Verso
Araştırma Şirketi'nin sahibi siyasi analist Erhan Göksel: “
AK Parti müesses nizamla uzlaşmaya gitmediği sürece müesses nizam elinden gelen her şeyi yapar.
Sınır ötesi
operasyon olursa sandığa gitmek imkansızlaşır ”
Kendisini cesaretsizleştiren
siyaset…
Siyaset yüksek gayeler için yapılan bir uğraş olamadı
Türkiye'de. Siyasetin “idealist” her yolcusu yola koyulup üzerinden zaman geçtiğinde, geride yürünmüş yollar bıraktığında, onlarca hadiseyle örselendiğinde ne acıdır ki, siyasette var olmayı, o tertemiz “ideallerinden kopmayla” mümkün görmeye başlıyor.
Çünkü hızla bireyselleşiyor siyaset, anlam kaybediyor, daralıyor, ufuksuz ve vizyonsuz hale geliyor.
Siyasileşmeden siyaset yapabilmek bir
hedef olmaktan çıkıyor ve köhne bir yapıya teslim oluyor idealistler.
Ve kitleler bir kere daha aldanıyorlar.
Halk bir hiç olduğu gerçeğinin yüzüne haykırılması karşısında çaresizliğini yaşıyor.
Çünkü bizde siyaset kahır ekseriyetl
e devlet için yapılıyor. Kutsanan devlet, kutsalın dışına itilen ise tek tek insanlar,
halklar ve koca bir
toplum oluyor.
Türkiye'nin yıllardır yaşadığı demokrasideki sığlığı, özgürlüklerdeki tutuculuğu, çifte standart tavrı, gelir dağılımındaki adaletsizliği, devlet elitlerinin halk üzerindeki tahakkümleri, siyasetin ömrünün kısalığı,
sivil alanın ürkekliği ve darbecilerin uzun soluklu maceraları “kendisini cesaretsizleştiren siyasetin” ürünü olmaktan başka bir şey değildir.
Ak Parti
iktidarı da beş yıla yakındır bu süreçten geçiyor, yolun sonu görünürken sahici bir muhasebeye ihtiyaç var.
Çünkü idealist siyasetçi kaybettiğinde ve siyaset bireyselleştiğinde en önce ve en kalıcı olarak halk kaybediyor, elitler değil…
Ne güzel söz; dikleşmeden dik durmak…
Her zaman ve her yerde….
Cumhurbaşkanlığı tartışmalarıyla birlikte Türkiye demokraside kan kaybeden bir
ülke haline geldi. 27
Nisan muhtırası da belirsizliğe kapı açtı. Neden birden ateşi yükseldi Türkiye'nin?
Cumhuriyet tarihinin en sıcak günlerini yaşıyor Türkiye. Bu süreç yeni değil 1999'da başladı. 99
seçimlerden sonra siyasi yapı iyice parçalanınca, dünyada yaşanan global
ekonomik krizin krizi Türkiye'yi derinde vurmuştu. O tarihten itibaren küresel düzeyde çatışmalar da hız kazandı ve mevcut
haritaların
sermaye hareketlerine uygun olarak yeniden belirlenmesi süreci başladı. Türkiye de bu etkinin altındadır…
Dünya yeni bir dizayn sürecine girdiğinde harita belirleyen
doğal seyir midir, yoksa bir güç merkezi midir?
Burada rastlantı yok, plan var. Batı'da dış
politika çok yüksek siyasetin ürünüdür ve yüzyılların politikalarını üretirler. Birinci Dünya
Savaşı'nda çizilen haritalar, gelişen şartların etkisiyle Türkiye'nin paylaşılmasını askıya almayı gerektirdi ve o haritalar yarım kaldı. 90'larda
Rusya yıkılınca, Anglo Saksonlar “nerede kalmıştık” diyerek o politikaya devam ettiler.
Kürt devleti,
Ermenistan devleti, Türkleri İstanbul'dan koparıp Anadolu'ya sıkıştırmak gibi senaryolara girdiler. Hatırlayın,
Amerika'da bir dergide yayınlanan haritada, güneyimizde Ağrı'yı, Kars'ı da içine alan büyük bir kürt devleti vardı. Ortadoğu'da
Irak savaşıyla birlikte çizilen haritalar var.
