Ergenekon tosununa cevabımdır
Bir ‘terbiyesiz’, ismini ilk kez duyduğum bir varakparede, kendince
hesap soruyor;
Anayasa Mahkemesi
Başkanvekili Osman
Paksüt’ü ve meydana çıkan ‘telekulak rezaleti’ni niçin yazmıyormuşum?
Aynı terbiyesiz, ‘Şamil
Tayyar meselesi’nde niçin suskun kaldığımı da sormuştu.
Böyle bir meselemiz olduğunu bilmiyordum...
Meğer,
Aydın Doğan’ın ‘karıştırıcı’ müesseselerinden biri Ergenekon konusunda ileri geri konuşan
Şamil Tayyar’a ‘
yayın yasağı getirildiğini’ yazmış.
Bu terbiyesiz de balıklama atlamış iddianın üzerine.
Şamil’i aradım, ‘Kardeşim ne zaman başlıyorsun yazılarına? İzinli olduğuna bazı serserileri inandıramıyoruz!’ dedim.
Şamil döndü...
Fakat ‘fikir iletme’yi küfretmek sanan mezkur terbiyesiz iddialarından vazgeçmedi.
İşte
Osman Paksüt meselesi...
İyi de, nesini yazayım bu meselenin?
Değerli Osman Bey’imiz,
davasına bakacağı partinin en sert muhalifleriyle oturmuş, bir güzel yemek yemiş.
Demek ki, ‘meydana çıkan’ şey, sadece ‘telekulak rezaleti’ değilmiş.
Başka bir şeymiş...
Bu ‘şey’i, Aydın Doğan’ın Yeni Çağ olma yolunda hızla ilerleyen
amiral gazetesi
Hürriyet gizledi.
Yemekte, sadece
AK Parti’den
ihraç edilmiş eski milletvekili
Turhan Çömez’in bulunduğunu yazdı...
Oysa, Çömez’den başka üç kişi daha vardı masada.
Daha doğrusu, üç Hürriyet’çi...
Biri Saygı Öztürk.
Diğeri, karargahtan taşıdığı bilgilerle gazetecilik yaptığı iddia edilen eski şair Fatih Çekirge.
Üçüncüsü de, küfürbaz olduğu gerekçesiyle Hürriyet’ten kovulan ‘usta gazeteci’ Emin Çölaşan.
Üçüncüsünün karısı (
Tansel Çölaşan), bir süre önce, ‘İyi ki 27
Mayıs oldu. Halk,
Menderes ve arkadaşlarının idam edilmesini büyük bir coşkuyla karşıladı’ şeklinde bir konuşma yapmıştı.
Bu hanımefendi, üstelik,
Danıştay Başsavcısı’ydı...
Bir
hukukçuydu...
Bir hukukçu olarak, hangi hukuka istinat ettiği belirsiz
27 Mayıs darbesini savunmuş, ‘hukuk dışı’ idamları haklı ve meşru göstermeye çalışmıştı.
Hürriyet, yemekte basılan üç müntesibini gizlediği gibi, Osman Paksüt’le görüşen Turhan Çömez’in ertesi gün soluğu Deniz
Baykal’ın karargahında aldığını da hasır altı ediverdi.
Üstelik, yemekte basılanların beyanları birbirini tutmuyordu.
Biri, ‘Biz uzaktan kesiyorduk. Paksüt’le Çömez baş başa görüşüyordu...’ diyor.
Diğeri, ‘Hep birlikte oturduk yemek yedik. Ne var bunda?’ diyor.
Bir diğeri, ‘Paksüt’le savaşta tanıştık, ahbap olduk. İki ahbap, o gün orada oturmuş yemek yiyorduk ki, gazeteci arkadaşlar geldi...’ diyor.
Bir diğeri, ‘Valla benim haberim yoktu. Beni yemeğe Fatih Çekirge davet etti. Baktım,
Saygı Öztürk de orada...’ diyor.
Osman Paksüt de, ilk gün, ‘Bir iki arkadaşımla yemek yiyorduk’ demişti; nedense Turhan Çömez’in ismini gizlemişti.
Neden acaba?
Paksüt’ün yemek arkadaşlarının ortak özelliği, ‘AK Parti karşıtı’ olmaları.
Nasıl bir tesadüftür bu?
Soru şu:
Bağımsız ve tarafsız olması gereken bir hakim, üstelik kritik bir dava öncesinde, bir tür ‘karşıtlar konsorsiyumu’ görüntüsü veren zevatla ne görüşür, ne paylaşır?
Bu soru, aynı zamanda, kıt aklıyla bu satırların yazarından hesap soran Ergenekon tosununa...
AHMET KEKEÇ/STAR