Saçan'ın çelişkileri, Oktay'ın bombaları
Eski
Organize Suçlar Şube Müdürü
Adil Serdar Saçan'ın ilginç bir hikâyesi var. Önce mafyaya yönelik operasyonlarla adını duyurdu.
Ankara Emniyeti'nde 'telekulak'
suçlamasına muhatap olan polis şeflerinin hazırladığı irticacı polisler listesinde adı geçti.
Listedeki ismi, belgenin uydurma ve iç hesaplaşma amaçlı olduğunun delillerinden biri sayıldı. Saçan, hakkında en fazla haber yapılan
emniyet mensubu, dersek abartı olmaz.
İşkence, yolsuzluk ve gizli belgeleri kurum dışına çıkarmak gibi birçok suçlamaya muhatap oldu. Hem meslekten
ihraç edildi, hem de hakkında çok sayıda
dava açıldı. Sicil amiri Emniyet Müdürü Hasan
Özdemir'in bakanlığa gönderdiği görevden alınma talebi dikkat çekiciydi. Özdemir, onun için "Psikolojik sorunları olan sağlıksız bir yapıya sahiptir. Teşkilattaki herkesin husumetini kazandığından, diğer birimlerle ve personelle
işbirliği ve organizasyon yapamamaktadır." şeklinde cümleler sarf etmiş.
Polislikten ihracı sonrasında, yöneticilerinin bir kısmı
Ergenekon kapsamında
tutuklu bulunan internet sitelerinde ulusalcı yazılar kaleme alarak kendinden bahsettirmeye devam etti.
Saçan'ın tekrar gündeme gelmesi Ergenekon soruşturmasıyla birlikte oldu. Saçan, Ergenekon
terör örgütünün karakutusu
Tuncay Güney'i, 2001 yılında ilk kez gözaltına alan, sorgulayan ve aramalarda örgütle ilgili belgeleri ele geçiren kişiydi. Hikâyenin önemli bölümü buradan sonra başlıyor. Hakkındaki yeni suçlama, Ergenekon soruşturmasını örtbas etmek. Saçan bu iddialara Milliyet'teki yazı dizisinde
cevap vermeye çalışıyor. Kendini aklamak için başsavcılığa, üstlerine ve diğer şube müdürlerine topu atıyor. Ama suçlamaları muğlak bırakıp, sözlerini somutlaştırmıyor. 'Ben görevimi yaptım. Başsavcılıktan yazılı emir çıkarttım.' cümlesi temel tezini oluşturuyor.
Sonunu neden getirmediğini anlatırken dosyayı
İstihbarat Şube'ye
havale ettiğini söylemekle yetiniyor. Polis içindeki irtica(!) örgütlenmesiyle ilgili arşivlerde onlarca konuşma, yazı ve televizyon programı bulunan Saçan'ın, bu kadar önemli bir soruşturmanın kapatılması hakkında tek cümlesi hatıra gelmiyor. 'Tehlikeyi gördüm, üzerime düşeni yaptım, örtbas edildi' havası basmak güzel de, niye kamuoyuyla paylaşıp önlemedin diye sorarlar insana.
Kolluk gücü, amiri olan başsavcılığın verdiği emri başka şubelere havale edebilir mi? 'Beni açmadı siz bakın' laubaliliğine imkân var mı? Saçan ancak, görevi başsavcılığa iade edip, yeni görevlendirme talep edebilirdi. Zaten iş somutlaşınca, bütün yazı dizisi boyunca yaptığı gibi yan çiziyor.
O dönemdeki İstihbarat Şube Müdürü ve yardımcısının ismini vererek, 'bu işte onların sorumluluğu yok' diyor. Fatura, belgeyi götüren ofisboya çıkarsa şaşırmayacağım!
Veli Küçük'le arası açılan bazı polis müdürlerinin ona cip
hediye etmek istediklerini ileri sürüyor. Tepkiyi görünce bu kişinin
emekli emniyet müdürü Ümit Baybek olduğunu ve yanında çalıştığı
Korkmaz Yiğit adına bu girişimde bulunduğunu açıklıyor.
Saçan'ın bence en önemli cümleleri
Ümraniye bombalarıyla ilgili olanı. Şöyle diyor Saçan:
"Oktay Yıldırım'ın evinde bulunmuş patlayıcılarla falan da bu işler çözülmüyor. Ben şimdi iddia ediyorum: Gidin Güneydoğu ve Doğu'da görev yapmış özel harekâtçıların ve özel harpçilerin evlerine, hemen hepsinin evinde Oktay'dan çıkan malzemelerin on misli çıkar.
Niye? Çünkü, bu adamların böyle bir takıntısı var.
PKK'dan aldıklarını ganimet sayarlar.
Ordu, onlara PKK ile mücadele için veriyor. Onlar da bunları saklıyor... Bunların hepsinin evi cephanelik! Psikolojik bir olay bu, bir gelenek haline gelmiş." Adı geçen bombaların
Cumhuriyet Gazetesi'ne atılmasını nasıl izah edecek meraklandım. Herhalde 'el alışkanlığı' deyip geçeceğiz. Bu izahı sevdim, böylece Saçan'ın bazı işlerini de kolaylıkla açıklama imkânı buldum.