EVRİM TEORİSİ HAKKINDA DEĞERLENDİRME
Prof. Dr. Âdem TATLI
Soru: Evrim nedir?
Cevap: Evrim kelimesi; başkalaşma, farklılaşma, kademeli olarak gelişme ve değişme ve ilerleme gibi aralarında değişik farklar bulunan pek çok kelime, tâbir ve de¬yim yerine kullanılmaktadır. Şayet siz “evrim” terimiyle “tekâmül” manasını, yani kademeli değişimi ifade edi¬yorsanız, bu manadaki evrim, teori değil, bir
kanundur. Meselâ bir
elma çekirdeğinin; filiz,
fidan ve meyveli
ağaç hâline gelişi kademeli değişimin bir ifadesidir. Aynı şekilde; bir insan embriyosunun; zigottan itibaren gelişerek, çok hücreli embriyo, bebek, çocuk,
genç ve yetişkin insan safhaları da kademeli gelişmenin bir başka örneğidir. Bu manada bütün canlılar her an değişme, başkalaşma ve farklılaşma kanunlarına tâbidirler.
Cansızlar âleminde de
atom ve molekül seviyesinde her an hareket ve değişiklikler söz konusudur. Atom ve moleküllerin, bir halden bir başka hale geçerek, yani hal değiştirerek canlıların bünyesinde yer almaları da, bir
takım biyoloji ve fizik kanunları çerçevesinde cereyan etmektedir. Bütün bu değişiklikler evrimle ifade edilmektedir. Zaten bu konularda
tartışma söz konusu değildir.
Soru: Evrimi tartışmalı hale getiren nedir?
Cevap: Evrimi esas tartışmalı hale getiren, onun evolüsyon karşılığı kullanılmasındadır. Yani, bir türden bir başka türün ve dolayısıyla bu yolla, insan da dahil bütün canlıların, silsile halinde birbirinden tesadüfen ve tabiatın eseri olarak ortaya çıktığını ifade eden görüştür.
Maddeyi ilahlaştıran pozitivist
inanç savunucuları, evrim teorisini, bilimsel platformdan çıkararak ideolojilerine âlet etmişlerdir.
Bu görüşün çok uzun geçmişi olmakla beraber, bilim camiasına hakim oluşu, Darwin’in evrim teorisini ortaya attığı 1850’li yıllara dayanmaktadır.
Soru: Evrim teorisi bilimsel bir teori midir?
Cevap: Evolüsyon manasında kullanılan ve canlıların tesadüfen ve tabiatın eseri olarak silsile halinde birbirinden meydana geldiğini ileri süren evrim görüşü bilimsel değildir. Çünkü, gerek ele aldığı konuları açıklaması ve gerekse takip ettiği metot bakımından bilimsel bilimin kriterlerine ve kurallarına uymamaktadır.
Darwinizm ve daha geniş manasıyla Evrim Teorisi, felsefî değerlendirmelere ve metafizik düşünce ve yorumlara yer verdiği için, bilimsel değil, felsefî bir düşüncedir.
Soru: Bilimin tanımı nasıldır?
Cevap: Bilim; kendine has metotları olan, her hangi bir şekilde düzenlenmiş doğru bilgiler bütünü olarak
tarif edilir .
Bilimsel bilginin, sistemli bir bilgi olması, aynı zamanda artarak gelişebilmesi, tutarlı ve denetlenebilir olması, objektiflik özelliklerine de sahip bulunması beklenir. Bilimsel bilginin şu özelliklerine dikkat çekilir:
1- Bilimsel bilgi, ilerleyici özelliğe sahiptir. Bugünün herhangi bir bilgisi, sözgelimi, günümüz tıp bilgisi, bundan yüz yıl öncesine göre çok ileridedir. Halbuki sanat ya da ahlâki değerlerin yüz yıl öncesine göre her hangi bir beldede, ileri olduğunu söylemek zordur.
