İşte Selçuk Gültaşlı'nın yazısının tamamı;
Hocaefendi, Birleşmiş Milletler’de konuştu!
Tayyip Erdoğan’ın ‘terörist’ ilan etmek için elinden geleni yaptığı muhterem Hocaefendi, BM’ye hitap etti. Sadece ABD Başkanı Barack Obama değil, dünya da Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nı bu konuda ciddiye almamış görünüyor.
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı (GYV), İsviçre Diyalog Enstitüsü ve Cenevre Üniversitesi’nin işbirliğiyle BM’nin Cenevre merkezinde ‘Barış İnşası İçin Sivil Toplumun Seferber Edilmesi’ konulu barış zirvesi tam bir ‘yıldızlar’ geçidine şahit oldu. Hasan El Benna’nın torunu Tarık Ramazan, ‘mesajım hayatımdır’ yazılı bağdaş kurmuş heykelinin BM Cenevre merkezinin bahçesini süslediği Mahatma Gandi’nin torunu Ela Gandi, Norveç’in Nobel Komitesi’nden Gunnar Johan Stalsett, 50 ülkeden 800 katılımcıya hitap eden isimlerden birkaçıydı.
BM’nin bütün faaliyetlerinin yaklaşık yüzde 70’inin gerçekleştiği, 9500 personeli ile BM’nin merkezi New York’tan bile daha fazla çalışanı olan, BM’ye kayıtlı 193 ülkenin 176’sının büyükelçi seviyesinde temsil edildiği Cenevre’deki BM Konferansı’nı Hocaefendi açtı. Fiziken orada değildi Hocaefendi ama yine de salon tıklım tıklım doluydu mesajı okunurken.
Çok şöhretli katılımcıların bazılarına iktidar muhipleri daha önceden ‘uğramış’ ve ‘CIA’e çalışan’ Hizmet Hareketi’nin programlarına katılmamalarını tembih etmiş. Konuşmacılardan birine bu iftirayla giden ekibe, ismi bende mahfuz kişi, müstehzi bir edayla ‘MOSSAD’a çalışmıyorlar mıydı?’ diye sormuş. Cevap tatmin etmemiş olmalı ki konferansa katılıp, hepimizin istifade ettiği bir konuşma yaptı.
Barış Zirvesi’nin en çarpıcı analizlerinden birini Avustralya merkezli İktisat ve Barış Enstitüsü (İBE) araştırmacılarından Daniel Hyslop yaptı. ‘Barış’ı ölçülebilir hale getirmeye çalışan İBE kendisiyle barışık, huzurlu toplumlar için 8 temel unsur belirlemiş. Araştırmaya göre, barışçıl bir toplum için; düşük seviyede yolsuzluk, yüksek seviyede eğitim, bilginin (haberin) serbest dolaşımı, komşularla iyi ilişkiler, diğerlerinin haklarının tanınması, kaynakların hakça dağılımı, güvenli iş ikliminin temini ve iyi işleyen bürokrasi gerekiyor. Bu unsurlar birbiriyle bağımlı ve birbirlerini olumlu ya da olumsuz karşılıklı tahkim ediyor.
Şimdi bu değerlere göre Yeni Türkiye’yi gözlerimizin önüne getirelim. Düşük seviyede yolsuzluk konusunu şerh etmek israf-ı kelam olacağı için geçiyoruz. Yüksek seviyede öğretim mevzuu ise çıkarılan bilmem kaçıncı eğitim reformu ve kaçıncı defa değiştirildiğini unuttuğumuz eğitim sistemini düşündüğümüzde, Yeni Türkiye’nin de eskisi gibi hedeflerden hayli uzak olduğu ortada. Bilginin serbest dolaşımında ise Yeni Türkiye basınına ve işlerinden kovulan gazetecilere bir göz atmak kâfi. Komşularla iyi ilişkilere ‘komşularla sıfır sorun’ politikasının geldiği noktaya işaret ederek dikkat çekilebilir. Güvenli iş iklimine geldiğimizde, suç olduğu halde Cumhurbaşkanı’nın Bank Asya için ‘o zaten batmış’ sözü, Merkez Bankası’na müdahaleler, asansörlerden yere çakılıp ölen işçiler zihnimizi işgal ediyor. Değişkenlerin bütününe baktığımızda ‘pür ihtizaz’ endişelenmemiz gerek. Türkiye hızla iç huzur ve barışını kaybeden bir ülke konumuna gidiyor.
İBE’nin bu 8 barış unsurunu detaylandırarak 22 değişkene göre hazırladığı Küresel Barış İndeksi’nde Türkiye 162 ülke arasında 128. sırada yer almış. Angola, Kamerun, Kongo Cumhuriyeti, Moritanya, Honduras, Guatemala, Ekvador gibi ülkeler Türkiye’nin önünde yer alıyor.
İktidarın ‘terörist’ örgütün karargâhı olarak ilan etmek için bütün imkânlarını seferber ettiği Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nı 24 Ekim BM Günü’nde düzenlediği Barış Konferansı için tebrik etmek gerekiyor. Havuz medyası nasıl oldu da şimdiye kadar ‘Paralel BM: Teröristler, BM’de barış konferansı düzenledi’ manşeti atmadı, şaşıyorum.