İşte katman katman Ergenekon !

“Ergenekon terör örgütü”ne yönelik soruşturma devam ediyor. Örgütün sadece fiziki değil psikolojik yapılanması da ortaya çıkarıldı.

İşte katman katman Ergenekon !

Ergenekon’un 200 yıl sürecek bir yapı oluşturduğu ileri sürülüyor.Ergenekon Terör Örgütüsoruşturması kapsamında geçtiğimiz hafta içinde emekli orgeneraller, bazı gazeteciler ve iş adamları gözaltına alındı. İddialara göre gözaltına alınan ekip Türkiye’de “kaos” oluşturmak için 7 Temmuz gününe hazırlık yapıyordu. Uzun süren takibat sonrasında gerçekleştirilen gözaltılar, geçen yıl haziran ayında Ümraniye’de bir gecekonduda bulunan el bombalarıyla başlayan sürecin bir devamı niteliğinde. Yani sorgulanan şahısların Ergenekon yapılanması ile bağları olduğu konusunda polisin ve savcılığın elinde ciddi deliller bulunuyor. Kaos planının sadece operasyonu hızlandırdığı dile getiriliyor. Ergenekon yapılanması, bilinenin aksine dört değil yedi katmandan oluşuyor. Yapılan operasyonlarda da katman katman hareket ediliyor. Bunun için de yedi katmanı açığa çıkarabilmek için yedi operasyonun yapılması gerektiği üzerinde duruluyor. Bu da dava sürecinde bile bazı gözaltıların olabileceği anlamına geliyor. Zira Ergenekon yapılanmasında katmanlar birbirleriyle doğrudan (direkt) değil dolaylı (endirekt) ilintili… Hâliyle operasyonlar gözaltına alınan şahısların birbirleriyle olan ilişkileri üzerinden yapılıyor. Yapılan soruşturmalarda onlarca kişin adının geçtiği ve bunların da davanın görülmesiyle birlikte gözaltına alınabileceği aktarılıyor. Operasyonların sadece Atatürkçü veya ulusalcı olarak tanınan kişilere yönelik yapılmadığı ortada. Gözaltına alınanların önemli bir kısmının böyle bir kimlikleri yok çünkü... ŞEMDİN SAKIK’IN ANLATTIKLARI Operasyonların ortaya çıkardığı bir diğer gerçek ise Ergenekon yapılanmasının DHKP-C, PKK, Hizbullah gibi terör örgütleriyle yollarının sık sık kesişmesi. Hâl böyle olunca savcılık talimatıyla bazı örgüt mensupları da sorgulanıyor. Son olarak terör örgütü PKK’nın önemli isimlerinden Şemdin Sakık, tutuklu bulunduğu Diyarbakır Askerî Cezaevi’nde sorgulandı. Sorgulanan bir diğer isim PKK’nın Zaza grubunda yer alan ve şu anda Elbistan’da tutuklu bulunan Hamili Yıldırım. Sorgusunda Şemdin Sakık’a Bingöl’de tezkere almış 33 silahsız erin şehit edilmesi konusunun sorulduğu belirtiliyor. Sakık, bu konuda talimatın Abdullah Öcalan’dan geldiğini söylüyor. Sakık’ın anlattıkları arasında kendisinin Türkiye’ye nasıl getirildiği konusu da var. Kuzey Irak’ta kendisini getiren grubun başında “Yeşil” kod adlı Mahmut Yıldırım’ın olduğunu söylüyor Sakık. Sorgusuna Şemdinli olayına adı karışan bir alt rütbelinin de katıldığını söylüyor ayrıca. Ergenekon soruşturmasında Mahmut Yıldırım’ın akıbeti de takip ediliyor. Elde edilen birtakım bulgulardan yola çıkılarak Mahmut Yıldırım’ın hayatta olduğu ve Azerbaycan’da yaşadığı tahmin ediliyor. Diğer bir iddia ise Ergenekon yazışmalarında sık sık adı geçen Abdullah Öcalan’ın da soruşturma kapsamında sorgulanmak istendiği