Oyunculuğuna laf ettirmeyen Tayfur ile dizideki Emrullah karakterinden, magazin dünyasında olup bitenlere kadar her konuyu konuştuk. Tayfur eski imajını artık istemiyor.
70'li yılların sonu... İç Anadolu'da
küçük bir
kasaba... Köyün delikanlıları, ellerindeki seyyar kasetçalarlarla tarlada, bayırda geziyor. Sadece Almancı yakınlarında bulunan ince uzun teypten bir ses yankılanıyor;
yanık, içli ve hüzünlü... ‘Ben de özledim ben de' diyor. İçlerinden bazıları kıskandırarak anlatıyor: "Ferdi
baba bu... İstanbul'da,
Gülhane'de konserine gittim." Sadece köylerde, kasabalarda değil, büyük şehirlerde de kasetleri dolaşıyor elden ele. Dolmuşta, otobüste, kahvehanede hep onun şarkıları çalıyor... Otuzlu yaşların üzerindekiler, Anadolu'da
Ferdi Tayfur ile böyle tanıştı. Her kasedi alınır, şarkıları ezberlenirdi o yıllarda. Dolmuşta, sokakta, kahvede sesinin duyulması yetmez, ‘Sen De Mi Leyla', ‘Kara Gurbet', ‘Durdurun Dünyayı' ve ‘
Çeşme' gibi filmleriyle de ağlatırdı sevenlerini.
Yıllar geçtikçe müziğin rengi de değişti.
Arabesk müzik bitiyor dendi. Fakat ne arabesk bitti ne de Ferdi Tayfur'a olan ilgi. Hatta bugünlerde hangi gazeteyi ya da dergiyi açsanız, karşınıza çıkacak kadar göz önünde Ferdi Tayfur. Bir
albümle değil belki; ama bu sefer, atv'de rol aldığı ‘Yersiz Yurtsuz' dizisiyle çıkıyor sevenlerinin karşısına. Hafif sakalı ve kendine has oyunculuğuyla Emrullah karakteri üzerine öyle bir oturmuş ki kimse ona Ferdi Tayfur diye bakmıyor.Yoğun ilgi gördüğü bu dönemde onunla görüşmek de pek pek kolay olmuyor. ‘Yersiz Yurtsuz' tatile girmiş. Dinlenmek için gittiği
Marmaris koylarında bulunan Anemon Oteli'nde çıkıyoruz Tayfur'un karşısına. ‘Beni burada da buldunuz' der gibi sallıyor başını. Ferdi Tayfur'u bulup da sadece televizyon ve diziyi konuşmak olmaz. Bir kuşağın ‘Ferdi Baba'sı olan şarkıcı ile diziyi, sinema filmlerini, albümlerini, arabeskin son yıllardaki durumunu, oyunculuğunu ve
aile hayatıyla ilgili önemli konuları konuştuk.
Bir kuşağın zihninde, bir yaz günü Gülhane'de binlerce insana konser veren, çoğu Anadolu'dan kopup gelmiş insanları coşturan, ağlatan, feryat ettiren ve kendinden geçiren bir Ferdi Tayfur portresi var. O günleri özlüyor musunuz, bir Gülhane konseri vermek ister misiniz? O dinleyici kitleniz şimdi nerede?
Onları hiç sorma, onlar yok oldu. Tabii ki o günleri düşünüyorum. Şimdi bile Anadolu'dan konserlerime koşup gelen insanlar var. O yıllarda 180 bin kişi ile
rekor kırmıştım Gülhane'de. O günleri özlüyoruz. Şimdi dünya küçüldü tabii, küçülen dünyada büyük değişiklikler oldu. Birtakım şartlar değişiyor. Derler ya, büyük şehirlerde insanlar yalnızdır. Allah'a
şükürler olsun, çok başarılı filmlere, albümlere
imza attım. Hepimiz insanız; zamanla insanların fikirleri de hareketleri de değişiyor. Dans değişiyor,
halay değişiyor. Gençler değişiyor. Dolayısıyla biz de değişime uğruyoruz.
1989'da Allah'ım Sen Bilirsin'i çektiniz ve bu yıl 'Yersiz Yurtsuz' adlı bir dizi ile çıktınız kamera önüne. Niye bunca yıl beklediniz?
