Hürriyet adına 2. kez kutsal topraklara yolu düşen Fatma
Aksu ile
Star TV’nin ‘En çok hacca giden kadın
gazeteci’ unvanlı muhabiri Lamia Ayhan, haccı anlattı:
“Yalan söyleyemediğiniz için orada haber atlatmak çok zor.”
Milyonlarca insanın aynı amaç için toplandığı kutsal topraklardan daha iyi, daha manalı başka bir haber konusu olabilir mi? Hac mevsiminde orada Türk gazeteciler bulunmasa kimlerin
vefat ettiğini, hacılarımızın hangi şartlarda yaşadığını, bir yıl içinde
Mekke ve
Medine’deki fiziksel değişiklikleri ve oradaki manevi atmosferi nasıl öğrenebiliriz? Her gazete ve televizyon hac ibadetini farklı içerik ve kendi bakış açısıyla verse de o bunaltıcı sıcakta haberden habere koşan muhabirlerin çabasını görmezden gelemeyiz. ‘En çok hacca giden kadın gazeteci’ diye tanınan Star
Televizyonu’nun parlamento muhabiri Lamia Ayhan ve bu yıl ikinci kez
Hürriyet Gazetesi adına kutsal topraklarda bulunmuş
politika muhabiri Fatma Aksu’yla gidiş hikâyelerini,
Kabe’yi ilk gördüklerinde neler hissettiklerini, tesettüre girmenin ‘zorluklarını’ ve Türk basın camiasında ‘hacı gazeteci’ olmak üzerine konuştuk...
LAMİA AYHAN, AKŞAM GAZETESİ’NİN HACCA GİDEN İLK MUHABİRİ
Şu anda
Uğur Dündar’la Star Ana Haber’in
Ankara Haber Merkezi’nde görevli muhabir Lamia Ayhan (33) iki yıl üst üste
Akşam gazetesi, üç defa da Star televizyonu adına kutsal toprakları ziyaret eder. Hatta
Arabistan’da o kadar tanınır ki bu sene Suudi Krallığı’nın özel davetiyle babasını da yanına alarak gider. Deneyimli muhabirin aslında ilk gidiş hikâyesi de ilginçtir. Ayhan, Ankara’daki
Hacı Bayram-ı
Veli Hazretleri’nin türbesini ziyaret eder. Yaşlı bir amca çeşitli dinî motiflerin fotoğraflarla işlendiği posterler satıyordur. O, içinde
Kâbe fotoğrafının bulunduğu posteri satın alır. Eve gelir gelmez evinin koridoruna itinayla asar. Her önünden geçişinde önce bir bakar, ardından da öper. Bu ruh hâli yaklaşık iki hafta sürer. Bir gece rüyasında Kâbe’nin kapısı açılır. Onu içeri çağırırlar. Yüzlerce insanın bulunduğu bir mekânda sadece onun ismi sesli bir şekilde söylenir. Üstelik Kâbe’nin içine girmesine izin verilir.
Bu rüyadan 2-3 gün sonra
Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan Akşam Gazetesi’nin Ankara bürosuna
faks gelir. Hacca gitmek isteyen gazetecilerin başvurmaları isteniyordur yazıda. Haberi alan Lamia Ayhan, sabah toplantısında gazete adına hacca gitmek istediğini söyler. Ancak o zamana kadar Akşam Gazetesi’nden kutsal topraklara giden herhangi bir muhabir olmamıştır. Fakat Lamia’nın talebi olumlu karşılanır. Beklenen izin tez
vakitte çıkar.
O ŞİMDİ HACI…
Daha önce
Sabah Grubu, Meydan ve Akşam gazetelerinde çalışmış 20 yıllık gazeteci Fatma Aksu ise genelde politika alanında haberler yapıyor. Hatta
Türkiye’nin ilk kadın savaş muhabirleri arasında.
Filistin,
Kosova ve
Bosna’daki çatışmaları sıcak bölgede takip edenlerden. Mesleği için herhangi bir fedakârlıktan kaçınmayan biri. Yalnız bacağında meydana gelen bir problem sebebiyle savaş muhabirliğine ara vermiş. Birçok
Afrika ve
Ortadoğu ülkesini görse de hep aklı Mekke Medine’de kalmış. Fakat bacağındaki rahatsızlık yüzünden ‘herhâlde artık gidemem’ diyormuş. Ona göre, her gazeteci muhakkak kutsal toprakları görmeli. Çünkü hac zamanı orada çok büyük bir olay yaşanıyor. Dünyada eşi benzeri bulunmayan bir organizasyon.
