İlahiyatçı Doç. Dr.
Nihat Hatipoğlu’nun
Star TV’de sunduğu “Dosta Doğru” her kesimden insan tarafından ilgiyle izleniyor. Biz de Hatipoğlu’na bu başarının sırrını sorduk?
Doç. Dr. Nihat Hatipoğlu'nun
Star TV'de yaptığı ‘Dosta Doğru’, her kesimden insanın beğeniyle izlediği, dinî içerikli bir program. Hatipoğlu, bilgisi, üslubu ve güler yüzüyle seyircinin gönlünü fetheden bir ilahiyatçı. Kimi meslektaşları gibi ‘dini magazinleştirmek’ için çalışmıyor, ‘o magazin programı senin öbürü benim’ anlayışıyla kanal kanal dolaşmıyor, polemiklere girmiyor. Gündüz kuşağı ve magazin programlarından davet aldığını söyleyen Hatipoğlu, bazı ‘ilahiyatçı’ların aksine, bu programlara katılmayı nazik bir dille reddetmiş. İnsanların dine yöneldiğini,
Allah ve Peygamber sevgisinin her geçen gün biraz daha arttığını söyleyen Nihat Hatipoğlu, “Sen doğruysan her yer doğrudur. Sen sağlamsan her yer sağlamdır. Önemli olan sizin oturduğunuz yerde düzgün oturmanız, söylenmesi gerekeni doğru söylemenizdir. Beni de magazin ve benzeri programlara çağırdılar. Bu programların sunucuları ‘Hocam gelirseniz, o gün sizin arzu ettiğiniz tarzda formatımızı düzeltiriz.’ dediler ama ben gitmedim.” şeklinde konuşuyor.
---------------------------------------------
“Magazinciler programlarına çağırıyor ama ben gitmiyorum”
Ramazanda sahur programıyla başladı. O kadar çok
reyting aldı ki, kanal
iftar programını da ona yaptırdı. Ramazan bitti ama onun programı bitmedi. Bazen ana haberden önce bazen prime time’de büyük dizilere
rakip olarak yayınlanıyor. En çok izlenen ilk 10 program arasından hiç inmiyor. Sık sık birinci ya da ikinci oluyor.
Programın sunucusu İlahiyatçı Doç. Dr. Nihat Hatipoğlu, bu kadar popüler olmasına rağmen magazin programlarının gediklisi hocaların aksine, ciddiyetinden taviz vermiyor. İnsanların dine yöneldiğini, zenginliğin ve refahın artmasıyla Allah’a ve Peygamber’e ilginin de arttığını söyleyen Hatipoğlu’nun konuk sanatçılarına dair anlattıkları sizi şaşırtacak.
Popüler kanallarda Ramazan ayı dışında dini programlar yapılmaz. Hele de tatilcilerin kumsalları, magazin programlarının ekranları doldurduğu bu aylarında alışık değiliz bu tür programlara. Sırrı nedir bu başarının?
Ben insanlara Hz. Peygamber’i gülümseyen bir insan,
halkı aç kaldığında aç kalan bir insan olarak anlatıyorum. Birçok insan Hz Peygamber’i bu özellikleriyle ilk kez dinliyor.
Cami cemaati zaten bir şeyler biliyor; ama evinde oturan
genç delikanlıya/hanımefendiye, dinî bir eğitimi ve geçmişi olmayan kardeşlerimize belki rahatsız etmeden anlatan bir ilk oldu bu program. Camiye gitmeyen insanları kazandım. Bunu yapmak kolay değil. Jestinizle, mimiklerinizle, içtenliğinizle, kültürünüzle ve televizyon mantığıyla, televizyon yüzüyle bu işi ortaya koymak çok kolay bir şey değil. Sonuçta güçlü bir kanaldasınız. Halkın tümüne ulaşıyorsunuz. İzlenme oranımız Ramazan’da yüzde 40’lara, 50’lere varıyor. Ramazan dışında yüzde 25’lere varıyor. Yani en güçlü dizilerin aldığından daha aşağıda değil. Belki en güçlü diziler kadar izleniyoruz. Bunlar zor şeyler, kolay şeyler değildir.
