İşte Dumanlının araştırması ve değerlendirmesi :
Görünen o ki irtica kelimesi yeniden tedavüle girdi. Epey bir zamandır gündemden düşen, yerini AB kriterlerine, insan haklarına,
ekonomik atılımlara, siyasî istikrara bırakan irtica kelimesi bir kere daha “hortlama” maharetini gösterdi. Hikaye uzun. Ne zaman sancılı bir döneme girilse, irtica kelimesi rücu’ eder aramıza.
Merak bu ya; son aylardaki irtica temasının gerçekten bir artış kaybedip etmediğini anlamak istedim. Bu konularda uzman bir şirkete başvurdum. “Bana 2005’in ilk günlerinden nisanın son gününe kadar yapılan irtica haber ve yorumlarını derleyebilir misiniz?” diye sordum. Maksadım belli. Belki de irtica haberlerindeki artış benim zihnî bir yanılgımdı. Bununla yüzleşmem gerekiyordu. Başvuru yaptığım şirket teklifime sıcak baktı ve hemen işe koyuldu. Bu çalışmanın özünü
küçük bir istatistik ile kamuoyunun takdirlerine bırakıyorum. Ve soruyorum: Nasıl oluyor da ocakta 187 irtica haberi yapılmışken bu rakam şubatta 237’ye, martta 321’e, nisanda 858’e çıkıyor? Bu âmûdî yükselişi kim ayarlıyor? Gazete sütunlarına yansıyan bu yükseliş, sokaktaki insanın tansiyonunu mu yansıtıyor; yoksa zoraki bir durumla mı karşı karşıyayız? Sokaktaki vatandaşın “irtica kaygısı” dört ay içinde yaklaşık dört misli artmışsa, Türkiye’de yapılan
gazetecilik de, bu gazetecilik doğrultusunda hazırlanan bu haberler de doğrudur.
Ancak durum bu kadar vahim değilse, dört ayda dört kat artan irtica haberlerini medya bir kere daha düşünmeli. Bu gündemi gazetelere
sakız yapan odaklar, bazı hezeyanlara
cevap vermeyi de mecbur kılıyor. Geçmişte yapılan irtica kampanyaları Türkiye’ye büyük zarar verdi.
Dinç Bilgin’in birkaç gün önce Nazlı Ilıcak’a söyledikleri bile yeterince ibret
dersi veriyor.
Gazeteci dediğin aynı hatayı elli kere yapmaz, geçmişten ders çıkarır.
İrtica meselesine bir de bu açıdan bakmakta fayda var.
ZAMAN