Eski
Jandarma Genel Komutanı Şener
Eruygur’dan eski
Başbakan Tansu Çiller’e, Tuğ
general Veli Küçük’ten Sedat Bucak’a kadar olaylar dizisi…
Orgeneral Şener Eruygur’un Jandarma Genel Komutanı olduğu 2003 yılı eylül ayı…
Jandarma Genel Komutanlığı istihbaratında görevli
teknik takip
subayı
Yüzbaşı Uğur,
Urfa Jandarma
Alayı istihbarat yüzbaşısı
Selçuk Sazaklı’yı arar. Numaralarını verdiği dokuz adet
telefonun üç aylık ayrıntılı görüşme dökümlerini ister. Yüzbaşı Sazaklı, durumu Alay Komutanı Kıdemli
Albay Erdal Sarızeybek’e iletir.
Albay Sarızeybek, işin içindeki tersliği hemen fark eder. Çünkü çalışmanın Urfa ile bir ilgisi yoktur. Yüzbaşı Sazaklı’ya, “Yüzbaşı Uğur’a söyle, beni arasın.” emrini verir. Arayan Uğur yüzbaşıya Albay Sarızeybek, “Nedir bu hikâye?” deyince Yüzbaşı Uğur şu cevabı verir: “Merkezden istihbarat yapıyoruz, ama
mahkeme kararı çıkarmakta zorluğumuz var. Yığılmalar oluyor. İşimiz gecikiyor. Bu nedenle her alaya dağıtım yaptık numaraları. Onlardan istiyoruz.”
Albay Sarızeybek, bunun doğru bir hareket tarzı olmadığını ve bu bilgiyi kimin istediğini sorar. Yüzbaşı, “Jandarma
İstihbarat Başkanı
Tuğgeneral Levent Ersöz istiyor.” cevabını verir. Albay Sarızeybek, bir sefere mahsus olmak üzere bu talebi yerine getireceğini ama bir dahakinde mutlaka yazılı emir isteyeceğini vurgulayarak yüzbaşıya son bir soru sorar: “Dökümlerini istediğiniz bu 9 numara kimlere ait?” Yüzbaşı, “Biliyorsunuz
komutanım,
terörist işte.” cevabını verir.
Bir telefon numarasına ait üç aylık detaylı görüşme
tutanakları, bu telefonu kullanan şahsın irtibatlı olduğu bütün kişileri tespit etme imkânı tanıyan bir
sorgulama sistemi. Daha ziyade terör ve organize suçlardaki bağlantıları ortaya çıkarmak için kullanılan bir yöntem ve bu kayıtlar Türk
Telekom’dan alınıyor.
Ankara’dan Urfa’ya giden talep bu yönüyle tuhaf, çünkü normalde Jandarma İstihbarat Başkanlığı bunları doğrudan
Türk Telekom’dan alabilir. Albay Sarızeybek’i şaşırtan birinci konu buydu.
İkinci olarak albay, bunca yıllık askerlik hayatında ilk defa böyle bir taleple karşılaşıyordu. O yüzden
jandarma alayının istihbarat yüzbaşısı Selçuk Sazaklı’ya “Bu listeyi tesbit et ve bana getir.” der. Sarızeybek birkaç gün sonra önüne gelen numaralara b
akınca,
terörist bağlantılı olarak söylenen bu telefonların pek de öyle olmadığı şüphesine kapılır. Bu kuşkusunu yenmek için numaralardan birini çevirir. İşte o anda hayreti artar. Karşısına bir kadın çıkmıştır, üstelik sesi tanıdıktır. Tek kelime söylemeden hemen telefonu kapatır.
Albay iyice huylanmıştır. Çünkü
savcılık kanalıyla ayrıntılı dökümlerini alıp incelediği bu telefonların Urfa ile bir ilgisi yoktur ve onlarda kaydı mevcut değildir. Albay Sarızeybek, olayın içyüzünü tam anlamıyla öğrenmek için savcılıktan yeni bir yazı çıkarıp Yüzbaşı Sazaklı’yı
İstanbul’a, yani Türk Telekom’a gönderir. Yüzbaşı Sazaklı İstanbul’a gittiğinde Türk Telekom yetkililerinden, “Levent Paşa ekibinde görevli bir uzman
çavuş gelip bu telefonların dökümlerini aldı.” bilgisini alır.
Belli ki Urfa Jandarması olaydan kuşkulanıp işi ağırdan alınca, Ankara bu sefer işi kendisi halletmişti. Peki neydi bu telefonların içyüzü? Albay Sarızeybek’in karşısına çıkan
manzara şuydu: Bu dokuz telefondan üçü kozmik gizliliğe sahipti. Her biri şifreli bir
dosyaya aitti. Ve, Ankara’da “top secret” yani çok gizli bir
operasyon yürütülmekteydi!