Sonuçta siz din adamısınız, ekranlara çıkmak için ne tür hazırlıklar yapıyorsunuz?
Kürsüye alışkınım, ekrana da. 15 yıllık radyoculuğum var. Çok ekstra hazırlık yapmıyorum. Sanırım yapımcım, yönetmenim benimle çalışırken çok rahatlar. İzinli olmasına rağmen bizimle çalışmak isteyen kameramanlar oluyor. ‘Hocamla birkaç saat daha kalayım’ diyorlar. Program sırasında manevi bir elektriğin olduğunu görüyorum. Gelen konuklar da bunu söylüyor. Ben şunu özellikle vurguluyorum; gösterilen bu teveccüh, sevgi kesinlikle Nihat Hatipoğlu adına değildir. Bu gösterilen sevgi ve ilginin sebebi Hz. Peygamber’dir, bir bereket varsa ondan yansıyan berekettir.
İslam’ın güler yüzüdür yansıyan.
Bu zamana kadar ekrana çıkan ilahiyatçılar ve din adamları hep dini magazin programlarına malzeme yaptılar...
Magazine programımda hiç yer vermedim. Magazinleşmiyoruz, magazine de müsaade etmiyorum. Beni magazin programlarının hiçbirinde de göremezsiniz. Bu, arzu edilmiyor değil. Hepsinden sağ olsun
teklifler geldi. Ama ben belli ölçüler koydum. Zaten benim bir programım var, izlemek isteyen beni orada izler. Dini magazinleştirme hakkına sahip değilim. Bu, bir emanettir. Biz bu emanete sahip çıkmak zorundayız. Dini,
bıyık altından gülümsenecek bir konuma itme hakkına sahip değiliz. Programlarımda magazine malzeme olacak hiçbir sorunun da cevabını vermemişimdir.
İnsanlar “ojeyle namaz kılınabilir mi, cinlerin şekli nasıldır...” gibi cevabı ilmihallerde de bulunabilecek soruları daha çok soruyor. Okumaktan mı kaçınıyorlar? Yoksa inançlarının gereklerini mi bilmiyorlar?
Aslında bu soruların sorulması normal. İnsanlar Allah’a, meleklerine, kitaplarına inanıyor. Bu konuda sıkıntıları yok. Ama yaşarken yaptıklarıyla ilgili doğrusunu öğrenmeye çalışıyorlar. Bir hayatı var, ondan vazgeçemiyor; ama dininden de vazgeçemiyor. Siz orada bir bariyer koyar vazgeçirirseniz yanlış yapmış olursunuz. Hz. Peygamber’e birisi geldi, dedi ki; “Filanca
hırsızlık da yapıyor, camiye de geliyor. Camiye gelmesini alıkoyalım mı?”. Hz. Peygamber “
Hayır” diyor “
Namaz onu ileride yanlışından alıkoyar.” diyor. Peygamber ‘kapıları kapatmayın’ diyor. Onun için bu soruları makul karşılamak gerekir; ama tabii ki makul
cevap vermek ve soranın ihtiyacı kadarınca cevaplamak, onu kendi nefsiyle baş başa bırakmak gerekir.
Sizin gibi dini konuları magazin basınına malzeme olmadan ekranlarda anlatan çok az ilahiyatçı var. Koca din adamlarının ve ilahiyatçıların magazin malzemesi olmasını nasıl yorumluyorsunuz?
Magazinlere çıkan arkadaşlarımın tümünün samimi ve iyi niyetli olduğuna inanıyorum. Kötü niyetle çıktıklarını düşünmüyorum.
İmam Malik, “Alimler ahirette
peygamberler gibi hesaba çekileceklerdir.” diyor. Bunu ben biliyorsam onlar da biliyorlardır.
Medyanın onları kullandığını fark etmiyorlar mıdır?
Dikkat edersen ekranlarda eski görüntüleri yok artık. Benim yaşamaya çalıştığım bu tarzın oturduğunu görmeniz mümkün oluyor. Bu tarzın örnek ve
model oluşturmaya başladığını görüyorum ben.
Televizyon eleştirmenleri “Bu tarz ekol haline geldi” diyorlar. Bu da beni sevindiriyor.