Arafat’a çıkarken bir şehir tamamen başka bir şehre taşınıyor. Milyonlarca insan vakfeye durup dua ediyor. En samimi gözyaşları yanaklardan aşağıya Arafat’ta dökülüyor.
Son beş yıldır Hürriyet Gazetesi
İstihbarat Bölümü’nde uzman politika muhabirliği yapan Fatma Aksu’ya ilk
teklif 2006 yılında gelir.
Sağlık problemlerini hiç düşünmeden, verilen görevi yapabileceğini söyler.
AK Parti’nin iktidarda olması gazetenin Fatma Hanım’ı görevlendirmesinde etkilidir. Küçüklüğünden bu yana televizyonda gördüğü, gidenlerin anlata anlata bitiremediği kutsal toprakları ziyaret edeceği için de çok heyecanlıdır emektar gazeteci.
Hac yolculuğu, uzunluğu kadar zorluklarıyla da bilinir. Her giden başka bir gerçekle
döner Arabistan’dan. Her şeyin başı orada da sağlıktır. Yiyecek ve giyecek mevzuu önemlidir.
Hacılar 25-30 gün ülkelerinden, kültürlerinden, ailelerinden, sevdiklerinden ayrı kalır. Başka başka milletlerden gelmiş Müslümanlarla kucaklaşıp tanışmak ve aynı amaç doğrultusunda hareket etmek için. Dolayısıyla bu meşakkatli yolculuğa çıkmadan haftalar önce başlar maddi-manevi
hazırlıklar. Peki, bir gazetecinin hazırlığı nasıldır?
Lamia Ayhan, Mekke ve Medine’nin tarihiyle alakalı çok sayıda kitap okumuş, hac ibadeti hakkında da bilgi edinmiş. Oraya gidip gelenlerle konuşarak deneyimlerinden istifade etmiş. Bir arkadaşının
hediye ettiği Ali Şeriati’nin ‘Hacc’ isimli kitabı da haccın ruhunu anlamasını sağlamış. Rengârenk baş
örtüleri satın almış kendine. Fatma Aksu ise
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın
hacı adaylarına verdiği kitapçıkları okuyup bu önemli ibadetin inceliklerini, neyi nerede yapacağını öğrenmiş. Kılık
kıyafet konusunu da
İstanbul Fatih’teki hac malzemeleri satan mağazalardan halletmiş. Hazırlıklar da tamamlanınca Fatma Hanım’a artık hac yolu gözükmüş: “Evde uzun elbisemi giyip pek beceremesem de başörtümü bağladım. Havaalanından önce Hürriyet’e gittim. ‘Gelin hacı görün’ dedim arkadaşlara. Foto muhabiri arkadaşım Mustafa Küçük fotoğraflarımı çekti. Ben gittikten sonra birini büyütüp istihbarat servisinin panosuna asmışlar. Altına da ‘O şimdi hacı’ yazmışlar. Görünce çok güldüm.”
Bembeyaz giyinmiş, çocuklar gibi şen hacı adayları önce
Atatürk Havaalanı’nda bir araya geliyor. Yaklaşık üç saatlik
yolculuk Cidde Havaalanı’nda son buluyor. Kamera ve
fotoğraf makinesine sıcak bakmayan Suudi görevliler gazetecilere biraz zorluk çıkarsa da kimse bunu önemsemiyor. Lamia Hanım ise tek bir noktaya kilitlendiğini, hızla Kâbe’ye gidip
tavaf yapmak istediğini anlatıyor. Ortam hakkındaki ilk izlenimleri ise şöyle: “Suudi görevliler ‘Hoş geldiniz
Allah’ın
misafirleri’ diyerek bizi karşıladı. Elimize
Türkçe Kuran-ı Kerim tutuşturdular. Binlerce insan ihramlı, bembeyaz örtüler içindeydi. Rablerinin evine misafir gelenlerin zengin mi, fakir mi, genel müdür mü, çaycı mı olduğunu anlamak mümkün değildi. Bence bu anlamlı davetin en güzel yönü de buydu. Allah, herkesi Kâbe’ye en sade hâliyle çağırıyordu.”
KÂBE SADE, MÜTEVAZI BİR YER
Türkiye’den giden her hacıya din görevlileri “Kâbe’yi ilk gördüğünüzde yaptığınız tüm dualar kabul edilir.” diyor. Yalnız kimi hacı adayları karşılaştıkları
manzara karşısında ne diyeceklerini bilemiyor, kimi de yıllardır özlemini çektiği manzarayla canlı canlı karşılaşınca kendinden geçiyor. Lamia Ayhan “Çarpıldım resmen.