yönünde. Terör örgütleriyle dirsek temasında bulunan, “vatanseverlik” adı altında ilginç bağlantıları olan Ergenekon yapılanması, “devletin gerçek koruyucularının” kendileri olduğunu iddia ediyor. Hâliyle devleti koruma adına yasa dışı işleri meşru görüyor. Gladyo’nun Türkiye’deki yapılanması olarak kabul edilen Ergenekon’un faaliyet alanları yurtdışı ve yurtiçi olmak üzere ikiye ayrılıyor. Ergenekoncuların “iç düşmanları” pasifize etmek; hatta ortadan kaldırmak için yapmayacağı ve yapamayacağı hiçbir faaliyet olmadığı kaydediliyor. Geçmişte ülkücü ve solcu gençleri “tetikçi” olarak kullanan yapı, Soğuk Savaş sonrası dönemde “yeni” bir strateji izlemeye başladı. Bünyesine Türk İntikam Tugayı (TİT) ve “itirafçılar” gibi grupları dâhil etti mesela. Görevi sadece kontrgerilla faaliyetleriyle sınırlı değildi artık. Sivil ve askerî bürokrasi ile politikacılardan, sivil toplum kuruluşlarından, iş dünyasından taraftarlar topladı. Bununla kalmadı terör örgütlerini de yönetmeye başladı. ERGENEKON’UN PSİKOLOJİSİ Peki Ergenekon yapılanması bir “terör” örgütü mü? Bu konuda istihbarat birimlerinin yaptığı tanım gayet açık. Buna göre bir yapının terör örgütü şatlarını tamamlaması için şu üç unsurun (şiddet içermesi, yapılanmanın hiyerarşik olması, siyasal bir amaç taşıması) bulunması gerekiyor. Söz konusu üç unsurun Ergenekon yapılmasında olduğu delillerle ispatlanmış durumda. Ancak Ergenekon yapılanması, bilinen hiçbir terör örgütü ile “yapısal” olarak örtüşmüyor. Daha çok “çatı” örgüt konumunda. Yani, olması gereken terör örgütlerini kuruyor, onlara yardım ediyor ve onları yönlendiriyor. Bunun adına da “naylon terör örgütleri” deniliyor. İstihbarat birimlerinin Ergenekon terör örgütüne yönelik tahlillerinde örgütün neredeyse psikolojisi ortaya çıkarılıyor. Her döneme uygun faaliyetler içinde bulunduğu, mesela toplumun nabzını tutmaya çalıştığı; iktidarın hâline, siyasetin gidişatına, ekonominin genel durumuna ve toplumun hassasiyetlerine göre argümanlar geliştirdiği belirtiliyor. Çoğu zaman argümanları ortaya atan da ona karşı toplumsal refleksi harekete geçiren de yine bu örgüt oluyor. Siyasal yapıya ayar verme ihtiyacı hissedildiğinde kanlı eylemler düzenleyebiliyor, suikastlar gerçekleştirebiliyor, sonra da ortaya çıkan toplumsal atmosferi düşünsel ve fikirsel olarak etki altına alıyor. Ergenekon örgütü içinde tıpkı katmanlar gibi yedi ana unsur yer alıyor: Terör, ekonomi, medya, sivil toplum örgütleri, silahlı kanat, etnik yapılar ve resmî görevliler. Bu yapı içinde yer alan kişiler Enverist (Enver Paşa) bir çizgi izliyor, İttihat ve Terakki Modeli’ni uyguluyorlar. Örneğin silah üzerine yemin ediyor ve ettiriyorlar. Ergenekon örgütü 1999-2000 yılları arasında Türkiye’de yeniden yapılanma sürecine gitti. Soruşturma sırasında ortaya çıkan belgelere göre bu iş için Veli Küçük’e görev verildi. Örgütün faaliyet unsurlarını içeren “Lobi” adlı belgeler Doğu Perinçek, Ümit Oğuztan, halen Kanada’da yaşayan Tuncay Güney ve gazeteci Adnan Akfırat tarafından hazırlandı. “ERGENEKON 