Beyoğlu'nun her daim kalabalık
İstiklal Caddesi'nin, görece tenha olan Tünel tarafında, baharın ilk günlerinden biri daha
akşamı etmekte... Karaköy'ü Beyoğlu'na bağlayan, caddenin son bulduğu alana da
adını vermiş olan '
tünel'in ve hemen önündeki
tramvay durağının tam karşısında, minik bir kafede, Philippe Gajero ile sohbet ediyoruz. Camın dış tarafından öğrenciler,
sokak müzisyenleri, tünelden çıkıp, caddenin yukarı kısmına doğru koşturan insanlar, polisler, ellerinde Beyoğlu rehberleriyle turist grupları, sevgililer, akşam güneşinin tadını caddede gezinerek çıkaran
İstanbullular geçiyor... Yarı
İngilizce, yarı
Türkçe olarak devam eden sohbetimizin arasına sık sık otomobil,
minibüs ve
motorların gürültülü sesleri ve egzosları giriyor... Sıradan bir Tünel akşamüstü işte!
Her şey 'normal'di ama...
Ne var bunda mı diyeceksiniz? Aslında, Gajero'yla konuşuncaya kadar bize göre de her şey son derece 'normal'di. Ancak karşımızda oturan bu İstanbul sevdalısı
Fransız adam, "Bu arabaların işi ne burada?" diye soruyor. Sahi bu cadde, hani hepimizin bildiği
İstiklal Caddesi trafiğe kapalı bir alan değil miydi? Görünüşe göre değil...
Siyah plakalı resmi
araçlar, sayısız
taksi, caddedeki dükkânlara mal taşıyan minibüsler, sonra bir motor, bir tane daha, ardından bir polis arabası... Motorlu araçlar, belli saatler dışında sadece yayalara açık olan Tünel Meydanı'ndan İstiklal Caddesi'ne doğru, üstelik 'yavaş' denilemeyecek bir hızla vızır vızır akarken, Gajero'yla aralık ayından beri her gün, bıkıp usanmadan Beyoğlu ve İstanbul Büyükşehir belediyelerine
elektronik postayla gönderdiği 'bol otomobilli' Tünel fotoğraflarından konuşuyoruz.
Biz kendisiyle görüştüğümüz gün gönderdiği elektronik postaların sayısı 165'i bulmuştu. "Buradan araç geçtiğini gördüğüm sürece çektiğim fotoğrafları belediyeye göndermeye devam edeceğim" diyor Philippe Gajero...
Normal şartlarda sadece gece 22.30 ile gündüz 10.30 saatleri arasında araç geçiş izni verilen caddede, en yoğun trafiğin gündüz 11.00-14.00 ile akşam 17.00-19.00 saatleri arasında olduğunu anlatıyor Gajero ve endişeyle ekliyor: "Eminim bir gün bir
kaza olacak. Sonuçta burada bir caddede olan her şey var! Üstelik çok hızlı gidiyorlar,
Formula 1 gibi..."
Söz İstanbullularda!
"Burası
New York ve Paris'le birlikte dünyanın en güzel üç megapolünden birisi. İstiklal Caddesi de bu kentin en güzel bulvarlarından biriydi" diyen İstanbul âşığı bir Fransız'dan dinledikçe, düşünmeden edemiyor insan. Sahi şu sağlı sollu ağaçlarla çevrili, araçların geçemediği, park edemediği İstiklal Caddesi'ne ne oldu? Yoldan geçen insanlar, yanlarındaki araçları umursamadan devam ediyorlar yürümeye.
Gajero'nun çekip, bıkıp usanmadan her gün belediyeye gönderdiği fotoğrafları görene kadar çoğumuzun farkına varmadığı ya da rahatsızlık hissetmediği araçlardan birinin daha geçmesini bekleyip, normal şartlarda sadece yayalara açık olan caddedeki yolumuza devam ediyoruz. Gajero mücadelesini, kendi yöntemleriyle (çektiği fotoğraflarla, caddenin ortasında park eden araçları esprili bir şekilde uyararak) sürdürüyor. Yandaki fotoğraflar onun çektiği, caddenin 'araçlı' halini belgeleyen kareler. Söz söyleme sırasıysa şimdi Beyoğlu'nun ve İstanbul'un diğer sakinlerinde...
RADİKAL