Hayatımda hiç bu kadar ağlamamıştım. Sadece milyonların içinde Rabbimle yalnız kalmak istedim.” diyerek anlatıyor oradaki ilk dakikalarını. Onun için Kâbe, Rabbine en yakın olduğu yer. Üstelik tüm dünyanın, kalbinin, beyninin de merkezi orası. Bundan dolayı sevinçle çaresizlik bir arada yaşanıyor karşılaşma anında. Nasıl şükredeceğini bilememek de başka bir mahcubiyete gebe.
Gazeteci Fatma Aksu ise ilk duasını yapmak niyetiyle Kâbe’nin yakınına kadar gelip birden gözlerini açıyor: “Orada insan önceliklerini sorgulamaya başlıyor. Önceliklerin ne? Sevdiklerin mi, ailen mi, işin mi, sağlığın mı? Önce kendinle hesaplaşıyorsun. Hayatta önemsediğin şeyleri sıralamak zor. İşin içinden çıkamayınca ‘Allahım tüm dileklerimi kabul et’ diyorsun. Kâbe fiziksel yönden hayal ettiğimden
küçüktü. Sade, mütevazı bir yerdi. Oradaki görkemli, ihtişamlı manzarayı oluşturan kesinlikle inananlar, ellerini açıp içtenlikle dua edenler. Buradaki ‘şey’in dünyada eşi benzeri yok. İlk tavafta o muhteşem manzaranın bir hücresi gibi hissettim kendimi.”
Gazeteciler Türkiye’den Diyanet İşleri vasıtasıyla gidiyor. Ama Suudi hükûmetine göre onlar basın mensubu değil, resmî görevli. Bundan dolayı da fotoğraf makinesi ve
kamerayla rahat rahat çekim yapamıyorlar. Onların diğer hacı adaylarına göre daha çok işleri, sorumlulukları var. Her gün yeni bir haberin peşine düşüyorlar. Hac zamanı yakınlaşınca kilitlenen
trafik sebebiyle bir yerden bir yere ancak saatlerce yürüyerek ulaşıyorlar. Milyonlarca insanın bembeyaz kıyafetlerle dolaştığı kocaman bir şehirde hacca gelmiş bir siyasetçiyi, akademisyeni ya da ünlü sanatçıyı arayıp bulmak da onlara düşüyor. Yoğun manevi atmosfere rağmen habercilik ruhlarını kaybetmemeye özen gösteriyorlar. Hatta Hürriyet Gazetesi muhabiri Aksu, “Diğer hacılara zaman zaman imrendim. Normal biri gibi hacca gelmek istedim. Bazen ben hacı mıyım, yoksa gazeteci mi? Ya da şu anda hangisi olmalıyım diye düşündüm.” diyor. Milyonlarca
hacı adayı Arafat’a çıkıp vakfeye durduğunda onlar da ellerini açıp yapılan dualara ‘âmin’ diyor mesela. Yalnız bir farkla; muhabirlerin bu önemli olayı fotoğraflamaları gerekiyor. İki bayan muhabir de ağlaya ağlaya işini yaptığını anlatıyor.
Mesleki zorluklar bir yana bir de hanım muhabirlerin Arabistan sınırları içinde belli tesettür kurallarına uymaları şart. Daha önce haber vesilesiyle bir ay
İran’da kalmış Fatma Hanım, herkes tesettür kurallarına riayet ettiği için başörtülü dolaşmaktan sıkılmamış. Kendini garip hissetmemiş. Yalnız başörtüsünün kaymasını engellemek için taktığı bone başını sıkmış. Zamanla
iğne kullanarak başını örtmeyi de öğrenmiş. Bir de tesettürlü hanımların en önemli aksesuarının başörtüsü olduğunu.
TESETTÜRÜN ZOR YA DA SIKICI BİR YANI YOK
Lamia Hanım gazeteci de olsa her gidişinde hac farizasını yerine getirdiğini anlatıyor: “Hacca niyetlenen herkes gibi giyiniyorum. Benim için tesettürün zor ya da sıkıcı bir yanı yok. Aksine Rabbim nasıl çağırdıysa öyle gidiyorum. Saçımı açıp kısa kollu gezecek değilim. Her yerin bir kuralı var. Yalnızca yüzünüz açık kalacak deniyor.
