Alevilerin talepleri ile şekillenen ön
rapor, Alevi
Bektaşi Federasyonu çevresinin tepkisine yol açtı. Kendilerini
İslam’ın içinde görmeyen bu Aleviler, raporda yazan ‘Hak-
Muhammed-Ali’ kavramına
itiraz ediyor.
AK Parti hükûmetinin Haziran 2009’da başlattığı Alevi
açılımında çalıştaylar tamamlandı. Ortaya ise bir ön rapor çıktı. Alevilerin talepleri çerçevesinde şekillenen raporda hükûmet kanadının görüşü yer almadı. Bu rapor,
Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF) çevresinin tepkisine yol açtı. ‘Alevisiz rapor hazırlandığı’ yönünde sesler yükseldi. Ancak durum ek öyle değildi. Bu sesi yükselten Aleviler, kendilerini İslam’ın içinde görmüyor, raporda yazan ‘Hak-Muhammed-Ali’ kavramından rahatsızlık duyuyorlar. Bunu ise kamuoyunun tepkisini çekmemek için açıkça ifade edemiyorlar. Eleştiriler, raporun meşruiyetini tartışılır kılmayı amaçlıyor.
AK Parti hükûmeti adına açılımın başında
Devlet Bakanı Faruk Çelik bulunuyor.
Aksiyon’a açıklama yapan Çelik, böyle bir raporun tarihte olmadığını vurguluyor: “Devlet çalıştay gerçekleştiriyor, kendisi bir şey üretmiyor.
Alevilik konusunda
toplum mühendisliğine soyunmuş değiliz. Taraflara bırakıyor, sorunu da siz belirleyin, diyoruz. Katılımcıların görüşleri raporda aktarılmıştır. Buradaki görüşler bizim görüşlerimiz değildir.”
Bakan Çelik, ilk çalıştaydan sonuncusuna kadar salonu hiç terk etmedi, gece yarılarına kadar katılımcıları dinledi. AK Parti’nin açılım konusunda önceliğinin oy değil, toplumsal sorunların bitmesi olduğunu belirtiyor, tepki gösterenlere de
mesaj gönderiyor: “Bu raporun iyi okunmasını istiyoruz, okunduktan sonra samimi eleştirilere açığız.”
Ön rapor, Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül, Baş
bakan Tayyip Erdoğan ve kabinedeki bakanların önüne konuldu. Bakan Faruk Çelik ve açılımın koordinatörü Necdet Subaşı,
Başbakan Erdoğan’a raporla ilgili uzunca bir sunum yaptı.
Mart-nisan gibi ana rapor tamamlanacak; ancak adımların atılması için bu beklenmeyecek. İlk olarak
Madımak konusunun ele alınması bekleniyor,
cemevleri ve din eğitimi bunu takip edecek. Bakan Çelik, “Diğer konularda da
seri olarak çalışmalar başlayacak.” diyor. 2010’da birçok adım atılmış olacak.
Son çalıştaya katılan ve Aleviliği İslam’ın bir yorumu olarak değerlendiren
Cem Vakfı Başkanı Prof.
İzzettin Doğan, hükûmetin mukavemetleri yumuşatmak için muğlak ifadeler kullandığını belirtmekle birlikte ön raporun Alevilerin talepleri olduğunu söylüyor. Raporda hükûmetin görüşünün olmadığını doğruluyor. Doğan’a göre Alevilerin yüzde 98’i bu taleplerde hemfikir: “Olumlu ama geç kalmış bir adım. İlla ABD ya da
Avrupa mı söyleyecekti. Hükûmetin, Sayın Çelik’in iyi niyetle olayı bir noktaya getirmeye çalıştığını biliyorum, kendi tabanlarına dönük kaygı yanlıştır.”
Tabii Bakan Faruk Çelik, Cem Vakfı Başkanı İzzettin Doğan, Murtaza Demir veya bir başkası, “Bunlar Alevilerin talepleridir” dese de Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF) ve onun izini takip edenler çalıştaya katılmadıklarından dolayı ‘Alevisiz rapor hazırlandı’
propagandası yürütüyor. Hâlbuki ABF Başkanı Ali Balkız ve
Hacı Bektaş Vakfı Başkanı Ercan Geçmez davet edilmişti; ancak çeşitli gerekçeler ileri sürerek katılmadılar. Aynı çizgideki birçok
sivil toplum örgütü de benzer propaganda yürütüyor.