200 YIL SÜRECEK” Ele geçirilen dokümanlarda “Ergenekon, Analiz, Yeni Yapılanma Yönetim ve Geliştirme Projesi, İstanbul 29 Ekim 1999” konulu yapılanmayı açıklayan kitapçık Ergenekon’un yeniden yapılandırıldığını anlatıyor. Bunun için gerekli olan çalışmalar ayrı başlıklar altında bir bir sıralanıyor. Tarih olarak 29 Ekim Cumhuriyet Bayramının seçilmesi şüphesiz rastgele değil. Ergenekonculara göre, yeniden bir devletin inşası gerekiyor ve bu da ancak böylesine anlamlı bir günde başlayabilirdi. Yeni “naylon terör örgütleri” kurarak yola devam etmenin gerekliliğinin de detaylandırıldığı yeni Ergenekon planının aynı zamanda Abdullah Öcalan’ın 15 Şubat 1999 tarihinde yakalanıp Türkiye’ye getirilmesinden sonra olması da hayli anlamlı. Çünkü artık örgütün kontrolü farklı bir yoldan yapılacaktı. Ergenekon’un yeni yapılanmasının ciddi temellerle başladığı söylenerek ona bir ömür de biçiliyor. Buna göre yeni Ergenekon’a devamlılığı sağlamak için 200 yıllık bir süre veriliyor. Yeni yapılanmanın politikalar başlığı altında bu konunun altı çiziliyor. Aynı zamanda yapılanmanın terör yönü de burada belirleniyor. “Dünyada var olabilmiş tüm sistemler, ülke çıkarları ve mevcut rejim ilkelerine aykırı ideolojilere sahip siyasileri engellemiştir” denilerek bunun için iki yol belirlendiği söyleniyor: Suikast ve dezenformasyon. Suikastlar için paralı tetikçilerin bulunmasının yanı sıra başta PKK olmak üzere terör örgütlerinden de faydalanılacaktı. Terör örgütü ile yapılanmanın ilişkisi Doğu Perinçek üzerinden olduğu gibi başka kişilerle de temaslar kurulacaktı. 6 bin silahın Kuzey Irak’ta teslimatının yapılması, nerede ne zaman eylem yapılacağı konuları hep bu süreçle ilgiliydi. Ergenekon’un bu dönemde PKK ile olan irtibatı terörist Cemil Bayık üzerinden yapılıyordu. Şüphesiz Ergenekon ile terör örgütü PKK’nın ilişkisi sadece irtibat, suikastlar, eylemler ve silah yardımı değil. Veli Küçük ve Ümit Oğuztan’ın ikametgâhlarında elde edilen “Panzehir-Etnik/Bölücü operasyonların tasfiyesi” dokümanında 10 madde sıralanıyor. Amaç ve Kapsam maddesinde Kürtlere tarih bilincinin aşılanması öngörülüyor. Emperyalizmin etnik, ayrılıkçı terör savaşı başlığında ise dış güçlerin PKK’nın oluşmasını sağlandıkları ve bir Kürt hareketini başlattıkları belirtiliyor. Kuzey Irak ve Kukla Kürt Devleti başlığında ise ABD ve AB’nin Kuzey Irak’ta bir Kürt devleti oluşturmak istendiği vurgusu yer alıyor. Ergenekon’un “Panzehir” planında en ilginç madde ise Demokratik Cumhuriyet programı ile ilgili olanı. Bu bölümde “Türkiye’yi parçala ve böl taktiği ile parçalamaya çalışan emperyalist güçlerin ilk hedeflerinin Türk kültürü olduğu, süreç içinde demokratik sivil toplum örgütlerinin emperyalizmin ülke içerisindeki istihbarat, provokasyon ve terör bürolarına dönüştüğü, 2000 yılında CHP’nin ‘Demokratik Cumhuriyet Programı’ ile CHP-PKK ittifakının aynı şeyler olduğu ve ikinci Cumhuriyet programının amaçlandığı” belirtiliyor. Millî egemenliğin her ne kadar halkın kendisine emanet edilmişse de siyasi