İstanbul 11. Ağır
Ceza Mahkemesi tarafından yakalama emirlerinin kaldırılmasına ilişkin verilen kararda, eski 1.
Ordu Komutanı
Orgeneral Çetin Doğan, eski
Hava Kuvvetleri Komutanı
emekli Orgeneral Halil
İbrahim Fırtına ve eski
Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Özden Örnek'in de aralarında bulunduğu 102 sanığın avukatları tarafından verilen
itiraz dilekçelerinden alıntılar yapıldı.
Cumhuriyet savcısı Celal Kara'nın da görüşüne yer verilen kararda, savcı Kara'nın yakalama emirlerinin kaldırılması yönündeki itirazların reddine karar verilmesini istediği belirtildi.
Kararda, yakalama müzekkeresinin çıkarılmasına dayanak teşkil eden Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) 98'inci maddesinde,
yakalama kararına itiraz edileceği konusunda bir
düzenleme olmadığı ifade edildi.
Kararda, yakalama müzekkeresi çıkarılırken gerekçe olarak, ''
delil durumu,
sanıkların üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunması, atılı suçun CMK'nın 100'üncü maddesinde belirtilen katalog suçlarından olması ve belirtilen bu nedenlerle de adli
kontrol hükümlerinin yetersiz kalacağının'' gösterildiği kaydedildi.
''Bu gerekçeler sanıkların savunmalarının alınmasına yönelik değil, tutuklanmalarına yöneliktir'' ifadelerine yer verilen kararda, şöyle denildi:
''Dolayısıyla hürriyeti bağlayıcı bir sonuç doğurması nedeniyle ve
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 5'inci maddesinin 4'üncü bendinde sanığın yakalama ve tutuklamanın
kanuna uygunluğunun denetimini sağlamak için yargı yoluna başvurma hakkını verdiği açıkça düzenlenmiştir. Bilindiği üzere, iç mevzuatta düzenleme olmadığı taktirde bu
sözleşme hükümlerine bakılıp buna göre işlem yapılması yasal bir zorunluluktur. Bu itibarla yakalama müzekkerelerine karşı itiraz edilme imkanı bulunduğu anlaşılmıştır.''
-YAKALAMA MÜZEKKERESİ HUKUKA UYGUN DEĞİL-
Yakalama müzekkeresi çıkarılmasına ilişkin CMK'nın ilgili maddelerine yer verilen kararda, bu olayda sanıkların bir kısmının ifadeleri alındıktan sonra tutuklandığı, daha sonra serbest bırakıldığı, bir kısmının ise
savcılık tarafından ifadeleri alınıp serbest bırakıldığı kaydedildi.
Sanıkların kısmının ise talimatla ifadelerinin alındığı ve
davanın da tutuksuz olarak açıldığı ifade edilen kararda, İstanbul 10.
Ağır Ceza Mahkemesi'nin CMK'nın 98/3 maddesi gereğince sanıklar hakkında yakalama müzekkeresi çıkarılmasına karar verdiği hatırlatıldı.
Bu maddede ''Kovuşturma evresinde kaçak sanık hakkında yakalama emri re'sen veya Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hakim ve
mahkeme tarafından düzenlenir'' denildiği belirtilen kararda, şunlar kaydedildi:
''Bu durumda sanıklar hakkında yakalama müzekkeresi çıkarılabilmesi için kaçak olmaları gerekir. Sanıkların bu duruma uymadıkları açıkça görülmektedir. Mahkemenin yapması gereken önce bir kısım sanıklara olduğu gibi davetiye çıkarmak, sanıklar gelmediği takdirde zorla getirme kararı vermek, buna rağmen gelmedikleri veya bulunmadıkları takdirde haklarında yakalama kararı çıkarmaktır.
İtiraza konu verilen bu karar, bu durumda gıyabi tevkif müzekkeresi gibi değerlendirilebilecek tutuklamaya yönelik bir yakalama müzekkeresidir. Eski Ceza Muhakemesi Usulü Kanunu'nda (CMUK) gıyabi tutuklama
uygulaması düzenlenmiş, ancak yeni Ceza Muhakemesi Kanunu'nda gıyabi tutuklama uygulaması kaldırılmıştır. Bu durumda kaldırılmış olan gıyabi tutuklamanın yerine geçecek şekilde yakalama müzekkeresi hukuka uygun değildir.''
-USULİ YANLIŞLIK-
Uygulamada, kendi mahkemeleri de dahil pek çok mahkemenin, İstanbul 10.