Aynı dönemde Albay Sarızeybek ile Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener Eruygur ve istihbarat başkanı Tuğgeneral Levent Ersöz’ü karşı karşıya getiren bir başka olay daha yaşanır. Kendisini Özel
Harp Dairesi’nden
emekli general ve özel istihbarat Güney
doğu sorumlusu olarak tanıtarak yıllarca
Güneydoğu Anadolu bölgesinde faaliyet gösteren Yalçın Tanfer isimli bir şahıs, Albay Sarızeybek’in yaptığı bir operasyonla yakalanır ve 24
Ekim 2003 günü tutuklanır. Tanfer’e yöneltilen
suçlama, “
Gaziantep’te
sivil istihbarat karargâhı yapacağız.” gerekçesiyle Urfa’daki aşiretlerden 70 milyarın üzerinde para toplamasıdır.
Yalçın Tanfer birkaç gün sonra
tutuklu bulunduğu cezaevinden Jandarma Genel Komutanlığı ve
Genelkurmay’a el yazısı ile birer
mektup gönderir. Mektuplarında Albay Sarızeybek’e şu suçlamaları yöneltir: “Albay beni defalarca Urfa’da Jandarma tesislerinde
misafir etti. Bir
akşam birlikte yemek yediğimizde Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener Eruygur için,
çiçek ve
ağaç işleriyle uğraşır, jandarmalığı bilmez dedi. Jandarma Genel Komutanlığı Eğitim Komutanı Nurettin Çakır Paşa için de, Çerkezdir ve hanımı ressamdır, bizim yalaka subaylara resim satar, dedi.”
Bunun üzerine Orgeneral Şener Eruygur, Jandarma İstihbarat Başkanı Tuğgeneral Levent Ersöz başkanlığında bir
soruşturma heyeti görevlendirir. Heyetteki öteki iki isim, Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat Başkanlığı Teknik Takip Daire Başkanı Albay
Atilla Uğur ve Jandarma Genel Komutanlığı
Adli Müşavirliği’nde görevli
Hâkim Yüzbaşı
Mehmet Şimşek’tir. Orgeneral Eruygur, dokuz adet soruyu Hâkim Yüzbaşı Mehmet Şimşek’e verip bunların özellikle Albay Sarızeybek’e sorulmasını ister. Bu dokuz sorudan yedincisi şöyledir: “Jandarma Genel Komutanı’nın kapasitesi konusunda bir sivil şahısla görüşerek niçin fikir beyan etme ihtiyacını duydunuz? Siz kendinizi çok değerli mi buluyorsunuz? Değerli yanlarınızı alt alta sıralayınız. Teşkilatta bugüne kadar neler yaptınız?”
Aslında Orgeneral Eruygur’un bu kinayeli yaklaşımına rağmen, Albay Sarızeybek oldukça parlak sayılabilecek bir askerî geçmişe sahiptir. 1976’da
Harp Okulu’ndan jandarma teğmeni olarak
mezun olan Sarızeybek,
Fransız jandarma subay okulunda öğrenim görür ve tercümanlık yapacak düzeyde Fransızca öğrenir.
Paris’te askerî ateşe yardımcılığı yapar. İki yıl
erken terfi alır.
Askerlik hayatı boyunca 72 defa ödüllendirilir, 43 kez yazılı olarak takdir edilir. İki kez para ödülü alır.
Türk Silahlı Kuvvetleri liyakat madalyası, Türk Silahlı Kuvvetleri cesaret ve feragat şerit rozeti,
Kara Kuvvetleri Komutanlığı
Harekat şerit rozeti almıştır. En önemlisi başarılı subay olduğu bir askerî
mahkeme kararı ile de tescillenmişti. 1998-2000 döneminde Van’da jandarma komutanı olarak görev yaparken, bir komutan kendisine düşük sicil verince askerî idare mahkemesinde
dava açmış ve bu sicili iptal ettirmişti. Sicili 6
Kasım 2001 tarihinde iptal eden mahkeme, bu kararına onun askerlik geçmişindeki bu başarıları gerekçe göstermişti.
Sarızeybek, on yıl boyunca sınırlarda ve
terörle mücadele eden iç güvenlik birliklerinde komutanlık yapmıştı. 30
Ağustos 1992 günü 300 kadar
PKK’lı terörist
İran sınırındaki Alan Karakolu’na saldırınca bir zırhlı araçla süratle olay yerine intikal edip çatışmaya katılan yedi kişilik timin başında o vardı. O karakolda o gün 18 şehit verildi. Yardıma giden yedi kişilik timde de bir zayiat vardı. Toplam kayıp 19’du, ama eğer Sarızeybek komutasındaki tim yardıma koşmasa zayiatın daha vahim boyutlara ulaşacağı kesindi. Olaydan sonra Cumhurbaşkanı Turgut
Özal,
Genelkurmay Başkanı Doğan
Güreş ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref
Bitlis Alan Karakolu’nu görmeye gelmişlerdi. Bir ara Ogreneral
Eşref Bitlis Sarızeybek’e oğlum bir şeye ihtiyacın var mı diye sormuştu. Sarızeybek, “Teröristlerin elindeki 5-6 roket fırlatırken biz bir roket fırlatabiliyoruz. Onlarda bixi makineli
tüfek var, yüzlerce mermi atıyor, bizdeki
makineli tüfek tozda tutukluk yapıyor.” der. Orgeneral Eşref Bitlis’in gönderdiği para sayesinde oradaki askerî birlikler,
Kuzey Irak pazarından bu gelişmiş
silahları temin ettiler.