2- Bilimsel bilginin bir diğer özelliği, tarih boyunca artmış olmasıdır. Bugün bir lise talebesinin fizikteki bilgisi, Newton’un bu sahadaki bilgisinden daha fazladır.
3- Bilimsel bilgiler genelde herkesin elde edebileceği şekilde umuma açıktır. Halbuki felsefi bir görüş, şahıslara bağlıdır. Marx ve Engels olmasaydı, sosyalizm ve komunizmin bilinen seviyeye geleceğini kimse garanti edemezdi. Ama Galile olmasaydı, serbest düşme olayını mutlaka birileri bulacaktı.
4- Bilgi, dinamiktir. Sürekli değişme ve gelişme içindedir. Doğru kabul edilen bir görüş, değiştirilme veya reddedilme imkânına sahiptir.
5- Bilimsel bilgiler, birbiriyle tutarlı ve mantıksal bir ilişki içerisindedirler. Bilgi, birbiriyle çelişen iki önermenin, aynı zamanda doğru olabileceğini kabul etmez .
Soru: Bilimsel teorinin özelliği nedir?
Cevap: Bilimsel teori; bilgi edinme süreci aşamasında ortaya atılan, geçerlilik ve güvenilirliği bilimsel yöntemlerle tespit edilmiş olan, iç tutarlılığı bulunan bilgiler ve açıklamalar bütünü olarak tarif edilir .
Soru: Felsefenin tanımı nasıldır?
Cevap: Felsefeden, tarih boyunca, farklı zamanlarda farklı şeyler anlaşılmış, ona farklı roller ve farklı görevler yüklenmiştir.
Günümüzde bazı filozoflar
felsefeyi, sadece kavramlarımızı açığa kavuşturma görevine sahip bir etkinlik olarak tarif ederler.
Soru: Felsefî düşüncenin özellikleri nelerdir?
Cevap: Filozof, içinde bulunduğu dünyayı anlamak ve kavramak için kendisine sunulan her türlü bilgiyi,
algı ve sezgi sonuçlarını, kendi bilgi, algı ve sezgi kabiliyetine göre yeniden düşünür,
analiz eder ve yorumlar. Aslında felsefî düşünce, eleştirel bir düşüncedir. Yani, kendisine veri olarak ele aldığı her türlü malzemeyi aklın
eleştiri süzgecinden geçirir.
Felsefe, bir düşünme ve fikir yürütme biçimidir, yapma ve meydana getirme değildir. Bilim olguları konu aldığı halde felsefe, hem olguları ve hem de değerleri konu edinir. Yani bilim, ele aldığı olgular üzerinde iyi-kötü, doğru-yanlış, haklı-haksız gibi değer hükümlerini veremez. Bunu verme yetkisi felsefenindir.
Soru: Evrim Teorisi’nin, bilimsel değeri nedir?
Cevap: Evrim Teorisi, bilimsel kıstasları taşımayan, yani laboratuarda denenemeyen, çoğunlukla metafiziğe dayalı görüşleri bünyesinde barındıran felsefi bir düşünce tarzıdır.
Metafizik ise; sonuçların bilimsel bir biçimde ifade edilememesi ve bilimsel olarak doğrulanamaması anlamında her türlü felsefî düşünce olarak ifade edilir .
Evrime her ne kadar bilimsel bir şekil verilmeye çalışılsa da, metafiziksel varsayımlara yapışıldığı görülmektedir. İstenilse de bu metafizik düşünceden kaçınmak mümkün değildir. Çünkü, maddenin ve âlemin varlığı, canlılığın mahiteyi, Yaratıcı’nın kimliği ve vasıfları gibi konuların büyük bir kısmı Evrim Teorisi’nin gündeminde olduğu sürece, metafizik yaklaşımlar kaçınılmaz olacaktır.
Darwin, Antik Çağ’dan beri süregelen ve metafiziğe dayalı evrim düşüncesini teolojik, yani inanca dayalı bir yaklaşımla sunmuştur .