Ağır Ceza Mahkemesi'nin yaptığı gibi tutuklamak amacıyla yakalama müzekkereleri çıkardığı anlatılan kararda, ''yasaların yanlış veya eksik uygulanmasının, o işlemin sürekli yapılmış olmasının'' onu hukuka uygun hale getirmeyeceği dile getirildi.
Kararda, ''(Uygulama bu şekilde) diyerek hakimler ve mahkemelere hukuksuz ve kanun dışı iş yapma hakkı doğurur ki, bu da kabul edilemez. Bu nedenlerle İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nin sanıklar hakkında çıkarılan yakalama müzekkerelerini usulen çıkarma imkanının bulunmadığı anlaşıldığından, işin esasına girmeden belirtilen usuli yanlışlık nedeniyle hakkında yakalama müzekkeresi olan sanıkların itirazlarının kabulüne ve yakalama müzekkerelerinin iadesi için Cumhuriyet
Savcılığına yazı yazılmasına'' hükmedildiği vurgulandı.
Emekli
Albay Ahmet
Şentürk hakkında çıkarılan yakalama müzekkeresinin tutuklamaya dönüştüğü ifade edilen kararda, bu sanık hakkında tutuklama kararına itiraz olmadığı göz önüne alınarak, bu konuda bir karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği yönünde vicdani kanaat ve sonucuna varıldığı anlatıldı.
-HAKİM ÖZÇELİK'İN KARŞI OYU-
Karara
muhalif kalan hakim
Metin Özçelik, 4 sayfadan oluşan karşı oy kullanmasına ilişkin gerekçesinde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ''
özgürlük ve güvenlik hakkı'' başlıklı 5'inci maddesinin 4'üncü bendine yer verdi.
Bu maddede kişiler hakkında çıkarılan yakalama kararından söz edilmeyip, kişilerin fiilen yakalanmış olmaları halinde özgürlüklerinin kısıtlanmasına itirazın mümkün olduğunun düzenlendiğini belirten Özçelik, itiraza konu olayda haklarında yakalama kararı
infaz edilmeyen 101 sanığın özgürlüğünün kısıtlanması ya da özgürlüklerinden yoksun bırakılmalarından söz edilemeyeceğini kaydetti.
Sanıklar hakkında çıkarılan yakalama kararlarına bu aşamada itiraz yolunun kapalı olduğunu ifade eden Özçelik, öncelikle usul yönünden tüm sanık vekillerinin yakalama kararlarının kaldırılması yönündeki taleplerinin reddine karar verilmesi gerektiğini dile getirdi.
Sanıklar hakkında yakalama kararı çıkarılmasının ardından 15 gün geçtiğini ifade eden Özçelik, ''Buna rağmen kendi istekleriyle adli mercilere gelmedikleri gibi sanıklar hakkında yakalama kararlarını infaz etmekte görevli ilgililerce de yakalama kararının gereğinin yapılmadığı bilinmektedir. Dolayısıyla tüm hususlar göz önüne alındığında, sanıkların kaçma tehlikesinin bulunduğu ve adli kontrol hükümlerinin yetersiz kalacağı anlaşılmaktadır'' ifadelerini kullandı.
-AHMET FEYYAZ ÖĞÜTCÜ'NÜN DİĞER İTİRAZI-
Mahkeme heyeti, yakalama emirlerine yönelik itirazların kabulüne ilişkin verdiği kararda ayrıca, emekli
Koramiral Ahmet
Feyyaz Öğütçü, Abdullah Zafer Arısoy,
Ertuğrul Uçar ve Levent Görgeç'in avukatlarının
soruşturma aşamasında görev alan hakimlerin kovuşturma aşamasında yargılamaya katılamayacaklarına ilişkin itirazlarını da değerlendirdi.
Buna göre mahkeme heyeti, CMK'nın ilgili maddelerine değinerek, uygulamada nöbete katılan hakimlerin, daha sonra dava kendi mahkemesine geldiğinde davaya bugüne kadar bakmaya devam ettiği ve bu konuda
Yargıtay tarafından da aksi yönde bir karar verilmediğini belirtti.
Mahkeme heyeti, tutuklamayı yapan hakimin veya soruşturmaya katılan hakimin duruşmaya katılmasına ve tensip yapmasına engel bir durumun bulunmadığını ifade ederek, bu sanıkların talebini oy birliğiyle reddetti.