Susurluk'ta meydanlara çıkan medya şimdi neden susuyor?
ATV Genel Yayın Yönetmeni Fuat Uğur, Susurluk kazası sonrası basının yaptığı yayınlarla
demokrasi yanlısı olduğunu gösterdiğini, söz konusu ilişkilerin üzerine gidilip ortaya çıkarılması yönünde medyada fikir birliğinin oluştuğunu söyledi.
Aynı tablonun
Ergenekon soruşturmasında sergilenmediğine işaret eden Uğur, Susurluk'un ortaya çıkması için tavır koyanların sessiz kaldıklarına dikkat çekti.
Açıklamalarında ağırlıklı olarak medyanın
Ergenekon soruşturması ile ilgili yaptığı haberlere
eleştiri yönelten Fuat Uğur, bu hususta ATV'nin verdiği mücadeleye dikkat çekti. ATV'nin hukuk, demokrasi ve
insan haklarını temel alan,
Avrupa Birliği sürecine önem veren, basın meslek ilkelerine koşulsuz uyan bir yayın yaptığını anlatan Fuat Uğur, tüm bunların yaptıkları haberlerin omurgasını oluşturduğunu diye getirdi. Türkiye'de ve dünyada bir insan hakları ihlali, hukuk, demokrasi ihlali varsa ATV Haber'in bunun karşısında olacağına vurgu yapan Uğur, ATV'nin habercilik yaparak bu olayların üzerine gideceğini ama kesinlikle kişilik haklarına aykırı davranmayacağını belirtti.
Fuat Uğur, bu ilkelerin Ergenekon Soruşturması kapsamında yaptıkları haberlerle kendini gösterdiğini söyledi. Bu yayınlar dolayısıyla "Yandaş medya" eleştirilerine maruz kalsalar da bu konuda taviz vermeyeceklerine dikkat çeken Fuat Uğur, şunları kaydetti: "Ergenekon Davası ile ilgili yaptığım haberlerle ilgili sert eleştiriler yöneltildi. Bizi yanlı olmakla suçladılar. Peki biz ne yaptık? Türkiye'de bir
örgüt oraya çıkarılıyor. Çok ciddi bir örgüt. Bu örgütün
cinayetler işlediği şüpheleri almış başını gidiyor. Bununla ilgili belgeler var,
iddianame var. Ben bunun haberini yapmayayım mı? 'Bu
terör örgütüdür' diye tanımlanan, Türkiye'de
darbe ortamı hazırlamak isteyen bir örgütle ilgili haber yapmayacak mıyım? Yapacağım tabiî ki. Neden? Çünkü bu örgüt Türkiye'de demokrasi, insan hakları ve hukuka darbe indirmek üzere oluşturulmuş bir örgüttür. Neden
PKK terör örgütünün üzerine giderken kendimizi hiç rahatsız hissetmiyoruz da Ergenekon terör örgütü ile ilgili yapılan haberlerden rahatsız oluyoruz? Yani Ergenekon terör örgütü kapsamında yargılanan kişilerin arasında bizim medyadaki birtakım insanların
aile dostları, yakın arkadaşları olduğu için mi bu haberleri yapmaktan imtina edeceğiz? Filancanın medyada bir dostu var diye konuşmaktan çekinmemiz söz konusu olabilir mi? Olamaz.
Medyadaki bazı isimlerin tanıdıkları etkin insanlar olması mı acaba bu örgütü görmemizi engelleyecek? Ben bunu merak ediyorum. Türkiye'de öyle bir şey yaşandı ki demokrasi ve hukuk kendini güvende hissetmedi. Dolayısıyla insanlar kendini güvende hissetmedi. Artık bu sorunun çözülmesi gerekiyor. Ortadan kalkması gerekiyor.
Basın özgürlüğünün bugün en çok yerleştiği ülkelerde basın bu tür olayların üzerine cesaretle gidiyor. İspanya'da demokrasiye geçilirken parlamentoyu bir albayın basması üzerine basının nasıl davrandığını görmek gerekir. 'Biz bu işe karışmayalım' mı demişlerdi?"