Tabii ki
teklifler aldım, ama teklifleri beğenmiyordum. Bir de dizilerin tarihine bir bakın. Kaliteli dizilerin başlaması dört yıla dayanır.
Sinema makinesi sesi gelmediği için içime sinmiyordu. Ayrıca bu memlekette bir kişiye proje gelse o da Ferdi Tayfur olur...
'Yersiz Yurtsuz'da kızının peşinden giden taş ustası Emrullah'ı başarıyla oynuyorsunuz. Emrullah ile Ferdi Tayfur'u karşılaştırdığınız oluyor mu?
Bütün babalar öyledir. Ama şartlar, ortamlar o babayı töreye mahkûm ediyor. Hangi baba var ki yüreği yanmasın? İçin için kavrulur; ama yaşadığı yörenin ağaları ya da aşiret reislerinin kararları geçerlidir çok yerde. Bizim çektiğimiz hikâyenin töre ile ilgisi yok. Yersiz Yurtsuz, dünyanın her yerinde geçmesi muhtemel hayat hikâyesidir. Bir avuç insanın hayata tutunma mücadelesi bizimki. Bir babanın her şeye rağmen kızını koruyup kollaması...
Bir kuşak sizin şarkılarınızla büyüdü. Yeşilçam filmlerinizi izledi… Şimdiki sinema filmleri ile Yeşilçam'da çektiğiniz filmleri karşılaştırıyor musunuz?
Orada samimiyet vardı bir kere, duygu vardı. Zaten eskiden setler çok büyük olmazdı. Dört set işçisi, bir kameraman asistan, bir rejisör bir de onun asistanı olurdu. Bu samimi insanlardan sinema filmi çıkacak... Oyuncuları saymıyorum. Hepsi sıcak insanlar. Yokluğun, imkânsızlıkların içinde, büyük özverilerle işlerine sımsıkı sarılan, sinemayı benim gibi seven insanlar. Hiç unutmam; Kilyos'ta ‘Derbeder'in çöl sahnesini çekiyorduk. Çocuklarla birlikte kamera akülerini taşıdığımı çok iyi hatırlıyorum. Herkes bir işe sarılmıştı. Bu neyi gösterir? Bir samiyet olduğunu. O işi çok sevmemizden kaynaklanıyor. İşi çok seveceksin, ben bunu bilirim.
Biz sizi klasik saç şekliniz, bıyıklarınızla gördük yıllardır. Size birileri gelip 'imajınızı yenilemeniz gerekir, şu bıyığınızı ya da saç modelinizi değiştirelim mi' dedi?
Kimse bana böyle bir teklifte bulunamaz! Söyleseler de olmazdı. Onun kararını ben veririm. İmajı ancak ben
tayin ederim. Kendi imajımı kendim belirlerim. Başkası kalkıp da saçını şöyle kes, bıyığını düzelt diyemez. O özgürlüğüm var elimde. Zaten o özgürlüğüm de olmasa Ferdi Tayfur olmazdım. Karşı çıkamazsam, acizimdir zaten. Bunca yıl boşa gitmiş demektir.
Yersiz Yurtsuz'da değiştirdiniz ama...
Evet bu proje için değiştim. Mesela dizide çok kel gözüküyorum. Ama değilim. Saçımı ilaçlıyorlar. Kel görünsün diye. Babayız ya!.. Baba oynuyorsan, bunlar olmalı. Bu işi yapacaksan dört dörtlük yapacaksın. Zaten ben de eski imajımdan sıkılmaya başlamıştım. Çünkü kırk senedir aynı şeyi görmekten bıkmıştım. İnsanlar değişik bir şey görsünler. Bir de dizi güzel. İnsanlara
mesaj veren bir hikâye...
Müslüm Gürses'i ve Orhan Gencebay'ı çeşitli yarışmalarda jüri üyesi olarak izliyoruz. Siz neden jüri olmak yerine dizide oynuyorsunuz?
Çok fazla göz önünde olmak bıkkınlık getirir. Evet, bana teklif edildi.