Evrimcilerin evrim teorisine güçlü bağlılıkları, onları her türlü metafiziksel tahminleri yürütmeye sevk etmiştir. Evrimin belli başlı argümanları ve bunların başarısı, onun bilimsel desteğinden değil, yaratılışa karşı oluşundan kaynaklanmaktadır.
Evrimin eldeki en iyi açıklama olduğu sıkça ileri sürülür. Böyle bir iddia ise, bilimsel olmayan bir hükümdür. Evrimin doğruluğunu başta kabul edip, onu destekleyecek deliller aramak, bilimsel olmayan maksatlı bir davranıştır. Norman Geisler ve Ronald Brooks, evrimin bilimsel bir metotla irdelenmediğini ve ön kabullere dayandığını dile getirir ve şöyle derler:“Evrimi eleştiren kimse, evrimin yanlış olduğunu göstermekle yetinmeyip, meseleyi de çözmelidir. Evrimi yanlışlamak yeterli değildir. Çünkü, daha iyi bir çözüm bulana kadar onun doğru olduğu kabul edilecektir.Ancak, bilim böyle yapılmaz. Bu savunmada evrime, bilimde yeri olmayan özel bir konum verilmiştir. Böyle teorilere önceden özel bir konum atfedilmesi bilimsel bir yaklaşım değildir . Meşhur antropolog Servier de evrimciliğin laik bir din dogması haline geldiğine ve bu nüfuzun kırılması gerektiğine şöyle işaret eder: “Evrimcilik, Batı’nın laik din dogması haline gelmiştir. Yeni kurum ve değerlendirmelerin ortaya konabilmesi için, önce evrimciliğin reddi gerekir” .
Evrim teorisinde esaslı, ama gizli bir dinsel etki vardır. Hem Darwin ve hem de günümüzün
modern evrimcileri, metafizik önermelere başvurmaktadırlar. Kant,
Yargı Gücünün Eleştirisi adlı eserinde bir bilimin ancak matematiksel olduğu oranda gerçek bilim olduğunu ileri sürmektedir. Kant’a göre, Evrim Teorisi’nin içinde matematiksel argümanların çok az oluşu, onun bilimsel bir teori sayılmasını tartışmalı hale getirmektedir. Ünlü felsefeci Bernard Russell de evrimin gerek metot ve gerekse ilgilendiği problemler bakımından bilim olmadığını dile getirerek şunu söyler: “Evrimcilik, şu ya da bu biçim altında çağımızın ağır basan bir inanç şeklidir. Evrimcilik, gerek metoduyla ve gerekse ele aldığı problemlerle, gerçek bir bilim değildir” .
Bir başka düşünür de evrim metodunun bilimsel olmadığını ifade eder:
Evrim içten içe bilim dışı savlara yaslanan düzenleyici bir fikirdir. Evrim, çeşitli bilim disiplinlerine baş vurmaktadır ama, kendisi bilimsel değildir. Bu bakımdan daha iyi bir bilimsel açıklama sunması beklenmemelidir” . Çağımızın seçkin bilim felsefecisi Karl Popper’e göre bilimselliğin ölçütü doğrulanmaya değil, yanlışlanmaya elverişliliktir. Ona göre bir bilgi veya sonucun özelliği, yanlışlamaya müsait olmasıdır. Halbuki Darwinciliğin öyle bir
teste elverdiği söylenemez. Darwinciliği doğrulayan bazı olgusal veriler gösterilebilir. Ama bilimselliğin ölçütü doğrulanmaya değil yanlışlanmaya elverişliliktir. Başka bir ifadeyle, Darwinciler teorilerinin hangi muhtemel gözlem sonuçlarıyla yanlışlanabileceğini ortaya koymuş değillerdir. Dolayısıyla Darwincilik bilimsel bir teori olmaktan çok metafiziksel bir yapıya sahiptir .
Kısaca ifade etmek gerekirse, kıral çıplaktır. Kıralın çıplak olduğunu söylemekten çekinilmemelidir. Yani, bu teori bilim kriterlerine uymamaktadır. Bilimsel değil, metafizik yönü yönü ağır basan felsefî bir düşünce tarzıdır.
