Kurmay
Binbaşı Samet Kuşçu,
darbe girişimini ihbar ettiğinde, '9 Subay Olayı' diye bilinen sürecin sadece kendini cezalan-dıracağını bilemezdi. O gün meselenin hallini 'orduya' bırakan Baş
bakan Menderes, bir anlamda 27
Mayıs'ın önünü açmıştı.
Apaçık ortadaki gerçeği görmek istemeyenler 'Niye şimdi çıkarıldı? Arkasında kimler var? Islak imzayı
taklit eden makineler varmış!' kabilinden çıkışlarla meseleyi farklı bir mecraya çekme niyetinde. Konuya 'suç' temelli yaklaşanlarsa ileride benzer olumsuzluklarla karşılaşmamak için faillerin ve müsebbiblerin cezalandırılması gerektiği görüşünde. Başta belgede imzası bulunan
Albay Dursun Çiçek ve ona emir veren tüm komutanların, hatta kimilerince Genel
kurmay Başkanı
Orgeneral İlker Başbuğ'un misal teşkil edecek düzeyde cezalandırılması isteniyor. Tartışmaları bir yana bırakırsak ortada suç unsuru taşıyan bir
eylemin bulunduğu ve bunun da müeyyide gerektirdiği açık. Peki, sürecin üstü örtülebilir mi? Böyle bir durum nelere yol açar? Aslında soruların cevabı yakın tarih sayfalarında yer alıyor...
SULTAN ABDÜLMECİD DARBECİLERE GEREKEN CEVABI VERMİŞTİ
'Kuleli Vakası' yakın tarihten alınacak derslerin belki de ilk ünitesidir. Yıl 1859. Babası II. Mahmud'un Yeniçeri Ocağı'nı kaldırarak başlattığı yenilenme sürecini Tanzimat ve Islahat Fermanı'yla devam ettiren Sultan Abdülmecid,
iktidarını pekiştirdiğine inanmaktadır. Ancak aralarında askerî şûra üyesi Hüseyin Daim Paşa,
Tophane-i Amire kâtiplerinden Arif Bey,
Irak Süleymaniye kökenli Şeyh
Ahmed gibi isimlerin yer aldığı ihtilal heyetinin ortaya çıkması meselenin hiç de
padişahın düşündüğü mahiyette gelişmediğini gösterir. Sultan olayı 13
Eylül 1859'da Serasker Rıza Paşa'dan öğrenir. Hemen harekete geçilir ve bir gün sonra Tophane Kılıç Ali Paşa Camii'nde toplanıp yola koyulacak
ittifak basılıp tutuklanır.
Askerler sorgulanmak üzere bugünkü
İstanbul Üniversitesi merkez binasındaki Seraskerat Dairesi'ne, diğerleriyse Kuleli
Askerî Lisesi'ne nakledilir. Sonrasında tüm zanlıların muhakemesi burada gerçekleşir. İsmini de buradan alır. Niyetleri, ilk cuma selamlığında padişaha ve maiyetine yapılacak silahlı suikastın ardından doğacak kargaşada Veliaht Abdülaziz'i
tahta çıkarmaktır. Yargılamadan 5 idam, müebbet
hapis,
sürgün ve
tahliye kararları çıkar. Fakat Sultan Abdülmecid, idamları ömür boyu kalebentliğe çevirir.
Neticede padişah iktidarına dönük teşebbüsü küçümsememiş ve gereğini icra etmişti. Ancak Kuleli'den 98 yıl sonra ortaya çıkan ve '9 Subay Olayı' diye tarihe geçen gelişmelerde
merhum Başbakan Adnan Menderes aynı şekilde davranmadı: "Bu, orduya ait bir yaradır. Bunu deşmek bütün Silahlı Kuvvetler'e sirayet ettirmek olur. Onlar kendi içlerinde halletsinler." Fakat darbeye niyetlenenler değil de onu ihbar eden cezalandırıldı...
Demokrat Parti, 1957 seçimlerinde öncekilere nazaran gücünü kaybederek çıkar. Artık hükûmet muhalifleri sadece Meclis'te değildir.
Ordu içerisindeki kıpırtılar da müdahale niyetli cuntalara dönüşür. Daha 1954'te kapısı çalınıp 'Gidişatı nasıl gördüğü' sorulan Yarbay Faruk
Güventürk de iktidarı ele geçirmeyi düşünenlerdendir. Gelişmeler hızlı seyreder ve ortak fikirdekiler
teşkilatlanmaya karar verir.
Hücre şeklinde çalışıp, zincirleme büyüyecek ve asla yazılı metin tutmayacak ihtilalciler, siyasi nabzı tutmaya koyulur. Güventürk 'devirmek istediği idarenin' Millî
Savunma Bakanı Şemi
Ergin'den randevu alıp
teklif yapar. Darbeci söyleme hak veren bakan karakterini bahane ederek öneriyi reddeder; ama engellemeye de niyetli değildir: "Siz isterseniz yapın, beni karıştırmayın."
Aynı gün gerçekleşen bakanlar kurulu toplantısında Başbakan Adnan Menderes, Samet Kuşçu isimli binbaşının, kendisinin de içinde bulunduğu ihtilal hazırlığındaki bir cuntayı ihbar ettiğini söyler. Ekipte Kuşçu haricinde Albay İlhami
Barut, Albay Naci Aşkun, Yarbay Faruk Güventürk, Binbaşı Ata Tan,
Yüzbaşı Hasan Sabuncu, Binbaşı Ahmet Dalkılıç, Yüzbaşı Kâzım Özfırat ve
emekli Albay
Cemal Yıldırım vardır. Ergin orada ne Güventürk'ün ziyaretinden ne de teklifinden bahseder. Sadece 'böyle bir hazırlığa ihtimal verdiğini' söyler.
Deşifre edilen teşkilat paniğe kapılır. Kısa sürede alt birimlere haber salınır ve
örgüt dağılır. Yargılama safhası başlar. Yarbay Güventürk,
Polatlı Topçu Okulu'ndaki
mahkeme salonunda kendilerini Samet'in peşine takılmakla itham eden askerî hâkime "Paşam! Ben hiç
vagon olmamış bir insanım. Hep lokomotif yaşadım. Böyle bir örgüt olsa onun lokomotifi de ben olurdum." cevabını verir. Zapta geçen sözler Cumhurbaşkanı Celal Bayar'a ulaştırılır. Eski komitacı Bayar tecrübeleriyle meseleyi kavrar ve "Liderleri budur. Bunu sıkıştırın." talimatı verir. Üstüne kabineyi toplar konunun ehemmiyetinden bahisle, "Bu iş, 9
subayın işi değil. Ordu içinde cuntalar kök salmış. Bunların üzerine gidin, teşkilatı meydana çıkarın." der. Bu sözlere itibar etmeyen hükûmet, askerle çatışmak istemez. Menderes'e göre vaka orduya ait bir yaradır ve kendi içlerinde halletmeleri gerekir.
HERKES SERBEST KALDI, KUŞÇU 2 YIL CEZA ALDI
Muhakeme 6 ay sürer. Kuşçu hariç tüm
darbeciler
beraat eder. Onun payınaysa 'Orduyu isyana teşvikten 2 yıl mahkûmiyet' düşer. Fakat
27 Mayıs 1960'ta iktidarı devirecekler, o çekirdeğin içinden çıkar. Nihayet Bayar, seneler sonra gazeteci Cüneyt Arcayürek'e öyle bir laf edecektir ki tabir yerindeyse haleflerinin kulağına küpe kabilindedir: "9 Subay Olayı iyi değerlendirilseydi 27 Mayıs olmazdı."
Darbe teşebbüsü geleneğimizde (!) Albay
Talat Aydemir anılmadan geçilemez. 27 Mayıs sonrasında asker içinde farklılıklar ortaya çıkar. Aralarında Albay
Alparslan Türkeş'in de bulunduğu 14'ler tabir edilen, iktidarın
sivillere teslimine karşı çıkan ekibin tasfiyesi ilk büyük kırılmadır. Korgeneral Cemal Madanoğlu'nun emekliye sevk edilmesi ve Korgeneral İrfan Tansel'in
Hava Kuvvetleri Komutanlığı'na atanması da takip edenler. 27 Mayıs'a Kore'deki görevi sebebiyle katılamayan, darbeden 3 ay sonra Türkiye'ye dönünce de
Harp Okulu Komutanlığı'na atanan Albay Aydemir de sivillere iktidar devretmek istemeyenlerdendir. 'Türk Silahlı Kuvvetler Birliği' isimli teşkilat da bu amaçla kurulur. Sonrasında Aydemir ve arkadaşları 22
Şubat ayaklanmasına girişir. Cumhurbaşkanı
Cemal Gürsel, Başbakan İsmet
İnönü ve diğer devlet erkânı harekâtın durdurulması için katılanların cezalandırılmayacağı güvencesini verince süreç noktalanır. Aydemir tutuklanır, yanındaki
genç subaylar emekliye sevk edilir. Üstüne darbeci albay 10 Mayıs 1962'de çıkarılan özel af kanunuyla serbest bırakılır. Fakat uslanmaya niyetli değildir ki, 20 Mayıs 1963'te bu sefer anayasada öngörülen reformların gerçekleştirilmediği gerekçesiyle ikinci darbe girişiminde bulunur. İlkinde 'yasayla korunan darbeci' ikincisinin ardından ihtilal yolunda
dava arkadaşı Binbaşı Fethi Gürcan ile idama mahkûm edilir. 5 Temmuz 1964 tarihinde de infazlar gerçekleşir.
Cumhuriyet tarihinde şimdiye kadar asker ve sivilin iç içe girdiği en önemli ihtilal heyeti şüphesiz 9
Martçılardır. Doğan Avcıoğlu, Cemal Reşit Eyüpoğlu,
Mümtaz Soysal ve İlhami Soysal cuntanın sivil kanadıydı. Emekli Korgeneral Cemal Madanoğlu,
Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler, Hava Kuvvetleri Komutanı
Muhsin Batur ise askerî. Avcıoğlu Yön dergisi etrafında toplananlarla ordudaki genç subayları kışkırtıp 9 Mart 1971'de sol Kemalist bir darbe niyetindedir. Tabirleri 'sol Kemalist'ti ancak uygulamaya koymak istedikleri
sistem tam anlamıyla devrin
Suriye ve Irak'ındaki
Baas rejimine benzemektedir. Harekât sonrasında asker sivil karışımı bir konsey öngörülür. Hatta buralarda görev alacaklar dahi tespit edilir. Darbe çalışmalarının karargâhı
İlhan Selçuk'un Cumhuriyet Gazetesi'ndeki odasıdır. Fakat cunta içine sızan MİT ajanı Mahir Kaynak'ın faaliyetleri, Gürler ve Batur'un saf değiştirmesi rüzgârın ters esmesine yol açar. Darbe karşı darbeyle engellenir ama nihayetinde olan siyasete olur. Ardından
12 Mart 1971'de de meşhur
muhtıra verilir ve Adalet Partisi lideri Süleyman
Demirel başkanlığındaki hükûmet
istifa eder. Süreç bununla sınırlanmaz, darbeyi genç askerlere 'emanet etme niyetindekiler' yine askerce kovuşturulur.
Yakın dönem deşifre edilen darbe girişmelerinden biri '
Köstebek' isimli davayla gündemden düşürülmeye çalışılan
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı bünyesindeki
Batı Çalışma Grubu (BÇG) ve faaliyetleridir...
1997'nin ilk aylarında Emniyet
İstihbarat Dairesi'ne farklı kaynaklardan bazı belgeler ulaşır. Bunlara göre,
Genelkurmay II. Başkanı Orgeneral
Çevik Bir'in fikir babalığını yaptığı, Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya'nın emri altında 'BÇG' isimli bir mekanizma kurulmuştur. '
İrticayla mücadele' BÇG'ye biçilen roldür. Bu amaçla fişlemeler gerçekleşir. Askerî personelin camilere giderek
laiklik karşıtı sözleri ivedilikle garnizonlara bildirmesi gibi uç talepler içeren belgeler hazırlanır. Söz konusu belgelerde dönemin Genelkurmay Harekât Başkanı Korgeneral
Çetin Doğan ve II. Başkanı Çevik Bir'in imzaları yer alır. Aralarında imzasızlar da vardır. Emniyet, belgeleri ve BÇG'yi 'askerî müdahalenin hazırlığı' diye yorumlar ve durumu devrin İçişleri Bakanı
Meral Akşener ve hükûmet ortakları Necmettin
Erbakan ile
Tansu Çiller'e
rapor eder. Başbakan Erbakan, Cumhurbaşkanı
Süleyman Demirel'e haber verir. O da belgelerin birer örneğini
Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı'ya iletir.
BÇG BELGESİ SADECE MAHKEMEYE ULAŞAMAZ
Vesikalar Genelkurmay'ın Deniz Kuvvetleri'ne gönderdiği emirlerin örneğidir. Bu sebeple 'nasıl dışarı çıkarıldıkları' hakkında
soruşturma başlatılır. Yani olayın açığa çıkarılması kabahat kabul edilir. Şüpheler Deniz Kuvvetleri İstihbarat Dairesi'ndeki polis kökenli
Onbaşı Kadir Sarmusak üzerinde yoğunlaşır. İşkenceli sorguda istenen ilk
itiraf alınır. Belgeleri dışarı o çıkarmıştır. Onbaşıya oda hapsi cezası verilir ve olay kapatılır. Ta ki basına aksedene kadar. Sarmusak askerî mahkemeye sevk edilir ve tutuklanır. Ardından darbe hazırlığı raporunu İçişleri Bakanı Akşener'e ulaştıran Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanı
Bülent Orakoğlu, askerî savcı tarafından ifadeye çağrılır ve o da tutuklanır. Yargılama Tuğamiral Mehmet Celayir, Binbaşı Mesut
Kurşun ve Yüzbaşı Ahmet Karamanlı'dan oluşan Deniz Kuvvetleri Askerî Mahkemesi'nce
11 Eylül 1997'de başlar. Girift ilişkilerin deşifre edildiği duruşmalardan birinde sanıklar dışarı çıkarmakla suçlandıkları belgeyi görmek ister. Vesika Genelkurmay'dan istenir ancak red cevabı alınır. Böylece mahkemenin seyri belirir. Orakoğlu ve Sarmusak önce tahliye edilir, ardından da beraat ederler. BÇG'yi ortaya çıkaran belgeler, devletin tepesine çıkmış, gazetelerde yayımlanmış; ancak varlığı resmen ispatlanamamıştır.
Askerî mahkeme heyetinin akıbetine gelince... Başkan Tuğamiral Mehmet Celayir, süresi dolmadığı hâlde
denizcilikte sürgün yeri kabul edilen
Hatay İskenderun'a gönderilir. Binbaşı Mesut Kurşun
Malatya Devlet
Güvenlik Mahkemesi'ne normal üye unvanıyla
tayin edilir. Yüzbaşı Ahmet Karamanlı ise eşi başörtülü olduğu gerekçesiyle 1999 Yüksek Askerî Şûrası'nda emekli edilir. Cunta ise hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam eder.
Susurluk Skandalının üstüne 'fasa fiso' diyerek gitmeyen, ihbarların gereğini yapmayan Refahyol Hükûmeti alaşağı edilir.
AKSİYON