ABF’nin önemli aktörlerinden Alevi
Kültür Dernekleri Genel Başkanı Tekin Özdil, en büyük Alevi örgütlerinden biri olduklarını, kendilerinin çalıştaya çağrılmadığını söylüyor. ABF Başkanı Balkız’ın ise son dakikada çağrıldığını, bu nedenle katılmadığını savunuyor. Rapor için “Alevi önderlerin talepleri değil. Söylediklerimizin hiçbiri girmemiş.” diyor, inanca
tarif getirilmesine karşı çıkıyor.
Alevilerin talebiyle ve oy birliğiyle rapora giren ‘İslam’ üst başlığı altındaki ‘Hak-Muhammed-Ali’ tanımı, ABF çevresinde karşılık bulmuyor. Onlar Aleviliğin İslam dışında olduğunu düşünüyor, toplumun tepkisini çekmemek için bunu açıkça ifade edemiyorlar. Bunun yerine raporun genelini eleştirip geçersiz kılmaya, meşruiyet tartışması açmaya çalışıyorlar. Bakan Faruk Çelik, bu konuda “Hak-
Muhammet-Ali tanımını biz getirmedik. Genel çerçeveyi söyleyin dediğimizde bunu söylediler, derinlemesine girmedik.” diyor.
Cemevlerine statü verilmesi de gündeme gelecek. Mevzuatı aşmak için bazı teklifler geldi ancak eleştiriler sürüyor; buna karşı Bakan Çelik şunları söylüyor: “Aleviler ibadetlerini orada yapıyor, biz buna şahit olduk. Ama
Sünnilerin de görüşlerini aldık. Bir dinin bir mabedi olur, diyorlar. Aynı büyük şemsiye altında farklı mabetlerin çıkması daha büyük sorunlara sebep olur.”
Tepki gösterenlerin neredeyse tamamı Madımak Oteli’nin altındaki kebapçının kaldırılmasını istiyordu. Bugün ise
kampanya ‘utanç müzesi’ boyutuna taşındı. Zorunlu din dersinin kaldırılmasını istiyorlardı, hükûmet bu dersin içeriğini tamamen değiştirmeyi planlıyor, buna rağmen bu adım eleştirilmekten kurtulamıyor. “Taslak içinde hiçbirini kabul etmiyoruz.” diyor Tekin Özdil.
ABF yönetimine de yakın olan Özdil, hükûmetin dedelere
maaş vermesine ve dedelerin eğitmesine dönük talepleri eleştiriyor. Ancak Bakan Faruk Çelik, ‘dedeler eğitilsin, dedelere maaş bağlansın’ diye hükûmetin görüşü olmadığını, çalıştaya katılanların böyle bir teklifle kendilerine geldiğini anlatıyor: “Dedeler kurumsal bir yapıya kavuşmak istemiyorsa, bizim öyle bir görüşümüz yok. Maaş istemiyorlarsa vereceğiz diye bir çalışma içinde değiliz. Görüşleri aktardık.”
Cem Vakfı Başkanı İzzettin Doğan ise raporu eleştiren ABF çevresine sert eleştiriler getiriyor: “Hak-Muhammed-Ali’den rahatsız olanlar, Alevilik üzerinden
siyaset yapmak isteyen eski
tüfek bozuntuları var. Aleviliğin ne olduğu belli. 100 küsur yıldır insanlar aptaldı, bunlar daha mı zeki? Bunların ciddiye alınacak tarafı yok. Alevilik İslam dışı diyorsa ya gerçekten zır cahildir, yahut çok kötü niyetlidir. Ülkemizde insanları bölmeye çalışan siyasi cereyanlar var.”
Devamında ise bu kişilerin kin ve nefreti
tahrik edici şeylerin peşinden koştuklarını söylüyor Doğan: “Sivas’ın intikamını alacağız, diyorlar. Orada Sünni yanmadı mı? Madımak’ta çözüm kin ve nefreti ayakta tutacak şekilde olmamalı. Alevilikte cebir, şiddet, kin ve nefret yoktur.”
Bakan Faruk Çelik ise ABF için “Gelip görüşlerinin kayda geçmesini sağlayabilirlerdi. Raporu okumadan görüş belirtiyorlar. Biz Alevi olmayanlar nasıl değerlendirecek diye bekliyorduk, tersi oldu. Biz sorunun çözümünden yanayız. Husumetleri kaldıralım anlayışıyla yola çıktık. Sorun çözmeye mi, sorun üretmeye mi çalışıyoruz? Tepkiler
sürpriz değil, nereden geldiğini biliyoruz.” diyor.
