Biliyor olmalısınız. Eski adıyla
Burma’da, yeni ismiyle
Myanmar’da bir insanlık dramı yaşanıyor son bir haftadır. Saatte 200 km hızla esen Nergis kasırgası 55 milyon nüfusa sahip
ülkede büyük bir felakete yol açtı.
100 bin insanın hayatını kaybettiği, 1 milyon kişinin evsiz kaldığı söyleniyor.
***
Değerli yakut madenlerine ve geniş doğalgaz rezervlerine sahip; ama fakirliğin diz boyu olduğu bir ülke Myanmar. 1948’de
İngiltere’den bağımsızlığını kazanan, 1962’de askerî darbeye maruz kalan ülkede büyük bir
Müslüman kitle de yaşıyor.
Resmî rakamlara göre Müslümanlar ülke nüfusunun yüzde 4’üne tekabül ediyor. Ancak bu oranın çok daha fazla olduğu (yüzde 15) sanılıyor.
Oranlar arasında bu kadar fark olmasının temel sebeplerinden biri Müslümanlara ‘vatandaşlık’ statüsü verilmemesi. İkincisi de 1962-1992 yılları arasında baskılardan bunalan Müslümanların Myanmar’ı terk etmesi.
Bu dönemde yaklaşık 1,5 milyon Müslüman’ın ülkelerinden ayrıldığı dile getiriliyor.
***
Myanmar’daki felaketin boyutları ülkemizde çok fazla gündeme gelmedi. Şüphesiz bunda bölgeden sağlıklı haber alınamaması etkili oldu.
Bana göre asıl sebep ise bu ülke ile teşrik-i mesaimizin çok fazla olmamasıydı. Bu da zaten
Türkiye ile Myanmar arasındaki ilişkileri etkilemiş durumda.
Başkent Rangun’da büyükelçiliğimiz bulunmuyor maalesef.
Ama…
Türkiye’yi temsil eden insanlar var Myanmar’da.
Onlar başkentteki Türk okulunda görev yapıyorlar. Varlıklarını, bir televizyon kanalına yaşananları anlatan Türkiye’nin fahri
konsolosu vasıtasıyla öğrenince bir tuhaf oldum. “Çok
şükür hepsi hayatta.” dedi fahri konsolos: “Türklerin açtığı bir okulda görev yapan öğretmenler bunlar. Aileleri de çocukları da hayatta.”
İçim cız etti duyduklarımla… Donup kaldım
ekranın karşısında…
Meğer ismini cismini bilmediğimiz bir ülkede de varmış o sevgi okullarından. Bu nasıl bir fedakârlık diye düşündüm. Sonra, “
Allah’ım biz bu isimsiz kahramanları hep felaket anlarında mı hatırlayacağız?” demekten kendimi alamadım.
Birkaç yıl önce tsunami felaketiyle büyük
yıkım yaşayan
Endonezya’da,
Tayland’da,
Sri Lanka’da da karşımıza çıkmıştı o adanmış ruhlar. Yiyeceklerini, giysilerini paylaşmıştı birlikte yaşadıkları insanlarla… Onların acılarına ortak olmuşlardı.
Geçenlerde o kahramanlara
Afrika’nın sancılı ülkelerinde de rastladık. Çad’da,
Kenya’da isyancılar ülkelerini talan ederken onlar “talebelerimiz” diyerek kargaşa içindeki bu ülkeleri terk etmemişlerdi. Tıpkı yıllar önce banker skandalıyla sarsılan
Arnavutluk’u kendi kaderiyle baş başa bırakmadıkları gibi.
***
Kim ne derse desin
Anadolu insanı bir destan yazıyor, bağrından çıkardığı bu öğretmenlerle. Varsın kendi ülkelerinde anlaşılmasınlar. Onların başarılarını dünya âlem ayakta alkışlıyor artık.
En son
New York Times gazetesi bahsetti onlardan.
Pakistan’daki Türk okullarının başarılarını manşetten duyurdu okurlarına. Ne bir eksik ne bir fazla.
Türkiye’deki kem gözler ise bu haberi ‘ılımlı
İslam’ spotları altında nazara vererek tıynetlerini ortaya koydular. Sanki ortada bu ülke insanının değil de başkalarının başarısı varmışçasına…
Aynı hazımsızlık,
Foreign Policy dergisi “yaşayan en büyük 100 entelektüel” listesine
Fethullah Gülen Hocaefendi’yi alınca da çıktı ortaya.
Fethullah
Gülen Hareketi ile Türk okullarının başarılarından bahseden bir
rapor, bu yılın başlarında
Davos’taki
Dünya Ekonomik Forumu toplantıları sırasında açıklandığında da…
The
Economist dergisi Hocaefendi ve hareket hakkında kapsamlı bir haber yayımladığında da…
***
Bütün bunlar benden olmayana karşı tipik bir “yok etme” refleksi aslında…
Yazık…
Halbuki, bu toplumun içinden çıkan çok önemli bir değer Hocaefendi. Keşke onunla aynı zaman diliminde yaşamanın ne demek olduğunu anlayabilmiş olsaydık.
Keşke eserleriyle ortaya koyduğu fikirleri hakkıyla kavrayabilseydik. Hiç olmaz ise ehl-i namus yabancıların idrak ufkuna ulaşabilseydik.
Keşke ortaya koyduğu vizyonu hayata geçirme adına aheste davranmasaydık.
Keşke…
MEHMET YILMAZ/AKSİYON
Cihan, Myanmar'a girdi
Felaketten ilk kareler
Uzaydan Myanmar felaketi