Soru: Aristo felsefesi ile evrim teorisi arasında nasıl bir bağ kuruyorsunuz?
Cevap: Aristo felsefesi, Antikçağ ve Ortaçağ boyunca yaklaşık iki bin yıl, fikir âlemini etkisi altına almış, pek çok faydalı görüş ve düşüncenin tartışılmasına ve kabulüne asırlarca engel teşkil etmiştir. Aynı durum şimdi Evrim Teorisi için söz konusudur. Bu teori taraftarları da, her türlü farklı düşünce ve yoruma kapalıdırlar. Evrimin alternatifi görüşlere asla müsaade etmemektedirler. Bu düşüncenin bilimsel olduğu ve bunun karşısındaki her türlü görüş ve düşüncenin bilim dışı ve inanca dayalı metafizik yaklaşımlar olduğu ısrarla nazara verilmektedir.
Soru: Bunun çözümü nedir?
Cevap: Evrim teorisi’nin mutlak doğru olduğu tezinden vazgeçilmeli ve bu teorinin kritiği yapılabilmelidir. Ümit verici Yaratık Teorisi, Sıçramalı Denge Teorisi, Ortak Yaşam Teorisi, Karmaşıklık Teorisi ve Akıllı Tasarım Teorisi gibi Darwinizme alternatif teorilere de yer verilmelidir.
Soru: TÜBİTAK’ın Bilim ve Teknik Dergisi’nde Evrim Teorisi’ne Yer Verilmeyişini Nasıl Değerlendiriyorsunuz?
Cevap: Bu
dergi Ortaöğretim öğrencilerine hitap etmektedir. Varlıkların ve özellikle canlıların ortaya çıkışını inceleyen evrim teorisi hakkında fikir yürütebilmek, daha doğrusu, bu teoriyi anlamak için; geniş bir genetik, embriyoloji ve ekoloji bilgisine, derin bir jeoloji kültürüne, antropolojik tecrübe ile biyokimya ihtisasına sahip bulunmak, omurgasız ve omurgalılar sistematiğini, karşılaştırmalı anatomi
derslerini okumuş olmak gerekir. Bu ilim dallarından bazılarının ismini bile duymayan, tam manâsıyla geni, kromozomu ve mutasyonu kavrayamamış
ortaöğretimdeki gençlere, Australopithecus ve Remapithecus gibi
fosil serilerini ve primatların soy ağacını vermek, hangi ilmî gelişmenin önünü açacak ve onlara
okuma şevk ve heyecanını verecektir?
Ortaöğretim öğrencisi, bilgileri olduğu gibi alır ve o bilgileri kanun şeklinde doğrular olarak kabul eder. Dolayısıyla, genelde felsefi ağırlıklı ve çok geniş bilgi birikimini gerektiren evrim teorisini, mutlak doğrular gibi bu seviyedeki öğrencilere takdim etmek eğitim metodu açısından uygun değildir.
Soru: Evrim konusuna ne zaman yer verilmelidir?
Cevap: Yükseköğretimde sadece biyoloji öğrencilerini ilgilendiren bu evrim konusu, üniversitelerin biyoloji bölümlerinin son sınıflarında ve son devresinde programda yer alır. Böylece, Yükseköğretim öğrencisinin edindiği biyoloji bilgileri ışığında konuyu daha iyi değerlendirebileceği düşünülür. Öğrencinin felsefî yorum ve düşüncelerini serbestçe ortaya koymasına zemin hazırlanmış olur.
Soru: Evrimci düşüncenin alternatifi yaratılış değil midir?
Cevap: Evet.
Soru: O zaman yaratılışı kabul bilim dışı bir yaklaşım olmuyor mu?
Cevap: Evrimi, yani varlıkların meydana gelişini tesadüf ve sebeplere, ya da tabiata vermek ne kadar bilimsel ise, bu varlıkları bir yaratıcının eseri olarak kabul etmek en azından onun kadar bilimseldir.
