“Kentimiz daha çağdaş, daha güzel, daha düzenli bir
yaşam alanına dönüşüyor!” Gerçekten öyle mi acaba? Zaman değişti, yaşam değişti, insanlar değişti, ihtiyaçlar değişti ve şehir de değişmeli miydi?
Haydi değişmeliydi diyelim! Bir
kent; tarihi, kültürü, doğasıyla büsbütün ‘talan’ mı edilmeliydi? Bugün ‘erguvanlarla kaplı bahçelerin önünden geçme, ‘yağmur yağınca kayganlaşan’ Arnavut kaldırımlı sokaklarda yürüme şansına sahip değil hiç kimse. Böyle ‘nostaljik' bir gezinti yapmasak da olur! Peki tarihî dokunun yağma edilmesine ne demeli?
Yağma mı yoksa kentleşme mi, buna siz karar verin! Suna ve İnan
Kıraç Vakfı tarafından yayınlanan “Konstantiniyye'den
İstanbul’a” kitabına ve bu kitaba eşlik eden Pera Müzesi'ndeki aynı adı taşıyan sergiye bir göz atın. İstanbul'un 100 yıl önceki fotoğraflarına bir göz atın. Eskiyi bilmediği için ‘İstanbul budur, böyledir, böyleydi’ sananlar büyük bir şaşkınlık geçirecek. Belki de fotoğraflara bakakalıp “Burası da neresi?” diyecek. Çünkü, eski İstanbul bugünküne hiç benzemiyor. Artık kent ne Latifi’nin, ne Baki’nin, ne Yahya Kemal’in, ne de Orhan
Veli'nin İstanbul’u… Her geçen gün biraz daha gökyüzüne yaklaşan binaları, gökdelenleri; genişleyen otoyolları, yeni temeli atılan metro
istasyon inşaatlarını gördükçe ‘daha iyi bir İstanbul’ için seviniyoruz: “Çok
şükür kentimiz daha çağdaş, daha güzel, daha düzenli bir yaşam alanına dönüşüyor…”Gerçekten öyle mi acaba? Zaman değişti, yaşam değişti, insanlar değişti, ihtiyaçlar değişti ve şehir de değişmeli miydi? Haydi değişti diyelim! Bir kent tarihi, kültürü, doğasıyla büsbütün ‘talan’ mı edilmeliydi? Bugün ‘erguvanlarla sarılı bahçe kapıları’nın önünden geçme, ‘yağmur yağınca kayganlaşan’ Arnavut kaldırımlı
Boğaziçi sokaklarında yürüme şansına sahip değil. Böyle ‘nostaljik’ bir gezintiyi yapmasak da olur! Peki kentin tarihî dokusunun yağma edilmesine ne demeli?
Yağma mı talan mı yoksa kentleşme mi? Bunu nasıl
tarif edeceğinize siz karar verin! Suna ve
İnan Kıraç Vakfı İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nün yayınlanan “Konstantiniyye’den İstanbul’a XIX. Yüzyıl Ortalarından XX. Yüzyıla Boğaziçi’nin Rumeli Yakası
Fotoğrafları” kitabına ve bu kitaba eşlik eden Pera Müzesi’ndeki aynı adı taşıyan sergiye bir göz atın. İstanbul’un 100 ile 120 yıl önceki fotoğraflarıyla eski kenti kendi gözlerinizle görün. Bugüne kadar eskiyi bilmediği için ‘İstanbul, budur, böyledir, böyleydi’ sananlar büyük bir şaşkınlık geçirecek. Belki de fotoğraflara bakakalıp “Burası da neresi?” diyecek. Çünkü, eski İstanbul bugünküne hiç benzemiyor. Artık kent ne Latifi’nin, ne Baki’nin, ne Yahya Kemal’in, ne de Orhan Veli’nin İstanbul’u… Granza, Robertson, Kargopulo, Ferrier, Paskal Sebah, Sebah & Jaillier, Abdullah Kardeşler ve Gülmez Kardeşler gibi ustalar, o günün ağır ve zahmetli teknikleriyle çekilmiş fotoğraflarıyla bu büyük değişimi gözler önüne seriyor.
Bu fotoğraflar nereye ait?
19. yüzyılın sonlarına ait bu fotoğraf İstanbul'un hangi semtine ait ya da hangi caddesini gösteriyor, diye sorsak acaba kaç kişi doğru tahminde bulunabilir? Evet, kentin en işlek caddesi
Tophane'ye ait. Görünen cami ise Nusretiye
Camii. Caminin önünde, arkasında ve yanlarında ne varsa talan edilmiş. Yol açmak için caminin önündeki güzelim binalar (Tophane Müşirliği binası) yıkılmış. Caminin yanlarındaki muvakkithane şimdi yerinde yok. Yine caminin arkasındaki kışlanın yerinde yeller esiyor. Nusretiye Camii ile Mimar
Sinan Üniversitesi arasındaki çok kısa mesafede bile biri
Mimar Sinan yapımı üç cami yok olmuş.
ABDULLAH KILIÇ - Zaman
Fotoğraflar: moralhaber.net