[RAMAZAN KERPETEN RÖPORTAJIN BİRİNCİ BÖLÜMÜ]
İsveç'te
sığınmacı statüsünde yaşayan
Yıldırım, hükümetin demokratik
açılım paketinin gerçekleşmesi halinde 'bir bahar havası yaşanacağını' savundu. Yıldırım, "
Kürtler, özgür iradeleriyle hareket etmeli; tek insanın iradesine bağlı kalmamalıdır. Kendisine doğru bir muhatap bulmalıdır. Dünyanın her tarafında muhatap olan taraf,
iktidar olan partidir." diye konuştu.
"Devletin birikmiş sorunlarına ilk defa değiniliyor" diyen Yıldırım, "gerek
Barış ve Demokrasi Partisi (BDP), gerekse
Kandil cephesinde, Kürt
halkı adına çok acı bir
politika izlendiğini' öne sürdü. Yıldırım, "Bence burada
İmralı bu açılıma karşıydı. Çünkü bu açılım başarıya ulaşırsa, kendisi biter. Olay bu kadar açık." diye konuştu. Yıldırım, Kürt meselesinin hallolması için öncelikle Ergenekon'un etkisiz hale gelmesi gerektiğini savundu.
Öcalan'la ilgili büyük bir güvensizlik içerisinde olduğunu da dile getiren Yıldırım, şunları aktardı: "Öcalan'ın
derin devletle bağlantılarının olabileceğini düşünüyorum. Öcalan'ın tutuklanması, salıverilmesi var. Hatta bu konuda Uğur
Mumcu buraya geldi, benimle görüşmek istedi rahmetli. Evet, o bu konuyu araştırıyordu. Bana göre de rahmetlinin öldürülmesinin nedeni budur. Eşi Kesire, Apo'nun gizli ilişkilerini öğrendi. Derin devletle olan ilişkilerini. Öcalan'ın Kürt sorunuyla bir ilgisi, amacı, bir duygusu yok. Sosyalizmle de hiçbir ilgisi yok."
İsveç'in başkenti Stockholm'de, bir tanıdığının evinde gerçekleşen ve dört saate yakın süren röportajda üzerindeki sır perdesi bugüne kadar aralanamayan birçok gizli kalmış olay hakkında Cihan'a açıklamalarda bulunan Yıldırım,
Diyarbakır Cezaevi'nde
Ahmet Türk'le birlikte gördükleri işkenceleri, Abdullah Öcalan'ın Şam günlerini ve Öcalan'ın eşi Kesire hakkında bilinmeyenleri ilk kez anlattı…
-Hükümetin bir süredir yürüttüğü demokratik açılım çalışmaları için ne düşünüyorsunuz?
Bazı Kürt politikacılar bir sürü şeyler söylüyorlar, ben bunlara katılmıyorum. Bütün bu
ekip, halk içerisinden gelen insanlardır; saraylardan değil, babadan, deden
miras değil. Hatalar yapmadılar demiyorum, çok büyük hatalar da yaptılar. Devletin birikmiş sorunlarına ilk defa değiniliyor. Kimse cesaret etmedi, bunlar cesaret etti. Ama
AK Parti, baştaki kararlı tutumunu sürdüremedi.
- Sizce bu sürecin doğru işlemesi için neler yapılmalı?
Muhatap sorunu var. Dünyanın hiçbir yerinde tek taraflı bir çözüm olmaz. İlk planda silahların susması gerekir; ama tek taraflı değil. "Gelin silahlarınızı bırakın" demekle olmaz. Bunlar
koyun,
kuzu değil ki; sen bunun zeminini, şartlarını oluşturacaksın. Açılımda neler var; bunu açacaksın. Dağa çıkan çocukların çoğunu tanıyorum. Bunlar boşuna dağa çıkmadı. Hasan Cemal'in "
Kürtler" diye bir kitabı var. Orada, Diyarbakır Cezaevi'ni yaşayan Cemiloğlu var. Ne diyor; "Genç olsaydım dağa çıkardım." Bu, Diyarbakır'ı anlatan en güzel bir laftır. Ben bu olayların canlı şahidiyim, mahkemede "Ben Kürdüm" diyeni mahvediyorlardı. Cezaevlerinde bizleri sopalarla yürütüp, "
Türkoğlu Türküm ben" diye bağırttırıyorlardı. İki taraf da değişmelidir. Kürtler doğru bir
siyaset izlemelidirler. Kendisine doğru bir muhatap bulmalıdır. Dünyanın her tarafında muhatap olan taraf, iktidar olan partidir. İkinci olarak da Kürtler, özgür iradeleriyle hareket etmelidirler. Tek insanın iradesine bağlı kalmamalıdır.
-Açılımla ilgili diğer partilerin tavırlarını nasıl buluyorsunuz?