Soru: Evrim teorisi etrafındaki tartışmanın altında yatan bir yaratıcının kabulü veya reddi mi vardır?
Cevap: Aynen öyle. Meselâ elinizde bir
gözlük var. Bunun hangi maddelerden yapıldığını, ne iş gördüğünü en ince ayrıntılarına kadar inceliyorsunuz.Buraya kadar evrimcilerle yaratılışçılar arasında problem yok. Ancak, bu gözlüğün nasıl ortaya çıktığı sorusu gündeme geliyor. Evrimci düşünce taraftarları, bu gözlüğün kendi kendine, ya da tesadüf ve tabiatın eseri olarak ortaya çıktığını ileri sürüyor. Yaratılışı savunanlar da, eldeki gözlüğün; ilim, irade ve kudret sahibi bir ustanın eseri olduğunu söylüyorlar.
Böyle bir argümanda herkes gözlüğün bir ustanın eseri olduğunda hemfikirdir. Ama gözlük yerine canlıların gözü dikkate alınınca bu durumda onun bir yaratıcının eserin olmadığı iddia ediliyor ve böyle bir iddianın bilimsel bir yaklaşım tarzı olduğu ileri sürülüyor.
Soru: Darwinizmin dünya bilim camiasındaki kabul durumu nasıldır?
Cevap: Darwinizm, ya Evrim Teorisi, biyologların dışındaki bilim adamlarını birinci derecede ilgilendirmez. Dolayısıyla onların evrim hakkındaki düşünceleri, bazılarının okuduğu ve evrimcilerin kaleme aldığı ders kitaplarından,
gazete köşelerinden ya da basın haberlerinden ibarettir. Biyologlardan da, hususi bu konu ile uğraşanların dışındakilerin de Darwinizm konusundaki bilgileri çok detaylı değildir. Doğrudan bu konuyla ilgilenenler de, ateizmi benimseyen pozitivist düşünce taraftarlarının
baskı altındadırlar.
Phillip Johnson, Darwinizmin
Amerika’daki gücünü, bilimden değil, otoriter kültürden aldığını, bunu kaybettikleri an yıkılacağını ileri sürmekte ve şöyle demektedir:
“Darwinistlerin otoriteleri kültürel güce dayanmaktadır. Taraftarları bu güç desteğini bir kez kaybettiklerinde, Darwinizm de Leninizm gibi birden ıskartaya çıkacaktır” .
Soru: Evrim Teorisinin geçmişi nasıldır?
Cevap: Canlıların tesadüfen birbirinden meydana geldiği ve insanın balıktan hasıl olduğu görüşü, Milattan önce 400’lü yıllarda Anaximander tarafından ileri sürülmüştür.
Soru: Bu görüşün Darwin’le birlikte 1850’li yıllarda kabul
görmesinin sebebi nedir?
Cevap: Darwin bu görüşü biraz daha sistemleştirmiştir. Darwinizmin o asırda kabul sebebi, Ortaç
Avrupası’nda Hıristiyanlık dini adına her türlü bilimsel düşünceye yapılan baskıdır.
Soru: Hıristiyanlık bilimsel düşünceye karşı mıdır?
Cevap: O dinin hakikatinde olmayan ve fakat tercümelerle dine sokulan ve din adına kullanılan yetkilerdir. Bütün Ortaç boyunca, Aristo’nun evren hakkındaki görüşü,
Kilise’nin resmi görüşü olarak kabul edilmiştir ve bu görüşün aksine bir düşünceye izin verilmemiştir.
Soru: Bunun günümüz evrim düşüncesiyle bağlantısı nedir?
Cevap: Bağlantısı şu: Bin sekiz yüzlü yıllarda bilime yapılan bu baskıya Avrupa
Fransız İhtilali ile baş kaldırdı. Başta Aristo düşüncesine karşı olan bu çıkış, baskı Hıristiyan dini adına yapıldığı için, bir bakıma bu dine karşı duruş sergilendi.