Dizi için ise 2,5 yıl önce söz vermiştim. Şimdi kısmet oldu. Ben jüri üyeliğini yaparım; ama ciddiyet olması lazım. Jüri,
kavga etmek,
gündem oluşturmak ve kendini göstermek için olunmamalı. Jüri, oraya çıkan gençlerin seslerinin güzel olup olmadığını, bilgilerinin olup olmadığını, ses renklerinin nasıl olduğunu söylemektir. Orası okul değil bir defa..
Nasıl yani?...
Sanki bilgi yarışması havasında geçiyor çoğu. Halka, biz bunu herkesten daha iyi biliriz diyorlar adeta. Bilgileriniz sizin olsun! Orası okul değil. Eğer ki bu kadar çok biliyorsanız, paranız da çoksa birer okul açın, gençleri çağırın, onlara orda güzel güzel
ders verin. Mikrofonlardan kimseye ders veremezsiniz. Kimse de algılayamıyor zaten. Fikrini söyle, geri çekil, puan ver!..
Arabesk müziğin üç önemli isminden biri (Ferdi, Orhan, Müslüm) olarak entelektüellerin Orhan Gencebay ve Müslüm Gürses'e gösterdikleri ilgi ve alakayı sizden esirgediklerini düşünüyor musunuz?
Müslüm Gürses sadece yorumcudur. Ferdi Tayfur nerede, niye ortaya çıkmıyor diyenlere, ‘cahil' diyorum. ‘Ferdi Tayfur niye gözüksün ki?' demiyorlar. Niye gözükeyim ki, bir nedeni mi var? Az mı gözüktüm, sinemalarda kapı pencere kırdırdım... Az mı Ferdi Tayfur fırtınaları estirdim? Milyonlarca insanı arkamdan çektim. Berberim, terzim meşhur oldu. Niye gözükeyim ki, yeter...
‘Eşim sayesinde evimde dua ve Kur’an eksik olmuyor’
"Eşimin (Necla Nazır) kapanması ve dinini yaşaması çok konuşuldu bu ülkede. Kapanır ya da kapanmaz; o, onun kendi bileceği iş. Herkes kendinden sorumludur, kimse karışamaz. Herkesin tavrının da böyle olması lazım. Kimse, kimseye karışmasın! Ayrıca kötü bir şey de yapmıyor zaten. Ne güzel, dinine sarılmış dua okuyor, Kur'an okuyor. Bundan güzel ne olabilir bir evin içinde? Hiç olmazsa, kapını açınca
besmele çekmek aklına geliyor. Çıkarken yine öyle. Öbür türlü
içki kokularıyla ve iğrenç görüntülerle karşılaşsan daha mı iyi? Pırıl pırıl, dualı bir eve girip çıkıyorsunuz. Ben, belki çok iyi bir
Müslüman değilim; ama bunlara çok dikkat ederim. Magazine gelince; basına haber vermezsen onlar da gelip seni rahatsız etmezler. Kimse kimseyi enayi yerine koymasın. Ben sizi çağırmasam, siz beni burada bulabilir miydiniz? Bazıları Nişantaşı'nda, arkalarında kameralarla geziyor. Bu çok utanç verici bir durum. Ben şahsen utanırım."
***
‘Hayranım bile korsan albüm alıyor’
Bir ay önce, 15 şarkılık Türk sanat müziği albümüm çıktı. Satışları iyi çok şükür. Ama korsan olayının bitirilmesi lazım. Yıllarca mücadele ettik. Eskiden tezgâhta satarlardı, şimdi dükkân açtılar. Emeklerin, uğraşların boşa gidiyor. Giden parada da değilim. Sadece albümümün kaç sattığını bilmek istiyorum. Size, yaşadığım bir olayı anlatayım: Araştırdım ve korsanımı buldum. Fakat korsan albüm alanın hayranım olduğunu öğrenince elim kolum döküldü. 'Yapacak bir şey yok' dedim. Neden bir hayranım iki senede bir çıkan albümün orijinalini almıyor? Böyle hayranlık olur mu? Onların hepsi avantacı. Hayranınız böyle yaparsa kim yapmaz? Bunların sevgisi de korsan sanırım. Ben diyorum ki; beni seven, orijinal albümümü alır. Gerisi boş!.."
CUMARTESİ-ZAMAN