CHP ve MHP'nin tavırları ortada. Onlar katliamı dayatıyorlar.
-BDP'nin Kürt politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Gerek BDP, gerekse Kandil cephesinde, Kürt halkı adına çok acı bir politika izlediler. Bir kere, Adalet ve Kalkınma Partisi'ne çatmaları için hiçbir neden yok. Şimdi, siz barış mı istiyorsunuz? Muhatabınız kim;
Baykal mı, Bahçeli mi? Söylemleriyle sanki onların yanında yer aldılar. Hataları yok diyemiyorum AK Parti için. Öncelikle, seçilmiş bir partiyi muhatap almadı, onlarla görüşmek istemedi. Ama onu aştı, görüştüler. Şunu da hesaba katın, AK Parti'nin üzerinde
küçük bir
baskı yok, sorun da küçük değil. Bu baskılar nedeniyle hükümet geri adım attı. Her iki taraf getirdi iradeyi İmralı'ya bağladı. Hâlâ da durum aynı. Ben, Öcalan'ın şahsını çok iyi tanıyorum. Kendisinde ne Kürt aşkı var, ne Kürt davasıyla ilgili bir derdi var, ne de sosyalist davasıyla ilgili bir yapısı var. Politikasızlık. Bir Ahmet Türk vardı, onu da yıpratıp aradan çıkardılar. Bence burada İmralı bu açılıma karşıydı. Çünkü bu açılım başarıya ulaşırsa, kendisi biter. Olay bu kadar açık. Ve Öcalan, bu açılım sürecinde muhatap alındığı anda açılım biter.
-Bu noktada BDP'nin açılıma verdiği desteği nasıl buluyorsunuz; yeterli görüyor musunuz?
Destek falan verdikleri hiç yok. Emine
Ayna dediğiniz,
örgütlü ve emirle yönetilen bir bayan. Kandil'den, İmralı'dan yönetilen bir bayan. Bu, Kürt sorununda önemli bir sorun değil. Sorun şu ki; Kürtler adına bir muhatap bulunulsun. Mesela halkın da onay verdiği bazı Kürt aydınlar muhatap alınsın ve oturulup çözüm üzerine tartışılsın. Muhatapsız barış da olmaz, savaş da olmaz. İrlanda'da IRA silahları ne zaman bıraktı; barış netleşince silahları bıraktı.
-Açılım adına sizlerin görüşleriniz nelerdir, teklifleriniz?...
Muhatap olarak halkın önünü tıkamak istemem; ama şunu söyleyeyim ki Kürtler bir halktır. Onların temel hakları vardır ve öncelikle de yeni bir
Anayasa ile onların bir halk olarak tanınması gerekir. Ayrıca yayınıyla, eğitimiyle, her şeyiyle özgür olmalı. Ayrıca
yerel yönetimler de
yetki ve güç sahibi olmalıdırlar.
-İki halkın bir arada yaşaması ve yönetilmesi için?...
Kürtlerle Türklerin ayrılması mümkün değil! Bunu kurcalayanlar, bunu dillendirenler sahtekârlık yapıyorlar. Bin yıldır iç içe yaşamış bir halk, bana sorarsanız tek
vücut ve ben ayrılmak istemiyorum. Benim bir sürü Türk arkadaşlarım var ve araya sınır taşı koymak istemiyorum. Böyle bir durum, iki halkın da kaybı olur.
-İki halkın bir arada yaşayabileceği bir ortam oluşturulması gerektiğini söylüyorsunuz, değil mi?
Diyorum ki, Türklerin ve Kürtlerin birbirinden ayrılması, araya bir sınır konulması, iki halkın da büyük bir kaybı olur ve şuna buna yem olurlar. Bakın,
Türkiye'deki Kürtler, Süryaniler, Çerkezler, herkes kendi kültürünü, dilini yaşayabilse, kime ne zararı olur?
-Açılımlar gerçekleşirse, Kürtler arasında bir huzur olur mu?
Bir bahar havası yaşanır. Kürt meselesinin hallolması için evvela Ergenekon'un etkisiz hale gelmesi gerekir. Belki bunu görmeye benim ömrüm yetmez; ama umutluyum, gelecek nesiller bizim yaşadığımız acıları yaşamazlar. Türkiye artık
toplum olarak bunu kaldıramaz. Şimdi Erdoğan bazı şeyler yapmak istiyor. Kolay değil, üzerinde çok baskılar var, çok net gözleniyor. Ama bu baskılara göğüs geremezse bir yerlere varamaz. Ve ben şuna inanıyorum, haklı bir yoldadır. Diğerleri haksız, çok haksız. Destek bulacak, güç bulacak olan Erdoğan'dır, bu yolda devam ettiği sürece.