Bu tarihe kadar Batı’da her türlü bilimsel düşünce dinden vize almak durumundaydı. Bu tarihten sonra da her türlü düşünce ve görüşte dine karşı olma esas alındı. Öncekiler ifrat etmiş çok ileri gitmişti. Bunlar da tefrit ediyor, asla bir yaratıcıyı kabul etmiyorlardı.
Soru: Bu düşünce ne zamana kadar sürdü?
Cevap: Günümüze kadar. Tâbi bir takım ilâvelerle. Şimdilerde her türlü bilimsel gelişme ve düşünce mutlaka maddeyle, tesadüfle ve tabiatla ifade edilmeye çalışılmaktadır.
Soru: Pozitivist düşüncenin burada yeri neresidir?
Cevap: On dokuzuncu yüzyılda pozitivist felsefenin kurucusu Auguste Comte’dur. Bu pozitif felsefe, sadece on dokuzuncu asrı etkilememekle kalmamış, yirminci ve hatta yirmi birinci asra da damgasını vurmuştur. Günümüzde, her şey
deney ve gözlemle test edilmeye çalışılmakta, metafizik yaklaşımlara düşünce âleminde yer verilmemektedir. Comte’un pozitivist felsefesine göre, bir olayın özünü ve gerçek nedenini araştırmaya gerek yoktur. Biz ancak bu olayın ard arda geliş bakımından öteki olaylarla ilişkilerinin ne olduğunu sorabiliriz.Comte, pozitif bilimin yanında bir de pozitif din kurmuştur. Bu insanlık dininin kutsal formülü şöyledir:
“İlke olarak aşk, temel olarak düzen ve amaç olarak ilerlemedir. Bunun iki hedefi vardır. Birisi, ahlâk ve estetikle ilgili olup ‘Başkası için
yaşamak’, diğeri politik ve bilimsel olup ‘Düzen ve ilerleme’dir” .
Bu dinin İlâhı insanlıktır. İnsanın tek, gerçek ve hakiki İlâh olduğu düşüncesine dayanır. İnsanlık kelimesiyle kastedilen şey, bugüne kadar yaşayan bütün insanî varlıklar değil, fakat sadece insana
hizmet edenlerin bütünüdür. Bu dinin peygamberi de Comte’un kendisidir, kadınlar da melekleridir .
Comte’a göre hiç kimse tam anlamıyla hiçbir hakka sahip değildir. Başka bir ifadeyle, hiç bir kimsenin vazifesini yapmaktan başka hakkı yoktur . Benzer deyişi, Comte’un
Türkiye’deki temsilcisi olan
Ziya Gökalp’te buluruz. Gökalp bunu şöyle ifade eder:
“Ahlâk yolu pek dardır
Ben, sen yokuz, biz varız.
Tetik bas, önü yardır
Hem Ogan, hem kullarız.
Sakın ‘Hakkım var’ deme
‘Biz’ demek,’Bir’ demektir.
Hak yok vazife vardır.
Ben, sen ona taparız” .
Gökalp’in şu beyti de dikkat çekicidir:
“Öyle ise al benim de son sözümü;
Din, kalpteki vecdin müsbet ilmidir” .
Comte, pozitivist felsefesini ve pozitivizm İlmihali’ne dayalı dinini kabul etmesi ve Türkiye’de uygulaması için 1853 yılında Sadrazam Mustafa Reşit Paşa’ya bir
mektup yazmıştır .
Soru: Bilim adamlarının genelde dine karşı oluşlarını nasıl yorumluyorsunuz?
Cevap: Bu sorunun cevabı bir bakıma yukarıda verildi. On dokuzuncu yüzyılda Fransız İhtilali ile hakimiyeti ele alan materyalist felsefe, Hıristiyan dinine karşı duruş sergilemiş ve bundan sonra her türlü bilimsel gelişmenin karşıtı, ya da düşmanı, dini düşünce gösterilmiştir. Bütün siyasi, sosyolojik ve bilimsel çalışmaların temeli ateizme dayandırılmıştır.
