Ben
İstanbul Hukuk Fakültesi'nde öğrenci iken, her yıl son sınıfların me'zûniyet balosunda yıllık bir mizah dergisi yayımlanırdı. Derginin adı Guguk'tu. Bu gelenek ne zaman sona erdi? Maalesef hatırlamıyorum. Niçin sona erdi? Belki de gerçek; mizah, mizah da gerçek olduğu için, artık hukuk alanında mizah çok zorlaştığı için, kısaca: Guguk; çoğunluğun zihninde hukuka döndüğü, hukuk da aynı şekilde Guguk sayıldığı, böyle algılandığı için!
Maalesef Guguk olarak algılanan hukukdan tebessüm bile esirgenir. Hukuk hakimiyeti hoşgörülüdür, çünkü doğru hukukun güvenceye bağladığı hukukî ilke ve değerler arasında mizahın da bir görüş açıklama yöntemi olarak itibarı vardır. Buna mukabil; mizah; hukuk kisvesini gasbedip giydiği, “hukuk” deyû göründüğü yöre ve dönemlerde, bu görünümün bir arada bulunan iki varlık sebebi vardır: Birincisi cehalettir, ikincisi de bu yaygın cehaletten yararlanan kimselerin çıkarıdır. Bu kimseler, güç sahibi oldukları andan itibaren, el çabukluğu ile, hokus-pokus yöntemleri ile hukukun yerine Guguk'u yerleştirirler. Ele geçirdikleri gücü elden vermedikçe de hukukun tekrar eski konumuna dönmesini engellemek için ellerinden geleni yaparlar. Hukuk, kendi konumunda iken, kendinden şüphesi olmadığı için, mizaha da hoşgörü gösterir. Hukuk makamına çıkmış Guguk'un hukuka aynı hoşgörüyü göstermesi mümkün değildir. Çünkü; hukukun “Hukuk benim!” demesi, cehalet perdesi giderildiği takdirde Guguk'un tahttan indirilmesi demektir. Guguk'un ardındaki çıkar gruplarından nasıl olur da buna
seyirci kalmaları beklenebilir? Bu sebeple, onlar hukuk yerine koydukları Guguk kurgusuna cehalet perdesi yoğunluğunu yitirdikçe uyarı yapacak bir guguklu saat donanımı da eklerler ve “Hukuk benim!” feryadını “guguk, guguk, guguk!” sesi ile bastırırlar. Bu feryada bir mizah hoşgörüsü dahî göstermek istemezler. Çıkar grupları için “Hukukçu” demek, “Hukuk”un “Hukuk benim!” feryadını “Guguk! Guguk! Guguk!” sesi ile bastıracak donanımı sağlayan ve
bakım ve onarımı üstlenen meslek erbabıdır. “Hukuk”un “Hukuk benim!” feryadına tercüman olanlara gelince, vakur ve “acı duymuş”u oynayan bir ses çıkarmak için, hançerelerimizi zorlayalım ey Azîzan, “işte onlar bu vatana
ihanet edenlerdir, ya sevsinler, ya mallarını-mülklerini bırakarak vatandan cüdâ olsunlar,
akıllı olamıyorlarsa ihanetlerinin cezasına hazır olsunlar”.
Bilin ki ey Azîzan, Guguk ehli ile Hukuk ehli meslekdaş değildir. Bu fanî dünyada itibar Guguk ehlinedir. Hukuk'un “Hukuk benim!” feryadına fî sebîlillah megafon imal eden hukuk ehlinin bu himmeti, “Guguk! Guguk! Guguk!” nidalarının arasında kaynar gider ve cehaletin göz,
kulak, gönül ve akıl üzerindeki koyu ve kalın perdesi kalkmadıkça bu böyle devam eder. Cehalet perdesinin devam etmesi için, “Bâbil kulesi”nden, hukukun karşısına Guguk'u, Guguk'un karşısına da Hukuk'un açıklamasını yerleştiren karşı-sözlükler yayımlanır. Bu da hukuk ehlinin durumunu büsbütün zorlaştırır. Esasen kibrît-i ahmer hükmünde, ender-i nâdirattan olan hukuk ehlinin bir kısmı da, “bir bâşıma kalsam şehe sultana kul olmam/vîran olası hânede evlâd-u iyal var!” mazereti ile Guguk ehline katılır.
Guguk ehlinin bir becerisi de guguk yumurtalarını, meselâ Hristiyanlara karşı kin duyulması, haklarının verilmemesi, Hrantımız'ın öldürülmesi yumurtalarını hukukun yuvasına yerleştirmek ve sonra hukuku bu suçlarla itham etmektir. Gözbağcılık, hokkabazlık Guguk ehlinin bilinen becerilerindendir. Bunlar Guguk'ta nirvânaya ermede öylesine başarılı olmuşlardır ki, Guguk'un beklediğinden de a'lâ Guguk yumurtalarını her Allah'ın günü bizzât yumurtlar ve “Guguk! Guguk! Guguk!” nidalarına, “gıtgıtgıdak”lar eşlik eder!
Ehl-i Beyt'in başında gelen Resûl-i Ekrem (S.A.) ve Ehl-i Beyt'i, eğer kaldı ise,
Hacı Bayram-ı Veli'nin bir buçuk kişisi için en güzel örnek olurlar. Onlar da Guguk yumurtaları yumurtlayanların hedefi olur, üzerlerine cılk guguk yumurtaları atılır. Ya Sabûr!
Hukuk ehlinin azalmasından değil, Hakk'ın zayıflamasından korkulur. (Emîrul-mü'minîn). Sürmez ebedî, her gecenin gündüzü vardır! Yâ Vedûd!
Hüseyin Hatemi/Yeni
Şafak