Hiçbir hâkim ve savcı, günün birinde
maaşının
Başbakanlık Müsteşarı’nın maaşına endeksleneceğini herhalde tahmin edemezdi. Geçmiş yıllarda,
Seyfi Oktay ve Şevket
Kazan’ın
Adalet Bakanı oldukları dönemlerde birer iyileştirme yapılmış olsa da hâkim ve savcı maaşları hep düşük düzeylerde kaldı. Öyle ki çocukları okula giden hâkim ve savcılar, ev kirasını ödeyememe korkusuyla her
tayin döneminde
İstanbul’a atanmalarını engellemek çabasına giriyordu.
Gerçekleşmesine imkânsız gözüyle bakılan şey, nihâyet bu yılın haziran ayında hayata geçti.
Hâkim ve savcı maaşları, en yüksek maaşlı
devlet memuru konumundaki Başbakanlık Müsteşarı’nın maaşına endekslendi. Böylece, meslekte 12 yılını dolduran bir hâkim ve savcı, eskiden 3 milyar lira almasına rağmen şu anda 4284 YTL alan Başbakanlık Müsteşarı’na hemen hemen yetişti. Mesleğe yeni başlamış bir hâkim ve savcı eskiden 1500 YTL alırken, şimdi 2064 YTL alıyor.
Bütün
Türkiye genelinde sayıları 9 bin civarında olan hâkim ve savcıların yaklaşık 1100’ü İstanbul’da görev yapıyor. 21 ayrı başsavcılık biçiminde örgütlenmiş olan İstanbul mahkemeleri, toplam 36 ayrı
adliye binasında faaliyet gösteriyor. Hâkim ve savcıların özlük haklarından sonraki en önemli sorunlardan biri de
davaların bu şekilde İstanbul’un her tarafına dağılmış olan bu kadar ayrı noktadaki adliye binalarında görülmesi. Yakın bir gelecekte, İstanbul’daki bütün bu adliyeleri üç dev adliye sarayı çatısı altında toplayacak adımlar atılıyor. İstanbul’un
Anadolu yakasındaki bütün adliyeleri bünyesine alacak olan adliye sarayının temeli
Kartal’da atıldı. Burası 900 iş gününde; yani yaklaşık dört yılda faaliyete geçirilecek.
Adalet Bakanlığı, şu anda
Bayrampaşa Cezaevi olarak kullanılan kompleksi ve
araziyi belediyeye devredip karşılığında
Çağlayan’da geniş bir arazi aldı. Buraya da yeni bir
adalet sarayı yapılıyor ve İstanbul’un
Avrupa yakasındaki adliyelerin büyük çoğunluğu burada birleştirilecek. Bu adalet sarayı hâkim, savcı ve öteki adliye personeli dâhil olmak üzere beş bin kişinin çalışabileceği biçimde tasarlanıyor. Üçüncü devasa adalet sarayı ise
Bakırköy’de inşa ediliyor ve yapımı hemen hemen tamamlanmak üzere.
Bütün bu yapılanma sağlanırken, ihtiyaca
cevap vermekte yetersiz olan mahkemelerin sayısı da artırılıyor. Örneğin
Sultanahmet Adliyesi’nde mevcut sayısı 14 olan ağır ceza mahkemesi sayısı 40’a, mevcut sayısı yine 14 olan ticaret mahkemelerinin sayısı otuza çıkarılıyor.
Yargı çevrelerinde yaygın olarak kabul edilen görüşe göre, bütün bu yeni adımların atılmasında
Avrupa Birliği (AB) süreci önemli bir rol oynadı. Hatta adliye koridorlarında, “Hâkim ve savcı maaşlarındaki artışı AB finanse ediyor” söylentisi bile yayıldı. Çünkü, AB İlerleme Raporları’nda “yargının kapasitesinin güçlendirilmesi ihtiyacı” ısrarla vurgulanıyordu ve “yargının etkinliği ve bağımsızlığını arttırmak için daha fazla çaba gösterilmesi” zarureti hep dile getiriliyordu. Hatta bir AB dokümanında hâkim ve savcı maaşlarındaki yetersizliklere açıkça atıf yapıldı, 2004 yılı mayıs ayında yapılan kısmî iyileştirmenin çok yetersiz olduğu belirtildi.
HAKİM VE SAVCILARA DİZÜSTÜ BİLGİSAYAR
Bir yetkili, “AB’nin isteği, hâkim ve savcı maaşlarının
kanunla güvenceye bağlanmasıydı. Bu gerçekleşmiş oldu. Eskiden 40 bin civarında bürokratın maaşları hâkim ve savcıların durumuna bağlıydı. Bir maaş artışı onların da maaşlarında artışı gerektiriyordu. İlk defa bu da ayrıştırıldı.” bilgisini veriyor. Yurt çapındaki 9 bin kadar hâkim ve savcının tamamına verilen diz üstü bilgisayar için de mini bir
düzenleme yapıldı. Hâkim ve savcılara zimmetlenerek verilen bu bilgisayarların, onların şahsî malı haline geldiği de kanun maddesine girdi. Bu gelişmenin ne anlama geldiğini bir savcı şöyle anlatıyor: “Artık
duruşma salonlarında daktilo sesi duyulmuyor. On sene önce adliyelerde tuşları yerinde olan daktilo kimin olacak kavgası olurdu!”