Magazin programlarına katılmaları din adamını komik düşüren bir durumdu...
Evet maalesef öyleydi. Burada tabii ki bize düşüyor iş. Bizim dikkat etmemiz gerekiyor. Ben televizyoncuları suçlu bulmuyorum. Siz kendi kriterlerinizi koyduğunuzda samimi ve ciddi olduğunuzda herkes de samimiyet duyuyor. Ben bunu yaşıyorum. Ben iki yıldır Star TV’deyim, bugüne kadar açıkça söylüyorum, en
küçük bir dayatma, en küçük bir müdahale söz konusu olmadı. Tam aksine bütün kurum içerisinde gördüğüm tek şey, saygı ve güven. Başka bir şey değil. Şurası doğru şurası yanlış, hayır sen doğruysan her yer doğrudur. Sen sağlamsan her yer sağlamdır. Önemli olan sizin oturduğunuz yerde düzgün oturmanız, söylenmesi gerekeni doğru söylemek. Beni de magazin ve benzeri programlara çağırdılar. Bu bütün programların sunucuları “hocam gelirseniz, o gün sizin arzu ettiğiniz tarzda formatımızı düzelteceğiz” deseler de ben gitmedim. “Tarzınıza saygı duyuyoruz, sizi yanlış bir biçimde tutmayız” diyorlardı. Bu tür programları yapan arkadaşlarımızın hepsiyle görüşüyoruz. Şunu da söylemişlerdir “hocam sizin bizim programımıza gelmeniz büyük bir onur olurdu; ama sizi burada kirletmek istemeyiz”. Bu konudaki
ölçüm, “Hz Peygamber olsa ne yapardı?”. Bu programlara katılmazdı, diye düşünerek katılmıyorum.
Bir konuşmanızda din adamlarının toplumun gerisinde kaldığını söylemişsiniz. Neden gerisinde?
Dinden uzaklaşmanın bir sebebi... Biz din adamlarıyız. Üzülerek ifade edeyim; bizim camiamızda müthiş bir çekememezlik, hazımsızlık var. Siz yapamıyorsanız yapana ayak bağı olmayacaksınız. Hazımsızlık dini sistemi geri alır. Senin ulaşamadığına diğer kardeşin ulaşıyorsa ona yardımcı olacaksın. Ben bunu göremiyorum. Yenilenemiyoruz. En büyük felaket ne biliyor musunuz; dini bildiğimiz kadarıyla din zannediyoruz. Biz günahkârlarla değil, günahlarla mücadele etmeliyiz. Bazı şeyleri halk konuştuktan sonra konuşmaya başladık. Bırak konuşalım, bana engel olma...
"Sanatçılar beni arayıp programıma katılmak istediklerini söylüyor"
Programınıza kimler geldi?
Osman Yağmurdereli,
Uğur Dündar, Davut Güloğlu, Mustafa Demirci,
Erkan Mutlu,
Altay, Çelik...
Konuklarınızı siz mi belirliyorsunuz?
Arkadaşlarla koordineli bir şekilde belirliyoruz. Bazen sanatçıların kendilerinden teklif geliyor.
Kimler gelmek istedi?
İsimlerini söylemeyeyim, doğru olmaz. Ama gelmek istiyorlar. Bir din programına katılmayı arzu ediyorlar. Ekranda da, ekran arkasında da çok samimiler. Odaya girdiklerinde de, programda da çok ciddi ve bir Türk toplumuna yakışır bir edeple oturduklarını görüyorum. Kalkarken hepsi ‘müthiş bir zevk aldım’ diyor. Bana gelmeden önce Kur’an-ı Kerim’i okuduklarını, Hz. Peygamber’in hayatını incelediklerini görüyorum. “Hz. Peygamber’i tanımıyorum, bilmediğim peygamberden de uzaktım, hoşlanmıyordum; ama ilk kez yetim başı okşayan, bir köpek yüzünden koca ordunun yolunu değiştiren Peygamber’i duyduğumda odamda hüngür hüngür ağladım.” diyen sanatçılar da çok.
ZAMAN/CUMAERTESİ