TÜBİTAK'ın desteğinde,
İzmir Büyükşehir Belediyesi ve İl
Afet ve
Acil Durum Yönetimi Müdürlüğü ortaklığındaki ''İzmir Metropolü ile
Aliağa ve
Menemen ilçelerinde güvenli yapı tasarımı için zeminin sismik davranışlarının modellenmesi'' projesiyle İzmir'in zemini araştırıldı.
Projenin yürütücülerinden Dokuz
Eylül Üniversitesi (DEÜ)
Deprem Araştırma Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Zafer Akçığ yaptığı açıklamada, projeyle olası depremlerde İzmir'in zemininin nasıl davranacağı, hangi bölgelerin kaç şiddetindeki depremden, ne kadar etkileneceğinin belirlendiğini söyledi.
''İzmir'in deprem riski açısından
İstanbul kadar riskli bir şehir olduğunu'' vurgulayan Akçığ, beklenen en şiddetli depremin 6.5 civarında olduğunu, ancak tahminlerin üzerinde de bir depremin olma ihtimali bulunduğunu ifade ederek, kentteki binaların yaklaşık yüzde 80'inin 35 yaşından büyük olduğunu, 6.5 şiddetindeki depremin, kentin zemin ve yapılaşma özelliği nedeniyle ciddi hasara yol açacağına inandığını dile getirdi.
Akçığ, TÜBİTAK desteğiyle, 2008 yılının Temmuz ayında başlattıkları ''İzmir Metropolü ile Aliağa ve Menemen ilçelerinde güvenli yapı tasarımı için zeminin sismik davranışlarının modellenmesi'' projesiyle, İzmir'in merkezi ile sanayi tesislerinin yoğun olduğu, bu nedenle kente en fazla
ekonomik girdi sağlayan Menemen ve Aliağa'nın zemini incelediklerini, 4 milyon lira bütçeli proje ile adeta İzmir'in röntgenini çektiklerini söyledi.
Prof. Dr. Zafer Akçığ, çalışma kapsamında şehrin 16 yerindeki istasyonlarda kuvvetli yer hareketlerini izleyerek özelliklerini tespit ettiklerini, ayrıca suni depremlerle yerin
doğal titreşimlerini ölçtüklerini anlatarak, şu bilgileri verdi:
''Böylelikle zeminin farklı şiddetlerdeki depremlerde nasıl titreştiğini gördük. Ayrıca zeminin titreşim periyotlarını ölçtük. Yerin doğal gürültülerinin kaydettik. Bunlardan hareketle zemininin depremde nasıl tepki göstereceğini
hesap edebiliyoruz. Zeminin depremin şiddetini nasıl artırdığını gördük. Kat sınırlaması, kat sayısının artırılmasında bu belirleyici bir çalışma olacak. Ayrıca bundan önce yapılan zemin sondajları 30, en fazla 50 metreye kadardı. Şimdi 300-400 metre derine indik. Yani, zemini 300 metre derinine kadar tanır hale geldik. Bunun anlamı, bir depremde zeminin nasıl davranacağını biliyoruz artık. Daha önce bilimsel ölçüye dayanmayan veriler vardı. Bir depremde İzmir'in, Menemen ve Aliağa'nın neresinde, başınıza ne geleceğinizi biliyorsunuz artık.''
-''SONUÇLARA UYMA ZORUNLULUĞU VAR''
Prof. Dr. Akçığ, projenin en can alıcı noktasının İzmir Büyükşehir Belediyesi ile İl Afet ve Acil Durum Yönetimi'nin projenin sonuçlarını çalışmalarında uygulayacağına dair taahhütte bulunması olduğunu vurgulayarak, ''Projenin sonuçlarına uyma zorunluluğu var. TÜBİTAK bunun takipçisi olacak. Belediye ile görüşmeye başladık. Birkaç ay sonra tüm verileri
rapor halinde hazırlayıp, sunacağız. Yeni imar planları, binalardaki kat sayısının ve kentsel dönüşümün yapılacağı yerlerin belirlenmesi, viyadüklerin yapımı konularında
rehber olacak.
İzmir'in geleceğinin inşası için master çalışma olacak'' diye konuştu.
İzmir'in düzlüklerinin tamamının riskli bölgeler olduğuna dikkati çeken Prof. Dr. Akçığ, ''Vatandaşlarda paniğe yol açmamak için çalışmanın detaylarını açıklamaktan kaçınıyoruz'' dedi.
Akçığ, verileri ilgili kuruluşlarla paylaşacaklarını, vatandaşların deprem performans analizlerini yaptırması gerektiğini sözlerine ekledi.