İstanbul’da davaların daha süratle sonuçlanması için yaklaşık iki yıldır sessizce yeni bir
uygulama daha yürürlüğe konuldu. İstanbul’a
genç, sicili
temiz, “
aile değerlerine bağlı” hâkim ve savcılar gönderiliyor. Bu konuda bilgi veren bir yetkili şöyle diyor: “İstanbul’da adliyeler adeta kilitlendi. Adalet Bakanlığı müfettişlerinin yaptıkları tespitler şöyle: Son iki yıldır bu şehir tıkanmış. Yaşlı hâkim ve savcılar, özellikle emekliliği yaklaşanlar işi gevşetiyorlar. O sebeple bunların yerine genç hâkim ve savcıların gelmesi lazım. İkincisi burası
büyükşehir olduğu için gençleri verirken de, temiz olmalarına dikkat etmek gerekiyor. O yüzden bazı şeylere meyilli olmayacak, aile yaşantısı derli toplu kişileri seçiyorlar. Tempolu çalışacak, aracılara itibar etmeyecek, eğlence hayatı olmayacak, menfaat şeylerine karşı da kendilerini koruyabilecek hâkim ve savcıları gönderiyorlar. Son kararnamelerde hep o çıkıyor. 8-10 yılını doldurmuşsa, sicili iyiyse,
soruşturma geçirmemişse, tayin taleplerine bakılmadan İstanbul gibi büyükşehirlere veriyorlar. Ama bu özellikle İstanbul’a özgü.”
Bu gelişme üzerine İstanbul adliyelerinde meslekte 8-10 yılını henüz doldurmuş hâkim ve savcılar artmaya başladı. Eski uygulamaya göre, bu kişilerin İstanbul’a gelmesi için en azından birinci sınıfa ayrılmış olmaları; yani meslekte 13-14 yılı doldurmuş olmaları gerekiyordu, çünkü İstanbul tayin kriterleri bakımından birinci
bölge kabul ediliyor. Hâkim ve savcıların
terfi edip birinci sınıfa yükselmelerinde kendine özgü bir
sistem var. Her derecede bir hâkimin o sene içinde yaptığı işlerin bilançosu çıkarılıyor. A terfi “düşük”, B terfi “iyi”, C terfi “çok iyi” anlamına geliyor. Çok iyi terfinin içinde her hâkim ve savcının
Ankara’ya, yani
Yargıtay’a giden dosyalarından aldığı notlar da var. Buna müfettişlerin yaptığı inceleme sonuçları ekleniyor. Her iki yılda bir, müfettişlerce hâkim ve savcılar için hal kâğıtları düzenleniyor.
Türkiye çapında mahkemelerin sağlıklı çalışmasını sağlayacak en önemli gelişmelerden biri de “ulusal yargı ağı” adı verilen proje. Bu projenin ileri aşaması, bütün adliyelerin Ankara’da Adalet Bakanlığı ve Yargıtay ile bilgisayar üzerinden doğrudan bağlantı kurmaları. Bazı adliyeler şu anda bu sisteme geçmiş durumda. İşte bu sistem, mahkemelerin ve savcıların Ankara’dan “gözetleneceği” tartışmalarına yol açtı. Bir cumhuriyet savcısı, bu tartışmalarda haklılık payı olduğunu şöyle belirtiyor: “Yeni sistemde, savcılar iddianamelerini düzenledikten sonra mahkemede dava açılmadan önce bu iddianamelere başsavcıların onay vermesi gerekiyor. Bunun yargı bağımsızlığına etki edeceği iddiası var. İkincisi, bir savcının yaptığı bütün işler, ulusal yargı ağı çerçevesinde Adalet Bakanlığı’nda yedekleniyor. Ana
beyin orasıysa, yedeklenen her şey oraya gidiyorsa, orası burayı her an gözetleyebilir pozisyonda ve imkânda. Bu potansiyel
tehlike var. Ankara artık buradaki her şeyi görebiliyor.”
İstanbul’da görev yapan hâkim ve savcıları rahatlatan bir diğer önemli gelişme ise
lojmanlarda yaşanıyor.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin
Başakşehir’de yaptığı konutlardan 44’er daireden oluşan dört blok lojmanın da ilavesiyle hâkim ve savcıların yaklaşık yüzde doksanı şu anda lojman imkanına kavuşmuş durumda.
Bütün bu gelişmelerle birlikte, “İstanbul’a artık gece hayatını sevmeyen, aile değerlerine bağlı, çalışkan hâkim ve savcılar geliyor” tezine katılmayanlar da var. İstanbul’daki büyük bir ilçenin başsavcısı, her atama döneminde Ankara’da, tayinleri yapan Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu nezdinde tayin engelleme
kulisleri yaşandığını belirterek, “Büyük şehirlere gelen genç hâkim ve savcılar genelde, kulis yapmayan ya da kulis yapma imkânı olmayan kişiler.” diyor.
AKSİYON