İslâmiyet’i bilmeyenler, Hıristiyanlıkla onu aynı kefeye koydular. Hıristiyanlığa karşı duruş, İslsamiyet’e karşı duruş şeklinde algılandı.
Soru: İslâm dini bilimle çatışmaz mı?
Cevap: İslâmiyet’le bilimin çatışması söz konusu değildir. Çünkü, İslâm dini, kâinatın tamamını âdeta bir kitap gibi kabul eder.
Allah’ın kudret sıfatının eseri olan ve elementlerle yazılmış bir kitap. Yani, kâinat kitabı. Her bahar sanki bu kitabın bir sayfası, asırlar o kitabın formaları hükmünde. İnsan da bu kitapta bir kelimedir. Bütün ilimlerin konusu, bu kâinat kitabıdır. Yani, taşıyla, toprağıyla, havasıyla ve suyuyla, bitkiler, hayvanlar ve insanlarıyla âlemi dolduran canlı ve cansız umum varlıkların yapısını, bağlı olduğu kanunları ortaya koyma görevi ilimlerindir. İlimler bir bakıma bu kâinat kitabını
tefsir etmekte, yani açıklamaktadır. Atomdan galaksilere kadar her bir cismin yapısında ve tâbi olduğu kanunlarda; yüksek ve derin bir ilmin, geniş bir kavrayışın, engin ve sonsuz bir düşüncenin, son derece hassas bir ölçü ve plânlamanın, gayet merhametli ve sanatlı yapılışın varlığı görülmektedir. İşte, Allah’ın eseri ve sanatı olan bu kâinat kitabı, O’nu tanıttırmaktadır.
İslâm literatüründe, bilimde ne kadar çok terakki edilse, yani varlıklar hakkında ne kadar geniş bilgi sahibi olunsa, O’nun kâinattaki tasarrufunun, hikmet ve hâkimiyetinin bilinmesini sağlayacağı, dolayısıyla Allah’ın o kadar daha iyi tanınmış olacağı vurgulanır.
Cisimlerdeki bu ölçülü, bir maksat ve gayeye göre plânlı yaratılışın düşünülmesi de “Tefekkür”, fikir ve
akıl yürütme, yorumlama olarak ifade edilir. Böyle bir saatlik akıl yürütme ve düşünmeyi, İslâmiyet bir sene nafile ibadetten üstün görmektedir.
Kur’an; “Düşünmüyor musunuz?” . “Aklınızı kullanmıyor musunuz?” diyerek akla
havale eder. Akıllı düşünmeye
teşvik eder. “Bu inceliği, ancak aklı selim sahipleri düşünüp anlar” der . Allah’tan ilmimizin arttırılmasını istememizi öğütler: “Rabbim, ilmimi arttır” de’ . Bilenlerle bilmeyenlerin bir olmadığına dikkat çekilir: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” . “Düşünesiniz diye gerçekten size âyetleri açıkladık” . Bilinmeyen bir şeyin sorulup araştırılarak öğrenilmesi istenmektedir: “Eğer bilmiyorsanız, bilenlerden sorun” denmektedir .
Hadislerde de ilme teşvik vardır: “İlim talebi için yola çıkan kimse, dönünceye kadar Allah yolundadır” . “Kim ilim öğrenmeyi talep ederse, bu onun geçmişteki günahlarına kefaret olur” . “Hikmetli söz mü’minin yitiğidir. Onu nerede bulursa, hemen almaya ehaktır” . “İlmin azalması, cehaletin artması” dünyanın sonu olarak belirtilmiştir .
İslâmiyet’te âlimin mürekkebi, şehidin kanından üstün tutulmuştur 330.
Böyle bir din, ilme karşı olabilir mi? Zaten bütün ilimler, Allah’ın kâinat kitabının tefsiri ve açıklaması değil midir? Kur’an da O’nun kitabı, kâinat da. Kur’an’a ters düşen, ilim değil, ancak bir takım teori ve hipotezler veya ideolojik yaklaşımlar olabilir.
Prof. Dr. Osman Çakmak