İsrail ve Ürdün'ü büyütüyorlar, Suudi Arabistan'ı ortadan kaldırıyorlar. Bunlar büyük ve derin bir siyasetin ürünü.
Bu “büyük siyaset” tek merkezli mi?
Hayır, tek merkezden değil, dünya sermayesini elinde tutan bir grubun politikası, arka planda
Yahudiler var. Bazıları Amerika Ortadoğu'da batağa saplandı diyorlar, insanlık tarihinde 3 yıl 5 yıl saniye gibi gelir, devlet politikaları 50 yıllık 100 yıllık politikalardır. Amerika başarılıdır burada.
BÜYÜK SİYASET YOK TÜRKİYE'DE
Türkiye bu tabloyu nasıl okuyor?
Türkiye'de büyük siyaset yok, onun için tabloyu okuyamıyor. 12 Eylül'ün etkisiyle Türkiye'de yetişmiş kadrolar dejenere oldu, genetik yapıları bozuldu.
Kuzey Irak'a operasyon
gündemde. Olursa 25 olacak. Operasyon bir iç siyaset malzemesi olarak da algılanıyor…
Siyaset bir yönetme sanatıdır. Türkiye siyasi alanda 90'lardan beri yaşadığı krizi aşıp kendini
restore edemedi, partiler kendi iç yapılarını dönüştüremediler. Bitmiş, tükenmiş siyasi liderlerin kurtarıcı gibi algılanmasında medya ve iş dünyasının payı büyüktür.
Yani, yüksek siyaset, dar siyasete hükmediyor…
2002'de halk iktidar partisi ve iki muhalefet partisini tamamen ortadan kaldırdı, yeni kurulmuş bir partiyi iktidara taşıdı. Bu Ak Parti'ye sistemi değiştirmek isteyen toplum tarafından verilmiş oylardı. Fakat Ak Parti bunu okuyamadı, oyların direkt kendine verildiğini sandı ve kendinde büyük bir güç vehmetti. Ak Parti iktidarı en mükemmel zamanda iktidar oldu, dünyadaki ekonomi dibe vurduktan sonra zaten yükselecekti ve öyle oldu… Süreci, dış faktörlerin etkisini ne iktidar ne de muhalefet anlayamadı. Bu süreçte müesses nizam iktidara direnmeye başladı ve iktidarla devlet arasında çatışma oldu. Öyle bir noktaya gelindi ki, müesses nizam
dış politikayı da iç politika malzemesi yapmak istedi.
TEZKEREDEN ASKER SORUMLU
Asker operasyon için “siyasi direktif gerekir” diyor. Siyaset ise, “Askerimiz isterse biz önünde duramayız” diyor…
Burada Baş
bakan dâhil kimse gerçekçi değil.
Genelkurmay Başkanı, Meclis'ten karar alın diyor. Ak Parti'nin Irak'la ilgili karar alması mümkün değil. Türkiye Amerika'yla birlikte Irak'a girseydi bugünkü konjonktür olmayacaktı. 1
Mart tezkeresinde hükümetten çok TSK sorumludur. Amerika da bunu böyle anladı.
Abdullah Gül kapalı grup toplantısında, “Bakan olmasaydım
evet vermezdim” dedi. Böyle dedikten sonra artık bir karar çıkmaz Meclis'ten. Fakat TSK'nın hükümeti dinleyeceğini sanmıyorum.
Amerika anlamak istemiyor
Amerika, Irak'a operasyona nasıl bakıyor?
İtirazlarına rağmen Türk ordusunun Kıbrıs'taki gibi Irak'a girmeye karar verdiğini algılamışlar… Türk ordusu kararlı, bir kaç tane daha büyük
terör hadisesi olursa Amerika'ya rağmen girer. Amerika, ordunun tavrının blöf olmadığını algıladı, orta yol bulmak için taviz verme sürecine girecek.
Barzani'ye dokunma,
Talabani'ye istediğini yap diyebilir. Eğer Türkiye bugünkü şartlarda Irak'a girerse, Türkiye'yi çok uzun süre Irak'ta kalmaya itecek felaket senaryosunun başlangıcı olur.
Sivil ve asker teröre her gün
kurban veriyor Türkiye. Ne pahasına olursa olusun dercesine Kuzey Irak'a operasyon gittikçe yaklaşıyor.
