Ergenekon operasyonuna,
raportör Osman Can’ın “kapatılmamalı” şeklindeki raporuna rağmen,
AK Parti’nin kapatılacağı yönünde ciddi görüşler belirtiliyor. Üstelik son gelişmelerle birlikte bu ihtimalin daha da güçlendiği düşünülüyor. Peki bunun sebebi ne? İşte cevabı...
Muğla Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr.
Selçuk Özdağ,
kapatma davası, Ergenekon operasyonu ve Raportör raporu ışığında çok çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.
AK Parti’nin kapatılması ihtimalinin güçlendiğini söylüyorsunuz, bunu kim ne için düşünebilir?
Ergenekon davası, bazılarının sandığı gibi kapatma ihtimalini azaltmamış, bilakis artırmıştır. Şimdi artık Ergenekon davasını akamete uğratmak için de, AKP’nin kapatılması gerekiyor. Operasyonu AKP ile ilişkilendirenler, örgütü kurtarmak için AKP’den kurtulmanın şart olduğuna inanıyorlar. Onun için AKP,
yasa dışı eylemlerin odağı olduğu için değil, statükonun devamı ve derin çetelerin bekası için kapatılacaktır.
Bazı çevreler Ergenekon’u hükümetin bir intikamı olarak nitelendiriyor. Sizce de böyle mi?
Kapatma ihtimalinin artması Ergenekon operasyonunun arkasında hükümetin olduğu varsayımından kaynaklanıyor. Hâlbuki
Ergenekon soruşturması tamamen
Yargı ile Emniyetin başlattığı, hükümetin başlarda mütereddit ve isteksiz davrandığı bir operasyon. Hatta soruşturmanın bazı aşamalarında bulunan bir yetkiliden, başlarda, bir devlet bakanı tarafından engellenmek istediklerini bizzat duydum. Kapatma davası, korkunun ecele faydası olmadığını gösterince hükümet de tavrını netleştirmek zorunda kalmıştır.
O halde kapatma davasının esas amacı ne? Sadece AK Parti’nin kapatılmasını hedeflemek ne kadar mantıklı?
Kapatma davasının esas hedefi,
Cumhurbaşkanlığı makamı, yani Sayın
Abdullah Gül’dür.
Hükümetlerin
Anayasa’yı değiştirmeye yeltenmedikçe statükoyu değiştirme imkânı yoktur. Sistemin
kale diye nitelediği bütün pozisyonlar Cumhurbaşkanının etki alanında bulunuyor. Anayasa mahkemesi üyelerini Cumhurbaşkanı seçiyor. 2010 yılında 1945 doğumlu beş üye birden
emekli olacak. Bu, şu anki üyelerin yerine bugünkü Cumhurbaşkanının üye ataması demek...
Bu durumda uzun vadeli bir strateji izleniyor. Yani Cumhurbaşkanlığı makamı her şeyin odak noktası. Bu noktayı biraz açabilir miyiz?
Hâkimler savcılar yüksek kurulunun üç üyesini
Yargıtay, iki üyesini
Danıştay seçiyor. Bugüne kadar Yargıtay ile Danıştay’dan gelen üyelerin neredeyse tamamı aynı zihniyet dünyasından geliyordu. Boşalan her üyelik için
seçim yapılarak ilk üçe giren isimler Cumhurbaşkanına sunuluyor. Cumhurbaşkanı bu
adaylar içinden istediğini seçebiliyor. Bu, şu demek, bundan sonra yüksek yargıdan gelen adaylar arasında aynı ideolojiden gelenler seçilemeyecekler. Siyaseti hukukun önüne koyanlar, bir başka ifadeyle yargıyı siyalaştıranlar elenecekler. Bunun da birçok yan etkisi var, Hem Danıştay üyelerini, hem de Yargıtay üyelerini hâkimler savcılar yüksek kurulu seçiyor. Statükonun elinden
HSYK’nun alınması Yargıtay ile Danıştay’ın da
siyaseti bırakıp esas görevine dönmesi, yani kalelerin düşmesi demek. Bu da yıllardır babalarının çiftliği gibi yönettikleri, sömürdükleri, insanlarını kobay fareleri gibi
psikolojik operasyona tabi tuttukları bu ülkeyi ve iktidarı kaybetmeleri anlamına geliyor. Onun için ne pahasına olursa olsun Abdullah Gül’ün
Çankaya’dan indirilmesi gerekiyor.
Cumhurbaşkanının yetkileri bununla sınırlı değil elbette. Ama partinin kapatılması onların zararına değil mi? Yeni bir oluşumu ve daha güçlü bir iktidarı nasıl engelleyecekler?
Cumhurbaşkanı’nın statükoyu yerinden oynatacak başka yetkileri de var. YÖK başkan ve üyelerini, Üniversite rektörleri seçmesi gibi. Bugüne kadar ülkeyi, üniversiteleri kışkırtarak, yargıyı brifinglerle siyasallaştırarak, askeri
tahrik ederek yönetenler bu Cumhurbaşkanı’nın birkaç yıl görevde kalması halinde iktidara ebediyen elveda edeceklerini biliyorlar. Onun için AKP kapatılacaktır. Cumhurbaşkanına ‘Anayasayı çiğneme pahasına’ siyaset yasağı getirilerek devre dışı bır
akılmaya çalışılacaktır. Erdoğan’ın
bağımsız aday olmaması için kapatma gerekçesinde akıl almaz analizler yapılacaktır. AKP’nin yerine kurulacak partinin aynı güçle meclise gelmemesi için her türlü
tedbir alınacaktır. Seçim mümkün olduğu kadar geciktirilecek, kaçınılmaz hale gelince de, AKP’yi bölerek diğerlerini birleştirerek seçime götüreceklerdir.
Peki, AK Parti’nin bu süreçte ne yapması gerekiyor? Yani bu plan kimin lehine işleyecek?
AKP bu planı bozmak için fazla bir şey yapmadı. Yapacak çok fazla imkânı da yoktu. Süreç tıkır, tıkır işledi. Süreci yönetenler arada ‘Ergenekoncuları’ muvakkat bir süre için
kurban verdiler.
Proje başarıya ulaştığında, kurbanlar, süreç için yaptıkları fedakârlıktan dolayı ödüllendirilirlerse kimse şaşmamalıdır. Öngörümün gerçekleşmesinden ziyade yanılmış olmayı
tercih ederim.
HABERVAKTİM