"Bu sefer iç düşmana suç uydurmakta ve bunu istikrarlı biçimde tekrarlamakta zorlanıyorlar. O kadar ki aynı gazete taban tabana zıt manşetlerle çıkabiliyor." diyen Korucu "‘Paralel devlet’ iddialarını delillendirmekte epey zorlanıyorlar. Hele yurtdışı işin içine girince ‘8’ çizmek mecburiyetinde kalıyorlar. İçeride ‘dış güçlerin maşası’ hikâyesini satmaya çalışıyor; dışarıya ise ‘bu öcüler sizi de yiyecek’ diye korku salıyorlar." ifadeleriyle hükümet medyasının düştüğü durumu köşesine taşıdı.
İşte Korucu'nun ilgili yazısı...
Hükümet medyasının CIA komedisi
Küresel aktörlerle mücadeleye nefesi ve birikimi yetmeyince ‘Yeni Türkiye’ de içe döndü. Algı mühendislerinin yönettiği medyanın hali gerçekten içler acısı. Hep iç düşman konseptiyle çalışan derin devletin yeni versiyonu zor durumda.
Bu sefer iç düşmana suç uydurmakta ve bunu istikrarlı biçimde tekrarlamakta zorlanıyorlar. O kadar ki aynı gazete taban tabana zıt manşetlerle çıkabiliyor. Milletin balık hafızalı olduğunu düşünüyorlar ama bence yanılıyorlar. Kenan Evren de miting meydanlarındaki kalabalığa ve gazetelerdeki yalakalığa bakarak toplumu yeniden şekillendirebileceğini sanmıştı. Öyle olmadığı, millet hayatı için uzun sayılmayacak bir sürede ortaya çıktı.
Neyse biz konumuza yani hükümete yakın (yoksa Cumhurbaşkanı’na mı demeliyiz?) medyanın zorlu manevralarına dönelim. ‘Paralel devlet’ iddialarını delillendirmekte epey zorlanıyorlar. Hele yurtdışı işin içine girince ‘8’ çizmek mecburiyetinde kalıyorlar. İçeride ‘dış güçlerin maşası’ hikâyesini satmaya çalışıyor; dışarıya ise ‘bu öcüler sizi de yiyecek’ diye korku salıyorlar.
Bunun ilk işaretini şubatta dönemin başbakanı olarak Recep Tayyip Erdoğan vermişti. Almanya dönüşünde maiyetindeki gazetecileri ‘her ülke tehdidi görecek’ müjdesi ile sevindirmişti. Başbakan’ın sözlerini Yeni Şafak manşetine şöyle taşımıştı: “ABD ve Almanya gibi birçok ülkede Gülen örgütüne bakışın değişmeye başladığını vurgulayan Erdoğan, ‘ABD’de zaten biliyorsunuz FBI olsun, onlar zaten bir şeyler yaptılar. Orada da bir süreç başladı’ dedi.” Gazetenin alıntıladığı “Yarın bizde de olmayacağı ne malum diye bakılacak.” cümlesi, dışa dönük stratejiyi ele veriyordu.
İç kamuoyuna yapılan propaganda ile diğer ülkelere verilen mesajların kesiştiği noktada ortalama zekâ iflas ediyor. Trajikomik manzaralar çıkıyor. “CIA’ya hizmet ediyor” manşetini atan ile “Paralele karşı MİT-CIA ortaklığı” müjdesini veren gazetenin aynı olması nasıl bir psikolojinin ürünüdür? Taban tabana zıt ve birbirini nakzeden iki önermeyi doğru diye sunan akıl karşısında mantık aciz kalıyor. Lise seviyesinde mantıkla izah edeyim: birbirini yok eden iki hadiseden biri varsa diğeri yoktur. Güneş varsa gece yoktur; gece ise güneş yoktur. Bir sosyal hareket hem CIA’ya hizmet edecek hem de CIA onu yok etmek üzere ortaklık kuracak! ‘E bir karar verin artık’ demek boşuna. Karar vermeyecekleri baştan belli, işlerine geldiğinde bazen öyle bazen böyle demeye devam edecekler.
Yetişin! ABD’yi ahtapot gibi sarmışlar
Akşam gazetesinin kendi kendini tekzip eden iki manşetini yan yana koyup sosyal medyada paylaşanlar çoğunluktaydı. Bense o zihniyeti asıl bir gün sonraki ‘Amerikan yargısına da paralel’ haberinin deşifre ettiğine inanıyorum. Bu başlığın altındaki ‘Gülen, ABD’yi ahtapot gibi sarmış’ cümlesi bingo dedirten cinsten. 50 eyaletten müteşekkil bir ülkede, bir eyalet yüksek mahkeme üyesinin adını vererek bu neticeye varmak saçmalık. Ama ben orada değilim. Velev ki öyle olsun, bundan niye rahatsızlık duyar ki bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı. Yıllardır ABD’de etkin olabilmek adına lobi şirketlerine onlarca milyon dolar kaptırmış bir ülkenin çocukları, bir yüksek yargıçla iletişime geçme başarısı göstermişse sevinmek gerekmez mi? ‘MİT-CIA ortaklığı’ manşetinden sonra CIA’ya hizmet yalanının miadı doldu. Şimdi yeni bir yalanla ‘ABD kontrolündeki cemaat’ algısını sürdürmek gerekiyor. İyi de aklı evveller neredeyse ‘Cemaat ABD’yi kontrol altına aldı’ diyecek kadar saçmalıyor.
Aynı zihniyetin hırsız ya da katillere paralele çakma şartıyla sayfalarını açmaları rutine bindi. ‘Paralel PKK’ ve ‘Paralel Almanya’ gibi başlıkları da insana artık şaşırtıcı gelmiyor. Sahi Almanya deyince Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın NATO Zirvesi’ne giderken ve dönüşte yaptığı açıklamalardan ne anladınız? Türkiye’yi dinleyen ve bunu sürdüreceğini beyan etmekten çekinmeyen Almanya Şansölyesi Merkel’e Erdoğan ne demiş? Gitmeden önceki açıklaması şöyleydi: “Şu anda Türkiye ile bu süreci liderlerle bir araya geldiğimizde kendileri ile açık net konuşacağız. Şunu açıkça söyleyelim. Dünyada istihbaratı güçlü olan ülkelerin farklı ülkeleri dinlememe diye bir şeyi yoktur. Bunu hepimizin bilmesi lazım. Bunu hepsi yapıyor. Bu konuda neyi nasıl yaptıkları, neyi deşifre ettikleri önemli. Önümüzde NATO Zirvesi, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu var. Buralarda liderler olarak aramızda bu konuyu konuşacağız. Öyle zannediyorum ki dünya barışını tehdit eden bu tür açıklamaları bundan sonra daha kontrol altına almaları gibi bir durumları olabilir.” Erdoğan, dönüşte ise iki ülkenin istihbarat örgütlerinin bu konuyu görüşeceğini haber verdi. İyi de istihbarat örgütleri birbiriyle konuşmaz, birbirini dinler ve diğerinin dinlemesini engellemeye çalışır. Ben bu medyadan bir şey anlamadım. Keşke bağımsız gazetecilerin Cumhurbaşkanı’na ulaşma şansı olsa da ne dediğini anlayabilsek.