Birkaç yıldır süren bir moda var: Ne zaman ortalık karışsa ya da bazı kişiler suçüstü yakalansa birileri "cemaat" deyip oradan sıyrılmaya çalışıyor. Yalanın bini bir para. İftiranın haddi hesabı yok.
Nereden mi biliyorum? Çok açık: Hiçbir
iftira ispat edilemedi, hiçbir yalan, "
kulis bilgisi"nin ötesine geç(e)medi. Yine de ısrarla "cemaat" suçlaması yapılıyor. Kolayına geliyor müfterinin. Çünkü cemaat diye ortaya atılan lafın resmî bir muhatabı yok. Mesela biri çıksa mahkemeye başvursa, adam kalkıp "Niye üzerine alınıyorsun ki?" diyebiliyor. O yüzden muğlâk ifadelerle tecanüs yapmayı tecahül-i arif sanatı sanıyor bazıları. Bu yapılan, tecahül değil cehalettir; tegafül değil gaflettir...
Bugünlerde birileri gazetecilerin kulağına yalan-yanlış bilgiler fısıldıyor. Bizim gazeteci milleti saftır; çabuk dolduruşa gelir. İşin aslını astarını sormadan, zan altında bırakılan kişilerin görüşünü almadan yazıp yazıştırır; hatta hızını alamaz masum insanları mahkûm eder. O yüzden Türk basını, dünyanın manipülasyona en açık basınıdır.
Hatırlayın lütfen, Şemdinli'de birileri gündüz gözünde bir yeri
bombalarken yakayı ele verdi. 17 kez yapılan
bombalama, malum cürm-ü meşhuttan sonra birden kesildi. Ardından
iddianame hazırlandı ve bir savcı, olayı değişik açılardan sorguladı. Bir anda ortalık karışınca günah keçisi "cemaat" oldu.
Savcı beyin yedi ceddi araştırıldı, "cemaat bağlantısı"na rastlanamadı. Ama olsun;
psikolojik harp uzmanları buyurdu "cemaat bağlantısı üzerine gidilecek" ve gidildi. Kimse sormuyor: "Ortada bomba var,
bombacı var, suç var, suçlu var; "cemaat" bunun neresinde?"
Danıştay saldırısı korkunç ve iğrenç bir eylemdi. Huzuru bozmak, istikrarı yerle bir etmek için yapılmış
hain bir plandı. Neyse ki
tetikçi kıskıvrak yakalandı. Adamın bağlantıları ortaya çıktıkça çeteler gün yüzüne çıktı. Derin suflör yine "cemaat!" diye bağırıyor. Katil belli, maktul belli; "
Cemaat bunun neresinde bre ahmak?" diye soran yok. Hangisini söyleyeyim ki! Her meselede derin
operasyon timlerinin beceriksiz yalanları!
Ogün Samast adında biri gidip gazeteci Hrant Dink'i vuruyor mesela. Zanlı karakoldayken güvenlik görevlileri adamın koluna girip hatıra fotoğrafı çektiriyor. Bu görüntü basına sızınca karanlık merkezler bir daha "cemaat" suçlamasına başvurdu. Hangi devirde yaşıyoruz; bir salonda kameralar görüntü çeker de bu sızmaz mı? Onca yalan yanlış bilginin içinde olayın vahameti unutturuluyor ve mesele sızma-sızdırma çerçevesinde tartışılıyor. Ve araştırmacı-soruşturmacı gazetecilik bir kez daha derin suflörün fısıltılarına
boyun eğiyor. Çünkü kimse sormuyor: Tetikçi belli, azmettirici belli, masum insanlar niçin zan altında?
Bütün gazetecilerin fişlendiği ortaya çıkıyor. Vahim bir durum! Ancak bir askerî savcıdan rivayetle olay "Andıçlar çalındı, ABD'ye gönderildi" çizgisine kaydırılıyor. Gerçek bir sulandırma operasyonu! Güya Genelkurmay'ın bilgilerini çalanlar büyük bir beceriksizlikle dosyayı Utah'a gönderiyor ve orada yayına başlanıyor. Bu iddiaya inananların bilgisayar teknolojisinden haberi olmasa gerek; çünkü ille de bir bilgi yayılmak isteniyorsa onu bir yerlere postalamaya gerek yok. Şayet böyle bir şey yapılmışsa, estirilmek istenen hava ile bunu Utah'a postalayan aynı güçtür... Şimdi de meçhul bir
bakan üzerinden operasyon yapılıyor. Her kimse bu kişi, ya fena halde işletilmiş ya da kişisel intikam duygusuna mağlup olarak yalan ve iftiraya boyun eğmiş.
Dijital tuzaklarla kamuoyu yönlendirilmeye çalışıldı. Güya internet siteleri ve cep mesajlarıyla ordu yıpratılmaya çalışılmıştı. Yalandan kim ölmüş! Nasıl olsa kimse sizi ispata davet etmiyor; o yüzden uydur uydurabildiğin kadar...
Ordu ile milleti birbirine düşürmek isteyen şer güçler, şimdi de hükümetle
halkın arasını açmaya çalışıyor. Bu plan da tutmayacak; çünkü hem hükümet şer planın farkında hem de kitleler. "
Hükümet-cemaat çatışması"nın
senaryo yazarları gayet iyi biliniyor. Unutulan bir şey var: Devlet ve orduya düşmanlık nasıl onur kırıcı bir suçlamaysa, masum insanları zan altında tutup derin operasyonlara alet olmak da o kadar şerefsiz bir davranıştır. Halk da bunu çok iyi bilir Hak da. En iyisi müfterileri halka ve Hakk'a
havale etmektir; kamu vicdanı da bunu yapıyor zaten.
Ekrem Dumanlı - Zaman