kadrolar, bürokratlar ve teknokratlara emanet edilmeyecek kadar önemli ve kutsal olduğu, bu kutsal emanetin korunması görevinin Türk Silahlı Kuvvetleri ile Türk gençliğine verildiği dile getiriliyor. Belgede CHP’nin PKK’lılaştırma maddesi tekrar yer alıyor ve burada “Türkiye’nin PKK’nın CHP’lileştirilmesi girişiminde bulunmadığı, fakat Pentagon merkezli AB destekli uzmanların CHP’yi PKK’lılaştırmayı akıl edebildikleri” görüşüne yer veriliyor. Abdullah Öcalan’dan da faydalanılması öngörülüyor. Buna göre Öcalan’ın cezaevinde bulunduğu ve örgütün kontrol edilmesi için onunla irtibat kurulması gerektiği üzerinde duruluyor. Ergenekon yapılanması cezaevindeki Öcalan’ın PKK’nın başkanlık konseyi içinde yer almasının sağlanmasını istiyor. Bu aslında Öcalan’ın yakalanmasından önceki durumu da netleştiriyor. Zira Ergenekon yapılanması Öcalan’a avukatlarından D.E. aracılığı ile teslim olması hâlinde nasıl yargılanacağı ve sorguyu kimlerin yapacağının ayarlanabileceği sözü veriyor. Dokümanlara göre Öcalan’ın getirilmesi, soğrulaması ve yargılanması verilen sözler doğrultusunda gerçekleşmiş. Ancak Ergenekon’un en önemli projesi, bazı “vatansever” genç subayların dağa çıkıp örgüt yönetimini ele geçirmesi projesi. Bu projenin gerçekleşip gerçekleşmediği şimdilik bilinmiyor. Ancak bu Ergenekon hedef planlamasında yer alıyor. ÜÇÜNCÜ ERGENEKON DÖNEMİ 1999 tarihinde Ergenekon’un yeniden yapılandırılması, bundan sonra yapılacakların habercisi niteliğinde aslında. Türkiye bu dönemde normalleşme sürecine girmişti. PKK’nın lideri Abdullah Öcalan Türkiye’ye iade edilmiş, Hizbullah örgütüne İstanbul Beykoz’da başlayıp tüm Türkiye’de gerçekleştirilen operasyonlarla önemli darbeler vurulmuştu. Devletin içinde de normalleşme başlamıştı. Bu dönemde etkinliklerini kaybetmeye başlayan unsurlar Ergenekon ile yeniden hayat bulmaya başladı. Ergenekon anayasasını açıklayan ve yeniden yapılanma sürecini değerlendiren kitapçıkta, örgütün 21’inci yüzyılda resmî istihbarat kuruluşları yanında legal ve illegal örgütlere karşı da mücadele etme mecburiyetinde olduğu, bu nedenle de faaliyetlerini “yeni ve gelişmiş yöntemlerle sürdürmek zorunda olduğu” belirtiliyor. 1999 yılında “yeniden yapılanma” sürecine giren örgüt, devlet birimleri içinde Kemalizm’i koruma ve “Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığını ortadan kaldırmaya yönelik tehditlere” karşı organize edilmiş. Bu “kutsal” hedefleri şeffaf bir biçimde değil, illegal bir yapı kurarak savunmayı hedefleyen örgüt, siyasi suikastlardan narkotik trafiğine, entelektüellerin kullanılmasından naylon terör örgütleri kurarak terör dünyasına yön vermeye, ajan kullanmaktan dezenformasyona kadar sayısız faaliyeti meşru görüyor. Bahsi geçen kitapçıkta örgüt için, “Her meslekten seçkinlerin yer alacağı sivil personel kadrosu ile Ergenekon iç ve dış faaliyetlerde çok daha etkin bir güce erişecek” deniliyor. Örgüt hücre şeklindeki birimlerle yapılandırılmış. Örgütü temsil görevi ise “köprü personel” adı verilen ve Ergenekon dışında bir işte istihdam