Bunun bir felaket senaryosuna dönüşmemesi için operasyon olacaksa hızlı ve sınırlı olmalı. Türkiye Talabani ve Barzani'nin desteğini alıp
PKK'nın tecrit edilmesini sağlamalı.
Bu
destek alınabilir mi?
Amerika olmazsa hayır. Türkiye'deki Kürt hareketinin üzerinde Barzani'nin etkisi arttı. Türk parlamentosu içinde bazı kişiler üzerinde de etkisi arttı. Barzani, PKK'ya paralel hareket ediyor. Kandil'de Türk ordusu büyük iş yapıyor, oradaki üç bin PKK militanı
Suriye vatandaşıdır. Bu da uluslararası diplomasi açısından önemli bir sorundur.
Amerika ile karşı karşıya gelmeden çözüm?...
Sıfır… Bir
komutan arkadaşımla konuştum “neden hava harekâtı yapmıyorsunuz” diye sordum, “ne yapacağız, Amerika ile mi çatışacağız. Sınırın arkasında
Amerikan hava kuvvetleri var” dedi. Kürt ordusunun hava kuvvetleri Amerikan ordusundan oluşuyor.
Güneri Civaoğlu 1991'de Amerikalı bir
yarbayla
röportaj yaptı: Yarbay, “Türkiye'nin güneyinde bir Kürt devleti kurulacak” diyor. Civaoğlu; “Türkiye izin vermez” dediğinde
Albay, “Türkiye izin vermezse savaşır” diyor. Civaoğlu; “bunlar kabile, koca Türk ordusu ile nasıl savaşırlar” diyor. Albay, “on sene sonra kabile olmayacaklar, sizdeki silahlara sahip olacaklar” diyor…
O halde Amerika Türkiye'nin
terörle mücadele çabasını anlamıyor…
İşine gelmiyor. Dünya değişiyor ama biz değişimi
analiz etmiyoruz. 90'dan sonra Amerika'nın Türkiye ile stratejik ortaklığı kalmamıştır. Amerika ezici bir şekilde dünya Yahudi sermayesinin kontrolü altındadır ve İsrail'in bölgedeki en büyük güvenlik kartı Kürt devletidir.
DP ve
ANAP yok olur
Operasyon olursa “savaş halindeyiz” diyerek Sezer seçimleri erteleyebilir mi? Operasyon Ak Parti'yi Ankara'dan püskürtme işlevi de görür mü?
Bir taşla birkaç kuş hesabı her zaman yapılır. Ak Parti iktidarı müesses nizamla uzlaşmaya gitmediği sürece müesses nizam elinden gelen her şeyi yapar.
Sınır ötesi operasyon başlarsa Türkiye'de seçimlerin yapılması imkansızlaşır.
Ne yapabilir hükümet?
Başbakan söyleminde yumuşamak,
diyalog kurmak ve onları anlamak zorunda. Bu siyasetin yapamayacağı bir şey değil.
Bu şartlarda seçim sonrası ne gözüküyor?
Türkiye'de siyasetin freninin boşaldığı tarih cumhurbaşkanının seçilemediği tarihtir. Türkiye siyasal hukuk açısından bir çıkmaza girmiştir, bunları düzeltecek mekanizmayı da kaybettik. Seçimlerde Ak Parti iktidar çıktığında ilk iş olarak müesses nizamla sorunları giderilmeli… Dünya ekonomisi çöküş arifesinde, global ekonomik kriz bize de yansır,
sınır ötesi operasyonun etkisini bu açıdan da düşünmek gerekiyor.
22 Temmuz'da
sandık yerinde durursa nasıl bir tablo öngörüyorsunuz?
DP ve ANAP tamamen yok olur. İmaj gerçeklerden daha önemlidir,
baraj sorunu olan partiye kimse oy vermez. Bu seçim bir kutup seçimi olacak. MHP barajı
küçük farkla geçer,
CHP 2002'nin gerisinde kalmaz. Ak Parti 45'e kadar çıkabilir. Bağımsızlar da 25'i bulur. Tatlıses'ten de bir şey çıkmaz…
Duygusal mısınız?
Çok, gördüklerim, duyduklarım karşısında zaman zaman ağlarım.
Yeni
Şafak