-Bu nokta BDP'ye düşen bir rol var mı sizce?
Onlar da artık kendilerine çekidüzen vermeliler. Bu süreçte, İmralı ortadan çekilmelidir. Bir mahkûmdur, bir Kürt olarak ona sahip çıksınlar; ama iradelerini Öcalan'a bağlamak, onun direktifleri doğrultusunda hareket etmek bir felakettir, uçurumdur.
-Öcalan'ın eşi Kesire üzerindeki sır perdesi bugüne kadar aralanamadı. Siz bu konudaki iddialara katılıyor musunuz?
Kesire
ajan değil. Bunu söyleyenler büyük bir vebali yükleniyorlar. Babasından dolayı diyorlar. Ben, babası hakkında bir şey söylemiyorum. Ajanlığını ne onaylıyorum, ne de reddediyorum. Çünkü bilgi sahibi değilim. Bu konuda araştırmalar var, zamanı gelir konuşurum, belgeler elime geçerse. Özellikle
İstiklal Mahkemeleri'nin dosyası açılsın, o zaman Kesire'nin babası Ali (Yıldırım) hakkında her şey ortaya çıkar.
-Neler mesela?
Dersim'e 1938'de
operasyon başlatıldığında
Türkçe bilenlere çok ihtiyaç vardı.
Ali Yıldırım o zamanlar 20 yaşlarında
genç bir insan ve okur-yazar. Ve onu almışlar, "Şu aşirete, bu aşirete git" demişlerdir ve o gitmiştir. Onlar da ne dediyse aktarmış. Ama ilginç olan; Ali Yıldırım, İstiklal Mahkemeleri'nde tanıklık yapmayı reddediyor. En yakınları söylüyor bunu. Karakoçan'da zabıt kâtipliği yapmış. Babası ajan ise de çocuğunun ne günahı var? Ben, bir sürü belgelerine rağmen Öcalan'ın ajanlığını söyleyemiyorum. Devletle o kadar bağlantılarına rağmen.
-Kesire'nin örgüt içindeki konumu nasıldı?
Ben, Kesire'nin bizim grubun (
PKK Devrimci Hareket) içine girmesi taraftarı değildim. Biz Kesire'den çok farklı düşünüyorduk. Kesire, PKK'nın politikasını aynen sürdürmek istedi. Biz bu politikaya karşıydık. Ama Kesire'nin
hedefinde bir tek Öcalan vardı. Yani, "Öcalan gitsin, ben geleyim." Bu anlayışa karşı çıktık.
-Yani Öcalan'ın yerine geçmek istiyordu, öyle mi?
Tabii. Anlayış olarak oydu. Örgütte
beyin düzeyinde insanlar katledilmişti. Kesire, bunları provokasyon olarak değerlendirdi, biz bunlara karşıydık. Ve şöyle düşünüyorduk: 'Mücadelenin bu noktaya gelmesinde, Apo'nun katliamlar yapmasında,
diktatör haline gelmesinde hepimizin payı var. Herkes de payı oranında kamuoyuna özeleştirilerde bulunmalı.'
Kesire orada şunu anladı: "Bunlar şimdiden geçmişin hesabını soruyorlar." Çünkü Kesire suçluydu. Özellikle Çetin
Güngör muhalefetinde katledilen insanların sorumlusu Kesire'dir. Çünkü o kurcaladı, tartışmayı o başlattı. Kesire bizim bu tavrımızı öğrendi, arkadaşlarla ilişkilerimizi provoke etmeye çalıştı. Bazı arkadaşlar için beni arayıp, "O şucudur, bu ajandır filan" demeye başlayınca, ben: 'Bir daha
telefon etme, seninle ilişkimiz kalmamıştır, sen PKK mantığıyla hareket ediyorsun, biz de bu mantığa karşıyız, ben arkadaşlarıma
ihanet etmem' dedim.
-Ondan sonra mı ilişkileriniz koptu?
Evet, orada ilişkilerimiz koptu. Oradan, Mihri Belli'nin yanına geldiğini biliyorum. Orada Mihri Belli onunla örgüt arasında: "Siz bana karışmayın, ben de size karışmayayım" diye aracılık mı etti, ondan sonra sessizliğe gömüldü Kesire.
-Böyle bir mutabakat var mı?
'Siz bana karışmayın, ben size karışmayayım'; artık ne derece doğru. Böyle bir duyum var. Ve Mihri Belli, PKK'ya ihanet edenlere, Apo'dan da önce idam fermanı veren adamdır. Ama Kesire hakkında hiç olumsuz bir laf söylemiyor, ona karşı saygılı davranıyor. Çünkü yanındaydı. Ve Kesire ile Apo'nun ilişkilerinin kopması çok düşündürücü değil mi? Ve Kesire neden konuşmuyor? Ya aralarında gizli bir
anlaşma var, ya da devlet konuşmaması için onu tehdit ediyor.