Kadınların ihramı böyle. Ama bazı gazeteci arkadaşlar 25-30 gün başlarını örtmek ya da kapalı giyinmek istemiyor. O sebeple bu görevi üstlenmekten kaçınıyor. Hacda kullandığım örtüleri dönünce dağıtıyorum. Takanlara da hacca gitmek nasip olsun diye.”
Bayan hacı gazetecilerin en çok kızdığı sorular arasında “Döndükten sonra başını örtecek misin? Beş vakit namaz kılacak mısın?
Tesettürlü gitsen gazeteye-televizyona alırlar mı seni?” var. Onlar hac ibadetinin ruhlarında yaşattığı değişikliği inkâr etmemekle birlikte kutsal topraklardan döndükten sonra normal hayatlarına kaldıkları yerden devam ediyor. “Nedense Hürriyet Gazetesi muhabirinin değişmesi bekleniyor.” diyerek Fatma Aksu sitem ediyor: “Orada insanların ruhu temizleniyor, aşırılıklardan arınıyor. Daha hoşgörülü bakıyor hayata. Tüm ritüeller Müslümanları iyi insan olmaya, başkalarına zarar vermemeye çağırıyor. İbadetleri birbirinden ayırmak gerekiyor bence.
Oruç tutuyorum ama namaz kılamıyorum. Yani namaz kılmıyorum diye oruç da mı tutmayayım?”
Star Televizyonu’ndan Lamia ise ilk yıl ‘örtünmen gerekiyor’ baskılarından sıkılmış, acımasız eleştirilere katlanmak zorunda kalmış. Bu konudaki düşünceleri ise çok net: “
Namazı ve örtünmeyi hacla bağdaştırıp birleştirmeye çalışan anlayışa karşıyım. Oruç, namaz, zekât, hac hepsi farklı ibadetler. Hacca gitmeden de namaz kılmakla yükümlüyüz. Ben bu ibadetle kutsal topraklarda tanışmadım ki! Keşke ibadetlerin hepsini birden yapılabilsem. Ama çeşitli sebeplerle mümkün olmuyor.”
Lamia Ayhan: BU YIL GİDEMEYECEKTİM, BİR TELEFONLA HER ŞEY DEĞİŞTİ
Kâbe Allah’ın evi ve çağrılanlar ancak tavafa giriyor. Bu işin sırrı davette. Her gidişim oldukça sancılı oluyor. Mesela bu sene beşinci kez gidecektim ki
kriz sebebiyle kurum yurtdışına çıkışları durdurdu. Oysa ben rüyamı görmüş ve bütün kıyafetlerimi, valizimi hazırlamıştım. Hiçbir eşyamı kaldırmadım. Aksine yeni örtü almak için alışverişe çıktım. Ailem, “Kurum göndermiyor, nasıl gideceksin?” dedi. Ben de “Rabbim çağırdıysa kuş olur uçar yine giderim.” dedim. Gelen bir telefonla her şey değişti.
Suudi Arabistan Elçiliği, Kraliyet’in özel davetlisi olarak bu yıl beni çağırdı. Üstelik babamı da davet ettiler. Birlikte hac yaptık.
Fatma Aksu: HACDA GAZETECİLİĞİN DENGESİ DEĞİŞİYOR
Gazeteciliğin özünde haber atlatmak vardır. Bunun için de yalan söylemek zorunda kalırsınız. Ama kutsal topraklarda dengeler değişiyor. Sonuçta gazetecisin, özel haber yapman lazım. Hacda haber atlatırken insan kendini kötü hissediyor. Kutsal topraklarda yalan söylemek istemiyorsun. Ucu açık cümlelerle işi kurtarmaya çalışıyoruz.
Lamia Ayhan: EN ÇOK İRANLI HACILARDAN ETKİLENİYORUM
İranlı hacılar inanılmazlar. Saatlerce onları seyredebilirim. Tavaflarını bitirdikten sonra kadınlı erkekli topluca dua ediyorlar. Öyle içten ağlıyorlar ki sanki gözyaşları değil, günahları akıp gidiyor damla damla.
Endonezya ve Malezyalı hacılar çok disiplinli, hazırlıklı. Nerede ne yapacaklarını çok iyi biliyorlar. Bir de beş parasız gelen Afrikalı hacılar var ki onları görünce insanın kursağından lokma geçmiyor. Sadece zemzem ve hurmayla besleniyorlar. Buldukları yerde yatıyorlar.
AKSİYON