edilen bireylere veriliyor. Özellikle ajanlık faaliyetleri için “doktorlar, avukatlar, psikologlar gibi toplumun her kesiminden insanla temasta olan gruplar” ile özellikle aydınlardan yararlanılması gerektiği ve aydınların örgüt içinde yer alması gerektiği vurgulanıyor. Bu arada mafya ve diğer sektörlerden “illegal eleman” kullanılmasına da izin veriliyor. Böylece, özellikle uyuşturucu trafiğinde yapılan “birlikte çıkar sağlama” modeli devreye sokuluyor. Ergenekon’un son yapılanmasında, takibi zorlaştırmak amacıyla “parçalı” bir organizasyona geçtiği belirtiliyor. AK Parti’nin iktidara geldiği 2002 yılından sonra başlayan Ergenekon’un üçüncü yapılanmasında görevler şahıslara değil ana hedeflere bağlanıyor. Tek hedef ise AK Parti hükümeti ile bazı dinî gruplardı. 2002 yapılanmasının hedefleri arasında, ekonomik açıdan ülkedeki gidişatın iyi olmadığını işlemek, ajitasyonlarla siyasi ve ekonomik istikrarsızlığı körüklemek de yer alıyor. Ayrıca deşifre olan bir yapının görevini bir başkasının alması da değişen stratejiler arasında bulunuyor. Toplumda infial uyandıracak olaylar, terör eylemleri, suikastlar, sivil toplum kuruluşları adı altında gösteri ve ayrışmalar ile Kürt-Türk çatışması, Alevi-Sünni kavgası, laik-anti laik ayrışması oluşturma planları da bu stratejinin ayakları olarak zikrediliyor. Terör eylemlerini ise PKK, aldığı talimatlar doğrultusunda gerçekleştirecekti. Bu yüzden Öcalan’ın emrini taşıma işini de şu anda yurtdışında bulunan avukat Mahmut Şakar yapacaktı. 1 Haziran 2004’te “ateşkes bitti yeniden savaşacağız” açıklamasının altında Şakar’ın imzası bulunuyor. Aynı şekilde Nevruz’da Mersin’de bayrak yakılarak Kürt-Türk çatışmasının başlatılması, TAYAD ile başlayan Karadeniz’den Alevi endeksli sağ-sol kavgası, Malatya’da yine misyonerlerin boğazlarının kesilmesi, Hrant Dink’e suikast düzenlenmesi, Ahmet Türk, Orhan Pamuk gibi kişilerin öldürülmek istenmesi gibi olaylar bu kaos planının içinde yer aldı. Toplumsal olaylarla Ergenekon arasındaki ilişki sadece son yıllardaki hadiseleri kapsamıyor aslında. Bu yapının geçmişteki bazı toplumsal olaylara da karıştığı belirtiliyor. Bu yüzden yapılan sorgulamalarda Gazi Mahallesi’nde kahvehanelerin taranması, Sivas’ta Madımak Oteli’nin yakılması, Başbağlar katliamı, Sabancı suikastı, Uğur Mumcu’nun öldürülmesi, Akın Birdal’a suikast, Danıştay saldırısı ve Cumhuriyet gazetesinin bombalanması gibi olaylar da araştırılıyor. Akın Birdal suikastının PKK’nın isteği ile gerçekleştirildiği öne sürülüyor. Çünkü Birdal Ergenekon ile PKK’nın ortak uyuşturucu trafiğine dair bazı şeyler biliyordu. Aynı şekilde DHKP-C tarafından işlenen cinayetlere dair, mesela Sabancı suikastıyla ilgili ciddi bulgulara ulaşıldığı vurgulanıyor. Çoğu Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da olmak üzere işlenen faili meçhul olaylar ve Eşref Bitlis olayına kadar sayısız hadise de belgelerde geçiyor. HAŞİM SÖYLEMEZ - AKSİYON
<< Önceki Haber İşte katman katman Ergenekon ! Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER