“Egemenlik elitlerindir, itiraz edilirse Türkiye'yi imha ederiz”
Bugün 23
Nisan; hayli zamandır çocuklara dönük yüzünü coşkuyla kutladığımız milli egemenlik bayramı...
Avrupa Birliği üyesi olmak isteyen, 84 yıl önce rejimini 'cumhuriyet' olarak belirlemiş, 50 küsur yıldır
demokrasi peşinde koşan Türkiye'nin 2008 tablosuna bayramın anlamı yönünden bakmakta yarar var.
Seçimden hemen önce (9 Temmuz 2007 tarihinde) Doğan
Medya Grubu'na ait gazetelerden birinde (
Milliyet), geçmişte
Merkez Bankası başkanlığı da yapmış bir yazarın (Yaman Törüner) “Türkiye'yi kim yönetecek?” başlıklı bir yazısı yayımlandı.
Yazar kısa süre sonra yapılacak genel
seçimde sandıktan hangi sonuç çıkarsa çıksın ülkeyi hep aynı kadronun yöneteceğini vurguluyordu.
İşte yazının başlangıç paragrafı:
“Ülkeleri yönetenlere bakınız. Bütün dünyada ülkeler elit bir sınıf tarafından yönetilir. Bu sınıf, bürokratlar, medya sahipleri ve çalışanları, yargı organları üyeleri, üniversite mensupları, sanatkârlar ve bunları finanse edenler ile ülkenin zenginleri tarafından oluşturulur. Gelişmekte olan ülkelerde, bu sınıfa 'Silâhlı Kuvvetler'i de eklemek gerekir. Zaten, anayasalar da bu esasa göre hazırlanmıştır.”
22 Temmuz'da sandıktan çıkan sonuç 'elit sınıfların yönetimini' imkânsız kıldı.
Millet egemenliği kendi adına kullanma hakkını bir siyasi partiye emanet etti.
'Bütün dünyada' durumu bir tarafa bırakalım, ama Türkiye'yi, o yazıda tek tek belirtildiği türden kişi ve kurumlar (bürokratlar, medya sahipleri ve çalışanları, yargı organları üyeleri, üniversite mensupları, sanatkârlar ve bunları finanse edenler ile ülkenin zenginleri) yönetmiyor bugün.
Ülkeyi onlar yönetmiyor, tamam ama yaşayarak gördüğümüz üzere, yazarın 'elit bir sınıf' dedikleri de halkın seçtiklerinin yönetmesine de izin vermiyor. “Zaten bu esasa göre hazırlandığı” yazıda ifade edilen anayasa kullanılarak, halkın
tercih hakkı kısıtlanmak isteniyor.
'Milli egemenlik bayramı' adını taşıyan bu önemli günde içinde bulunduğumuz durumu iyi değerlendirmek gerekiyor.
Seçim öncesinde çıkan göz açıcı o yazıya benzer bir başka tespiti de yine
Doğan Medya Grubu'na ait bir gazetede (Posta), farklı bir yazarın (Mehmet Ali
Birand) kaleminden okuduk. Seçime kadar 'demokrat' çizgi izlediğini bildiğimiz yazar, şimdilerde farklı havalardan çalıyor. Açık sözlü yazısını da, sanıyorum, iki arada bir derede durumuna borçluyuz.
İçinden geçtiğimiz süreci
soğuk savaşın en zirve noktasındaki 'dehşet dengesi' doktrini (MAD) ile mukayese ediyor yazar.
İki taraf da füzelerini birbirine çevirmiş, ilk hamleyi bekliyor. Taraflardan biri hamle yaptığında diğeri de hemen düğmeye basacak ve iki tarafın elindeki füzelerle dünya yok olabilecekti. Türkiye'de şimdiki durum bundan farklı değilmiş.
Okuyalım:
“AKP, türban adımını atarak Ulusalcıları tahrik etti. Yani ilk eşik aşılmış oldu. Şimdi Ulusalcılar tüm nükleer silâhlarını AKP'ye yöneltmiş durumda. / AKP türban konusunda geri adım atmadığı veya örneğin, bazı bakanlarını değiştirerek, kamuoyundaki bilinen kuşku ve kaygıları gidermek için bir iyiniyet gösterisinde bulunmadığı, başka bir deyişle, atacağı adımlar konusunda kesin kararlı, geri dönme niyetinde olmadığını gösterirse, Ulusalcılar nükleer füzelerini ateşleyecekler. / (..) AKP tutum değiştirmezse, Türkiye'yi imha stratejisi devreye sokulacak ve düğmeye basılacak.”
Yazıda 'Ulusalcılar' denilmesine bakmayın, kast edilen, 'elit sınıflar'... Önceki yazıda kimlerden, hangi kurumlardan oluştuğu açık açık yazılmış olan 'elit sınıflar', “Ülkeyi hep onlar yönetsin” diye hazırlanmış olan anayasayla, Soğuk
Savaş döneminin 'MAD' savaş doktrinini, yalnızca sekiz ay önce sandıktan çıkarak ülkeyi beş yıl daha yönetmeye hak kazanmış parti ve liderleri üzerinde uyguluyorlar.
Halkın oyuyla iktidara gelmiş kadrolar bu 'gerçeği' anlamazsa, 'elit sınıflar', “Türkiye'yi imha stratejisini” devreye sokacaklarmış... “Türkiye kendini imhaya hazırlanıyor” başlıklı yazısında yazar öyle diyor...
Biz de her
23 Nisan'ı 'milli egemenlik bayramı' olarak kutluyoruz!
Milli egemenlik ha!
FEHMİ KORU/YENİ ŞAFAK