Film Gibi Ama Bunlar Gerçek!
28
Şubat sürecinde ABD'nin Ankara'daki gayrı resmî temsilcisi Aydan Kodaloğlu'ydu. Türk
Amerikan Derneği'nin Genel Müdür'lüğünü yapan Kodaloğlu,
silah ticaretinden siyasi görüşmelere varıncaya değin uluslararası bir dizi faaliyet yürütüyordu.
Yine o dönemde Türk Amerikan Derneği'ni çok sayıda
paşa ziyaret ediyordu. Dönemin kudretli orgenerali
Çevik Bir de bunlardan birisiydi.
Bu arada, derneğin ziyaretçileri, yapılan toplantılar, çalışanlarının da dikkatini çekiyordu. Nihayetinde, Emniyet'te tanıdığı olan bir
dernek çalışanı
Çevik Bir'in faaliyetlerini yakın arkadaşına aktardı.
Hanevi Avcı'nın ekibindeki bu isim, derneği yakın takibe aldı. Kodaloğlu'nun tüm ilişkileri takip edilmeye başlandı.
Hacı romanının yazılmasına neden olan olaylar zinciri böylece başlamış oldu. Avcı'nın ekibindeki bu isim bir yandan derneği yakın takibe alıyor, diğer yandan da içeri sızmaya çalışıyordu.
Kodaloğlu'yla
çalışan kadın hizmetçiyle irtibata geçti. Hizmetçiye bir
ekran okuyucu makinesi, hard diski verildi. Nasıl kullanılacağı ayrıntılı olarak anlatıldı. Hizmetçinin görevi basit ama önemliydi; Kodaloğlu'nun açık ekranını tarayacak, bilgileri yükleyecekti.
Hizmetçi üzerinden yürütülen plan sonuç verdi ve kısa sürede Kodaloğlu'nun tüm yazışmaları bilgisayardan ele geçirildi. Bilgisayarda bulunan,
mail yazışmaları dâhil tüm yazışmalar kaydedildi. Bunlardan özellikle silah tüccarlarıyla gerçekleştirilmiş olanlar hayati öneme sahipti.
Artık, 28 Şubat generalleri ve ABD arasındaki
kavşak noktasında bulunan kişinin tüm yazışmaları 'cepteydi'. Geriye sadece bu bilgilerin nasıl kullanılacağı meselesi kalmıştı.
Bilgilerin askerlere karşı uygulanan
psikolojik harbin bir parçası olarak 'bir kitapta' kullanılmasına karar verildi. Bunun için uygun bir kişi arandı ve bulundu. Bilgiler Cüneyt Ülsever'le paylaşıldı ve Hacı romanı da böylelikle ortaya çıktı. İşte, Hacı romandaki yazışmaların hikâyesi buydu. Ülsever'in hayal dünyasından oluşturduğunu iddia ettiği yazışmalar, bir hizmetçinin ekran okuyucuyla elde ettiği bilgilerden başka bir şey değildi.
Cüneyt Ülsever, büyük bir ihtimalle bu yazdıklarıma da yalan diyecektir. Ancak hatırlatmak isterim, bu bilgilerin ne zaman, nerede, kim tarafından kendisine verildiğini de biliyorum. Umarım beni mahkemeye verir d
e mailler, gerçekler mahkemede resmî yollarla ortaya çıkar.
Evet, Emniyet birilerini yönlendirmenin de ötesinde etkilemiş ama o birisinin ben olmadığı kesin. Asıl üzücü olan Emniyet'ten aldığı belgelerle roman yazan birisinin beni Emniyet tarafından yönlendirilen bir gazeteci olarak görmesi, başkalarının böyle görmesini sağlamaya çalışması. Bu arada unutmadan Cüneyt Ülsever'e bir sorum olacak. Hisarüstü Cinayetleri romanın da hayal ürünü mü?
MEHMET BARANSU - TARAF