Yeni duruma yeni formül
Kapatma davası politikayla yakından ilgilenen herkesi kaygılandırdı da, bazıları daha fazla kaygılı.
Anayasa Mahkemesi'nin vereceği karar ne yönde olursa olsun Türkiye'nin artık eskisi gibi olmayacağını ileri sürenler var. Karar
kapatma yönünde olursa tarihin tekerrür etmesi kaçınılmazmış; kapatmazsa
mahkeme, bu defa da Ak Parti gemi azıya alırmış...
Daha ileri senaryolar yazanlar ve 'büyük bir hesaplaşma', hatta bir '
iç savaş' bekleyenler de var.
Beklenti sahiplerine saygı duymakla birlikte,
Anayasa Mahkemesi üyelerinin sanıldığı kadar zor bir durumda olmadıklarına ve karar ne yönde tecelli ederse etsin, bundan ülkenin kazanacağına inanıyorum ben... Hesaplaşma herhalde olmaz; ancak bir iç savaş yaşanmayacağına, milletimizin sağduyusunun buna izin vermeyeceğine eminim.
Ak Parti ile DTP'nin birbiri ardına kapatılmaları Doğu ve Güney
doğu Anadolu'da 'temsil sorunu' ortaya çıkaracaktır; ora
halkının yüzde 90'a yakını son
seçimde oylarını bu iki partiye kullandılar çünkü... Esas dikkat edilmesi gereken nokta budur ve karar da esas bu yüzden önemlidir. Kendilerini siyasi yönden temsil edilmez gören insanların verecekleri tepkiden ben de kaygı duyarım.
Aslında
kapatma davası açısından en önemli nokta 'temsil sorunu'... Davanın kabulü sonrasında patlayan tartışmalara bu gözle bakıldığında görülen şu: Ülkede kendilerini 'gerçek
iktidar' olarak gören öyle kalmaya da kararlı bir güruh var. 'İmtiyazsız, sınıfsız' olmakla övünülen, asilzadesi bulunmayan bir ülkede hem imtiyazlı olduğuna, hem de 'iktidar olmak üzere doğduğuna' inanan insanlar bunlar...
Son iki seçimdir,
doğum hakkı olarak baktıkları iktidarlarının ve o sebeple kullandıkları imtiyazlarının ayakları altından kaydığına inanıyor bu güruh. Geçmişte, 'çıplak ayaklar', 'baldırı çıplaklar', 'çarıklılar' veya 'ağzı çorba kokanlar' diye küçümseyip aşağıladıkları halk katmanlarının kendilerini sistemin dışına ittiğini görüyorlar. Bunun bir adım ilerisinin iktidarlarının yok olması olduğunun fena halde farkındalar.
Farkındalar ve bunun için ölesiye
kavga veriyorlar...
Önceleri fütursuzca işlerini görüyorlardı. Seçimler usulen yapılıyor, iktidarları tehlikeye girdiğinde seçim sonuçlarıyla oynanıyordu. Bunun artık sürdürülebilir bir oyun olmadığını anladıklarında iktidarlarını dolaylı devam ettirmenin yeni yöntemlerini buldular. İktidar partilerini içeriden kendi adamlarıyla, dışarıdan da medya aracılığıyla denetim altında tutmak en geçerli yöntem olarak uzun yıllar çalıştı.
2002 seçimiyle birlikte medyanın artık yeterince etkileyici olmadığını fark ettiler; 'içeride' de istedikleri sayıda adam bulunduramadıkları ortadaydı. 2007 seçimi ise bütünüyle çaresiz bıraktı 'iktidar olmak üzere doğduğuna inanan' tipleri; fotoğrafın dışında kaldılar.
Parti kapatarak süre kazanma, iktidarlarını sürdürmeye yarayacak yeni yöntemler bulma çabasındalar.
"Merak etmeyin, bu iş büyük bir hesaplaşmaya veya iç savaşa yol açmaz" derken, kavgalarının nafile bir çaba olduğu gerçeğinden hareket ediyorum. Ak Parti ister açık tutulsun ister kapatılsın, bugünkü sosyolojik tabloyu bütünüyle ortadan kaldıracak bir büyük altüst oluş yaşanmadan eski dönemlerin iktidar ilişkisine dönmek mümkün değildir. Büyük bir altüst oluş için ise, milletin içinden çıkmış kurumlarına milletin kendisi asla izin vermeyecektir.
Bu durumda iktidar seçkinleri için tek bir yol kalıyor: Sandığın iradesine itaat ve Türkiye'deki iktidar formülünü yeni gerçekler ışığında revize etmek... Bugüne kadar devreye sokulmuş bütün formüllerde iktidardan uzakta tutulan halkı artık formüle eklemekten ve formülde halka yer açarken diğer iktidar unsurlarının iktidar alanında kapsadığı yerleri küçültmekten başka bir yol yok.
İster Ak Parti ile ister Ak Parti'siz, bunun gerçekleşeceğini hep birlikte göreceğiz.