-"BU NE BİZİM TARAFSIZLIK?"-
Susurluk kazası sonrası basının bütün nüshalarını göz önüne getirince yapılan yayınların demokrasi yanlısı olduğuna, söz konusu ilişkilerin üzerine gidilip ortaya çıkarılması yönünde fikir birliğinin oluştuğuna işaret eden Fuat Uğur sözlerini şöyle sürdürüyor: "Milliyet'i, Hürriyet'i, Radikal'i, o dönemin Sabah'ını ve diğer gazeteleri, televizyonları göz önüne getirin. Nasıl yayın yapmışlardı? O bültenleri sunan ya da hazırlayan Ali Kırca'sı, Uğur Dündar'ı, Fatih Altaylı'sı,
Tuncay Özkan'ı meydanlara çıkıp gerçekte habercilik ilkelerini ihlal ederek miting yapmamışlar mıydı? 'Sürekli aydınlık için bir dakika karanlık'
eyleminde meydanlara çıkıp konuşmalar yapan ben miydim? Bu ne biçim tarafsızlıktır? O zaman yaptıkları doğruydu da şimdi neden susmaktadırlar? Neden Ergenekon haberlerine mesafeli kalmayı yeğlemekteler? O zamanla bugün arasındaki fark nedir? O zaman o kamyon şoförünün çarptığı aracın içinde
Abdullah Çatlı isimli bir eski
ülkücü vardı. Yanında
Gonca Us isimli bir kadın, Hüseyin Kocadağ isimli polis ve Sedat Bucak diye çok da fazla sevilmeyen bir
Kürt politikacı vardı. 'Bunlar bizim yakın çevremizden değil,
tasfiye edilebilir. Onun için her şeyi yazıp çizebiliriz.' diye mi düşündüler? Ergenekon, Susurluk'u da içine alan bir süreçtir. Türkiye'nin hukukuna demokrasisine, insan haklarına saldırmaktadır. Ben bunun haberini haberci olarak yapmak zorundayım. Dünyada başka yerlerde de bu haber yapılır. Ama şu da var ki bunu yaparken basın meslek ilkelerine de uymak durumundayım. Ergenekon'dan yargılananların kişilik haklarına saygı göstermek durumundayım. Örneğin biz Kuddusi Okkır ile ilgili bütün haberleri yayınladık. Eşi ile
röportaj yaptık. Benzer durumdaki Asuman
Özdemir ile röportajımız yayınlandı. Özetle Ergenekon gibi insan haklarına, hukuka ve demokrasiye darbe vurmak üzere kurulmuş bir örgütün haberlerini sunarken Türkiye'de bir insan hakları meselesi olduğunu görmezden gelmemek gerekir. Türkiye'deki sorunu göz ardı mı geleceğiz? Okkır olayı, Türkiye'deki polis,
adliye ve cezaevi sisteminin çok doğru işlemesinden kaynaklanmıştır. Bu sistemin düzeltilmesi gerekir. Diğer kanalların haber bültenleri Kuddusi Okkır'ın ölümünün üzerine gitti; çünkü bunun üzerinden hükümeti vurmayı
tercih ettiler. Ölümlerin üzerinden nemalandılar. Biz Kuddusi Okkır olayı üzerine insan hakları ihlali olduğu için gidiyoruz ama aynı zamanda Okkır'ın durumunda başkalarının da bulunduğunu söylüyoruz. Mesela cezaevinde bulunan ve
mesane kanseri olan
Erol Zavar'ı da haber yaptık. Ama ne enteresandır Okkır'ın haberini yapanlar diğerlerine değinmiyor. Erol Zavar'ın adını bile anmıyorlar. Çünkü insan hakları onlar için çifte standarttır. Ergenekon ile ilgili yaptığımız haberlerin sağlıklı ve tutarlı olduğunu düşünüyorum. Farklılığımız da burada ortaya çıkıyor."
-"AHLAKSIZCA HABERCİLİK ANLAYIŞI"-
AK Parti'nin yargı süreci ve öncesinde "Ortak Akıl" adı altında Türkiye'de "darbe karşıtı" birtakım mitingler yapıldığını hatırlatan ATV Haber Genel Yayın Yönetmeni Uğur, yüz binlerce insanın katıldığı bu mitinglerin diğer kanallar tarafından haber olarak görülmediğini anlattı. Uğur, "Bursa'da 100 bin kişi toplanıyor ve sen bunu görmüyorsun. Niye görmüyorsun? Haber değeri yok mu? Haber değeri var, sonuna kadar var. Kadıköy'de
Ergenekon davasını
protesto etmek için 2 bin kişi toplanıyor, aynı kanallar bunu 5 dakika haber yapıyor. 'Yeni cumhuriyet mitingleri başladı' diye üstelik. Bunu görsünler tamam, ben de yayınladım bu mitingi. Ama ben Ortak Akıl mitingini de yayınladım. Diğer kanallar Ortak Akıl mitingini görmüyor, 2 bin kişinin katıldığı mitingi görüyor. Beyoğlu'nda 10 bin kişi darbe karşıtı yürüyüş yapıyor, bunu görmüyor. Beyoğlu'nda 5 çarşaflı kadın provokatif amaçlı eylem yapsa ne olurdu? Bu kanallar böyle bir görüntüyü birinci haber olarak en az 10 dakika yayınlarlardı. Bu ahlaksızca bir şeydir. Ahlaksızca bir habercilik anlayışıdır. Türkiye'de habercilik ne yazık ki patronların hükümetle ilişkilerine dayalı olarak yürütülüyor. Patronların rejimle ilişkilerine dayalı olarak yürütülüyor. Türkiye'de tek bir rejim var, demokrasi. Olması gereken odur."
(CİHAN)