Bülent Korucu, hukuksuzluğu maddeler halinde şöyle sıraladı;
1) Adli kolluk görevi sırasında polis tamamen savcının yönetimindedir. 17 Aralık yolsuzluk operasyonları da savcı hatta hakim talimatlarıyla icra edildi. Bir suç ya da ihlal varsa emir kulu polisler değil, öncelikle amir konumundaki savcı ve yargıçlar sorumludur.
2) İlk günden itibaren polislere yapılan tek suçlama mülki amirlerine haber vermedikleri yönündeydi. Hatta bundan sonra haber vermek zorunlu olsun diye adli kolluk yönetmeliği değiştirildi. Ama hukukçular aksine haber vermelerinin suç olduğunu vurguladı. Nitekim Danıştay da yönetmeliğin yürürlüğünü durdurdu. Bu karar polislerin en üst yargı tarafından aklanmasıydı.
3) 17 ve 25 Aralık soruşturmaları iki koldan devam ediyor. Hem ilk derece mahkemesi savcıları hem de bakanlar hakkında soruşturma yapma yetkisini tekelinde bulunduran Meclis soruşturma yapıyor. Hukuka uygun biçimde sonuçlandırılmadan o soruşturmalarda ilgili başka bir işlem yapılamaz. Henüz çalışmaya bile başlayamamış Meclis komisyonunun ve sonrasında bağlayıcı kararı verecek olan Genel Kurulun iradesine ipotek koymaktır. Yolsuzluk soruşturması şüphelileri hakkında kovuşturma aşamasına geçilmeyeceğine veya oradan beraat çıkacağına dair garanti mi var? Hukuku geçtik yazılı mevzuatın bağlayıcılığının gereği mezkur soruşturmalar sonuçlanmadan bu polislerin ihlallerini nasıl tespit edeceksiniz? Yolsuzluk soruşturmasını yürüten savcı ve TBMM'nin iradesi ipotek altına alınıyor.
4) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın talimatı ve hatta baskısı ile zorlama bir gözaltı işlemi yapıldığı açık. Başbakan da bunu gizleme ihtiyacı hissetmiyor, bilakis defalarca söyledi. Bu talimat veren kadar alan açısından da suçtur.
Zaman