-Peki, Öcalan ile ayrılmalarının temel sebebi neydi?
Ayrılma sebepleri şuydu; bir kere Kesire, Apo'nun gizli ilişkilerini öğrendi. Derin devletle olan ilişkilerini. Ve kopuş buradan geldi. Zaten evlilikleri sevgiye dayanan bir evlilik değildi. Kendi ağzından duyduğum bir şey.
-Kimden, Kesire'den mi?
Kesire'den duydum. "Bir çobanla evlenir, onunla evlenmezdim. Arkadaşlarımın baskısıyla oldu bu evlilik" diye. Baskı yapmışlar işte, "Bununla evleneceksin" diye. Zaten o dönem Kesire birisiyle nişanlı mıymış, sözlü müymüş ne…
-Yani sevgiye dayanan bir evlilik olmadı?
Kesinlikle. Ama sevgisizlik Kesire'den mi, Apo'dan mı onu bilemem. Ama bu evlilik, sevgiye dayanan bir evlilik değildi, bu bir. İkincisi, Kesire'yi ortadan kaldırmak istemesinin sebebi; Kesire yakınlarındayken, amacını gerçekleştiremiyordu.
-İyi de, ne oldu da Öcalan, Kesire'yi bir anda hedef durumuna getirdi?
Kimileri, Apo'nun kadınlarla ilişkisinden dolayı diyorlar. Asıl olay bu değil. Daha ciddi durumlar var; Kesire, Apo'nun derin ilişkilerini öğrendi. Kesire de bana diyordu: "Dikkat et, bağlı olduğu güçleri harekete geçirir."
-Kesire Apo'yu ortadan kaldırmayı düşündü mü?
Öyle bir söylem de var. Hatta bununla ilgili bir
şoför de öldürülmüştü.
-Halen nikâhları devam ediyor mu?
Tabii. Mahkemede boşanmadıklarına göre, halen nikâhlı görünüyorlar.
-Kesire'nin derin devletle ilişkisi iddiaları konusunda görüşünüz ne?
Kesire ajan değildi. Çok birikimli bir bayandır. Ama PKK'nın baskıcı mantığının oluşmasında Kesire'nin rolü büyüktür. İkincisi, Apo'nun diktatörleşmesinde de rolü büyüktür. Kesire, Apo'dan etkili ve birikimlidir.
-Kesire şimdi nerede?
Pasaportu, oturumu İsveç'te. Bir ara, dil öğrenmek için İngiltere'ye, Yörükoğlu'nun yanına gittiğini biliyorum. Çünkü Yörükoğlu'nun adresini benden almıştı. Hollanda'da akrabaları var, oraya gidip geliyor.
-Avrupa'yı dolaşıyor mu?
Evet, tabii. Ama mesele şudur; Kesire'nin bu zamana kadar susması, Kesire'yi suçlu durumuna koyar. Kesire, bildiklerini neden açıklamıyor? Mihri Belli aracı oldu, bu kesin. Ya gizli bir anlaşma yapıldı, ya da derin devlet onu tehdit ediyor. Ailesini ortadan kaldırma tehdidi. Kesire de ailesine çok düşkün.
-Konuşsa ne olur, neler değişir?
Yer yerinden oynar. Apo'nun tüm bağlantıları, kimlerle bağlantıları varsa hepsi ortaya çıkar. Ve Apo'nun söyleyecek bir şeyi kalmaz. Açıklananlardan sonra da Öcalan, Kürtlerin gözünde sıfıra iner, halka karşı suçlu duruma düşer. Perinçek'le görüşen birisi...
HÜSEYİN YILDIRIM KİMDİR?
Bir dönem Öcalan için Avrupa'da
lobi faaliyetleri yapan
Hüseyin Yıldırım, bu sebeple örgütün Avrupa sorumlusu olarak tanındı. 1937'de Tunceli'de doğan Hüseyin Yıldırım 1969'da
İstanbul Hukuk Fakültesi'ni bitirerek serbest
avukatlığa başladı. 12 Eylül'de 11 ay cezaevinde kaldı. 1988'de Bekaa Vadisi'ne giderek Abdullah Öcalan'ın yanında yer aldı. Bir süre sonra Öcalan'la fikir ayrılığına düşerek İsveç'e yerleşti. 1987'de Olof Palme Cinayeti'nin asli azmettiricisi olma iddiasıyla gözaltına alındı. 8 gün sonra serbest bırakıldı. Öcalan'ın kendisine en büyük
rakip olarak gördüğü öne sürülen Hüseyin Yıldırım, Öcalan ile fikir ayrılığa düştükten sonra ayrı bir grup olarak hareket etti.