Talimatı dönemin Emniyet Genel Müdürü (AK Parti milletvekili) Oğuz Kağan Köksal veriyor. Yargılananlar arasındaki bir isim ise yıllar sonra paralel paranoyasını fırsat bilip ‘beni de onlar yaktı’ sırasına giriyor. İşte o şikâyet, Türkiye’yi ayağa kaldıran operasyona gerekçe yapılıyor.
Türkiye, medya darbesini konuşuyor. Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı ve Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca başta olmak üzere çok sayıda kişi gözaltına alındı. Karar ve işlemlerle ilgili teknik analiz yapmak çok kolay değil. Zira kararda hem hukuk hem de aklın sınırları zorlanıyor. Yargı paketinin onaylanıp ‘makul şüphe’nin ihdasıyla apar topar çıkarılmış bir karar olduğu kayıtlara geçti. ‘Makul şüphe’yi ortalama bir aklın, Güngör Uras’ın kazandırdığı tabirle ‘Ayşe Teyze’nin makul göreceği şüphe’ diye özetleyebiliriz.
MUAMMER GÜLER DUYURMUŞTU
Ortada makul şüphe bile yok. Soruşturmanın merkez üssü konumundaki Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yakın medyanın hazırladığı şablonu karar metni ile birlikte okuyoruz. İddiaya göre bir örgüt var ve bunlar sayıları üç-beş bini bulmayan rakip cemaate komplo kuruyor. Tahşiyeciler (umarım doğru yazmışımdır) denilen grup, 2010 yılında gözaltına alınıyor. Operasyonu dönemin İstanbul Valisi Muammer Güler basın toplantısıyla duyuruyor. Bütün gazetelerde büyük haber yapılıyor. CNNTürk ve HaberTürk gibi televizyonlarda örgüt lideri olduğu ileri sürülen Mehmet Doğan’ın görüntüleri yayınlanıyor. Kayıtlarda Doğan, ‘El-Kaide' class='textetiket' title='El Kaide haberleri'>El Kaide’ye katılmanın farz olduğunu’ ileri sürüyor. Silahlı mücadele çağrısı yapıyor ve AK Parti’yi de İslam devletinin önündeki engeller arasında sayıyor. Yargılama henüz tamamlanmamış.
Paralel paranoyası başladıktan sonra ‘beni de onlar yaktı’ sırasına girenlerden biri de bu davadan yargılanıyor. Savcı şikâyeti ciddiye alıyor ve onun suçladıklarıyla ilgili soruşturma başlatıyor. Dumanlı ve Karaca’nın da içinde bulunduğu kişilerin devletin egemenliğini ele geçirmeye çalıştığını öne sürüyor. Peki, bunu nasıl yapıyor? Müştekiye ‘iftira atarak, hürriyetinden mahrum bırakarak ve belgede sahtecilik yaparak.’ Sayılanlar ceza kanunlarına göre suçtur ama devletin egemenliği ile yakından uzaktan alakası yoktur. İftira ve benzeri suçları oluşturacak deliller de ortada değildir. Metni okuyan biri Karaca ile Dumanlı’nın dağa adam kaldırdığını sanabilir! Mahkemelerin tutuklama kararını hürriyetten mahrum bırakma olarak yorumlamak hukuk tarihine geçebilir. Bu şüphe makul bile değil derken böylesi absürtlükleri kastediyorum.
İftira suçunun ise şöyle oluştuğu ileri sürülüyor: Fethullah Gülen 6 Nisan 2009’da yayınlanan konuşmasında, yeni bir irtica kampanyası başlayabileceği uyarısı yapıyor. El Kaide türü terör yapılanmalarının Türkiye’de zemin bulmasının zorluğunu anlatıyor. PKK’yı ve onun karşısına Hizbullah’ı çıkaran güçlerin El Kaide benzeri örgütleri üretebileceğine dikkat çekiyor. Yeni örgütün isminin Tahşiye olabileceğini ve ellerine silah verilerek ‘Müslümanlar da fırsat bulduğunda teröre bulaşır’ algısı oluşturulabileceğini kaydediyor. Gülen aslında bir ‘paravan’ terör örgütünden bahsediyor. 2009’un hatıralarımızda yer etmesini sağlayan olaylardan biri de ‘AKP ve Gülen’i bitirme planı’ idi. O belgeye göre Hizmet Hareketi’ni bitirmek için belli yerlere silah bırakılarak bunların yakalanması ve böylece silahlı terör örgütü kapsamına alınması sağlanacaktı.
Gülen’in konuşmasından sekiz ay sonra El Kaide’nin Türkiye uzantılarından olduğu ileri sürülen kişilere operasyon yapılıyor. Örgütle ilgili çalışmayı İstihbarat Daire Başkanı Hüseyin Namal arz ediyor, Emniyet Genel Müdürü Oğuz Kağan Köksal olur veriyor. Makul olmayan iddiaya göre; Gülen konuştu, Zaman bunu haber yaptı ve Ahmet Şahin ile Hüseyin Gülerce köşe yazdı. STV ise Tek Türkiye dizisinde konuyu işledi. Talimat Emniyet içindeki elemanlarına bu şekilde ulaştı ve masum insanlar 17 ay tutuklu kaldı. Medya üzerinden talimat verdiğini ileri sürmek öncelikle Gülen’in zekâsına hakaret. Hele 2009 ortamında bunun ne denli büyük bir risk teşkil edeceğini yeni yetme ergenler bile düşünür. Ayrıca bir talimat söz konusu olsaydı öncelikle Namal ve Köksal hakkında işlem yapmak gerekmez miydi?
Gülen, konuşmaları bütün medya tarafından dikkatle takip edilen biri. O sözleri de Vatan Gazetesi dâhil birçok yayın organında alıntılandı. Başka gazetelerde köşe yazanlar oldu. ‘İrtica bahane! Yarın tahşiye diye bir örgüt icat edebilirler’ başlığı ile haber yapan Vatan’ın Genel Yayın Yönetmeni Tayfun Devecioğlu da şüpheliler arasında mı? Zaman’la Vatan’ın haberi neredeyse aynı, hatta Vatan’ın başlığı daha çarpıcı. Dumanlı ile Devecioğlu’nun durumları birebir örtüşüyor, yönettikleri gazeteler aynı konuşmayı haberleştirmiş. İkisinin de konu ile ilgili yazısı yok.
Olayın Samanyolu ayağı hepten komik. Dizinin grafikeri, senaryo yazarı, stajyeri, yönetmeni ve kanalın en üst düzey yöneticisi suçlanıyor. Sebep senaryo ile günlük hayat çakışması… Zaten bu tür diziler bunu yapmaya çalışır. Yazarları iyi gazete okur, öngörüler yapar ve bir kısmı tuttuğunda ‘vay be yine bildiler’ olur. ‘Kurtlar Vadisi yine bildi’ cümlesini Google’a yazdığınızda karşınıza yüzlerce sonuç çıkıyor. Bence Şaşmaz ailesi başta, dizinin ulaşım ekibi dâhil hepsini müebbet hapisle cezalandırmak lazım!
Zaman