Türbanda AB'ci Ayasofya'da ulusalcı olmak
Türkiye'de kafalar karışık. İlkeler değil, çıkarlar üzerinden duruşlar sergilenince, ortaya kafa karışıklığı çıkması kaçınılmaz oluyor.
Cumhuriyet gazetesinin dünkü birinci sayfası bunun bir örneği.
Üniversitede başörtüsü serbestisine ilişkin düzenlemeye yönelik eleştirel tutum, Batı Basını'na dayandırılmıştı.
BBC'den
Washington Post'a kadar farklı yayın organlarının değerlendirmeleri "Ayrışma yaratacak" başlığıyla verilmişti.
Burada, başörtüsü serbestisine karşı Batı ile bir
ittifak havası vardı.
Batılı gibi olmak,
kıyafet düzeyinde ele alındığında sorun yoktu.
Aynı sayfanın alt kısmına yerleştirilmiş
küçük bir haber ise Batılı ile ittifakın sınırını çiziyordu: Hukuk.
Türkiye'nin 1974'te el koyduğu
azınlık mallarının iadesine yönelik düzenlemeler, eski
Tapu Kadastro Genel Müdür Yardımcısı Özkaya'ya dayandırılarak eleştiriliyordu: "Ayasofya'yı da isterler."
Konu kıyafet alanından çıkınca gerektiğinde İslamcı damarı ağır basan bir başlık atmaktan geri kalınmıyordu.
Bu sadece Ayasofya veya azınlık malları ile ilgili bir sorun değil elbette, genel olarak Türkiye'nin hukuk sistemini daha küresel bir kapsama sokmaya yönelik her girişime karşı böyle.
Türk
Ceza Yasası'nın 301'inci maddesinin yeniden düzenlenmesinden,
Anayasa değişikliğine kadar geniş bir yelpazeye direniş var.
Batılılığı sadece kıyafet düzeyinde ele almanın ulusalcı kanadı getirdiği nokta burası, ne yazık ki.
Üstelik, konu ulusalcıların
Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarına bakış açısını ortaya koyması açısından ibret verici.
Türkiye, 1974'te hukuku zorlayan bir yorumla gayrimüslim yurttaşlarının mallarına el koydu.
Bu insanlar
Müslüman olmayabilir ama Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı.
Sevinçte ve tasada ortak olduğumuz insanlar.
Varlık Vergisi, 6-7
Eylül olayları gibi uygulamalarla
mağdur ettiğimiz, incittiğimiz insanlar.
Şimdi onlara yakın geçmişte yapılan haksızlığı gidermek amacıyla bir yasal düzenlemeye gidilmek isteniyor.
Ama elbisede Batıcı olanlar buna karşı çıkıyor.
Çünkü hukukun belirli bir zihniyetin ürünü olmasına, yasaklamasına, el koymasına, özel alanlar yaratmasına alışılmış bu topraklarda.
Baskın Oran'ın deyimiyle, kendi yurttaşlarına "gayrivatandaş" gibi yaklaşan bir anlayışın dışavurumu bu.
Bunu yaparken de, aslında
dinci bir yaklaşım sergiliyor ama bu yaklaşımı anti-emperyalizm gibi süslü bir zarfın içinde sunuyor.
İşine geldiğinde laik, işine geldiğinde Müslüman olmak böyle bir ikileme itiyor insanı işte.
ERGUN BABAHAN/SABAH