Alevi sivil toplum örgütlerinin temsilcilerinin katılımıyla ilk çalıştay 3-4 Haziran 2009’da
Ankara’da yapıldı. Siyasetçi, akademisyen, gazeteci, ilahiyatçı gibi toplumun değişik kesimlerinin katılımıyla düzenlenen çalıştaylarda Alevilerin sorunlarının belirlenmesi hedeflendi. 27-30 Ocak 2010’da Ankara Kızılcahamam’da düzenlenen 7. çalıştayda ise öncekilere katılanlardan öne çıkan isimler yer aldı. Müzakereler sonucunda ortaya çıkan görüşler bir rapora dönüştü. Raporda da belirtildiği gibi Alevilerin örgütsel olarak çok çeşitli olması ve sorunlarının çokluğu, çözüm konusunda birçok güçlüğün de ortaya çıkmasına yol açtı. Ancak buna rağmen 400 ismin katıldığı 7 çalıştayda her kesimden isim yer aldı. Raporun bir bölümünd
e devletin yıllardır Alevi sorununu nasıl görmezden geldiği açıkça yazıldı: “Kabul etmek gerekir ki devlet bugüne kadar Alevilerin talepleri konusunda doğrudan bir
iletişim kurma ve belli başlı tarafları tatmin edebilecek bir açılım sunmada yeterli bir mesafe alamamıştır.”
Alevilerin talepleri Çerçevelendirme sorunu: Alevilik; İslam üst başlığı altında ‘Hak-Muhammed-Ali’ çerçevesinde
inanç ve erkân yoludur.
Kimlik ve beyan sorunları: Aleviler her ortamda ayrımcılığa uğruyor; bunu besleyen yasal unsurlar değiştirilmeli. Anayasal ve hukuksal sınırlar: Tekke ve Zaviyeler Kanunu gibi kanunlara, ‘toplumsal birliğe’ zarar vereceği gerekçesiyle dokunmayın. Sünni ve Aleviler yapıcı iş birliğine gitmeli.
Diyanet İşleri Başkanlığı: Diyanet,
laiklik açısından lağvedilmeli ancak bu beklenti rasyonel değil. Diyanet, yeniden yapılandırılsın. Diğer inanç gruplarını da içine alsın. Ancak Aleviler sivil inanç grubu olarak kalsın. Devlet, Diyanet üzerinden Sünnilere olduğu gibi Alevilere de
ödenek ayırsın. Diyanet’e giden vergilerden muaf olmak istiyoruz, inanç vergisi alınsın. Zorunlu din dersleri: Din dersi zorunlu olmaktan çıksın. Din felsefesi gibi bir derse dönüşsün. Müfredatı herkesin kabul edeceği dille yazılmalı, bunun için
komisyon kurulmalı. Seçmeli olarak din eğitimi müfredata konabilir; Anayasal engel yok.
Sünnilik ve Alevilik gibi. Alevililik dersini Alevi öğretmenler vermeli. Madımak Oteli’nin düzenlenmesi: Madımak faciaydı. Yeni gerilim ve çatışmaya fırsat verilmemeli. Olay Alevi-Sünni çatışması değildi. Provokasyondu. Ülkenin birlik ve düzeninin korunması için müze fikri
tehlike üretiyor. Bunun yerine bina yıkılarak parka dönüştürülmeli. Sivas’ta STK’lar, kanaat önderleri ve resmî katılımcılar bir araya gelsin; bu süreç rehabilite edilsin. İnanç rehberleri (dedeler): Dedeler maaş alsın diyenler de var, almasın diyenler de… Dedelerin eğitimi şart. Dedeliği ihya edecek bir
düzenleme gerekiyor, eğitim kurumları yeniden inşa edilmeli. Alevi bilgi ve külliyatı derlenmeli, araştırma merkezi kurulmalı. Cemevlerinin statüsü: Cemevleri mutlaka statüye kavuşturulmalı. Alevi olmayan katılımcılar ‘her dinin bir mabedinin olacağı’ görüşüyle
ibadethane tanımına karşı çıktı. Ehl-i beyt evi, inançevi, inanç ve kültür merkezleri
önerileri ilgi görmedi. Bunun için
teknik çalışma yapılacak. Cemevlerine kamu kurumları yardımcı olmalı. Mevzuatı aşmak için iki öneri getirildi: “Birer inanç ve erkan merkezi olarak değerlendirilen cemevleri de kanunlarda ibadethanelere tanınan bütün imkânlardan yararlanır.” veya “Cemevlerine de aynı imkânlar sağlanır.”
İBRAHİM DOĞAN -AKSİYON