İşte böyle bir askerlik geçmişine sahip olan Sarızeybek’e Orgeneral Eruygur’un, “Kendini çok mu değerli buluyorsun, değerli yanlarını sırala.” sorusunu sorması pek olağan değildi ve albay ile komutan arasındaki derin uyuşmazlığın bir yansımasıydı. Ne var ki güç Ankara’dadır ve Tuğgeneral Levent Ersöz başkanlığındaki heyet Albay Sarızeybek’i soruşturmak üzere Urfa’ya gider.
Urfa Jandarma sosyal tesislerinde askerî personelin ifadeleri alınırken 31 Ekim 2003 günü sıra dışı bir olay yaşanır. İfadesi alınan er
Yavuz Deniz’in Tuğgeneral Levent Ersöz tarafından dövüldüğü iddiası ortalığı karıştırır. O sırada Yüzbaşı Yavuz
Kardemir ve Astsubay Ali Ayyıldız olayın yaşandığı mekandadırlar. Yüzbaşı Kardemir, Albay Sarızeybek’e durumu iletince oraya gelen Sarızeybek, olayı yüzbaşı ve
astsubayın
tanıklığında tutanağa bağlar. Ardından Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral
Cengiz Akın’ın odasında Tuğgneral Levent Ersöz ile sert bir tartışmaya girişirler.
Tuğgeneral Ersöz: Sen tutanak mı tuttun?
Albay Sarızeybek: Evet komutanım, neden aleyhime ifade alabilmek için askerimi dövüyorsunuz?
Tuğgeneral Ersöz: Seni şimdi açığa aldıracağım.
Albay Sarızeybek: Aldırın komutanım ama bana bağırmayın.
Tuğgeneral Ersöz: Defol!
Albay Sarızeybek: Komutanım siz generalsiniz ben albayım. Bana bu şekilde hitap edemezsiniz. Hem sonra neden bizim üzerimizden istihbarat yapıyorsunuz? Yarın bir sorun çıksa altından nasıl kalkacaksınız?
Tuğgeneral Ersöz: Ben böyle bir emir vermedim.
Albay Sarızeybek heyet tarafından çapraz sorguya alınır. Sarızeybek bu sorguyu şöyle anlatıyor: “Sorguda her şeyi açık açık anlattım. Ama yetmedi. Levent Paşam ısrarla daha ne biliyorsun diye soruyordu. Daha ne biliyorsun? Ben hepsi bu diyordum, ama o hâlâ bana daha ne biliyorsun diye sormaya devam ediyordu. Kendi kendime dedim ki demek ben bilmemem gereken bir bir şeyi öğrenmişim de haberim yokmuş. Demek bu öyle bir şeymiş ki onu rahatsız etmiş. Acaba neydi bu? Onu bu denli rahatsız eden konu neydi? Neden ısrarla daha başka neler bildiğimi öğrenmeye çalışıyordu? Bunu bir kenara not ettim… Şimdi kızıyorum kendime. Keşke bizden istenen telefon numaralarını hiç tespit etmeseydim. Ama nereden bilecektim ki en azından üçünün kozmik gizli olduğunu. Herbirinin şifreli bir dosyaya ait olduğunu. Ankara’da top secret bir operasyon olduğunu? Bilemedim. Bilemeyince de aldım başıma belayı. Bir de köstebek (Yalçın Tanfer) çıkınca karşımıza ortalık karıştı… Yalçın Tanfer’in faaliyetlerine göz yummadığımız için mi, Levent Paşa’nın telefon dökümleri taleplerine karşı çıkmak bir yana, bu telefonları araştırdığım için mi bunlar başıma geldi. İnanın bilmiyorum.”
Peki kimdi bu Yalçın Tanfer? 1980’li yıllardan itibaren pek çok üst düzey komutanı tanıyan ve kendisini özel istihbarat güneydoğu sorumlusu olarak tanıtan bu şahıs neyin nesiydi? Bu kişiyi Albay Sarızeybek ile tanıştıran kişi o tarihte
Şırnak’ta
tugay komutanı olan Tuğgeneral İsmail Evci. 12
Mart 2004 tarihinde askerî savcıya ve 12 Kasım 2004 tarihinde askerî mahkemeye “tanık” olarak ifade veren Tuğgeneral Evci, bu kişiyi nasıl tanıdığını şöyle anlatıyor: “Ben 1994-97 yılları arasında
Manisa’da Jandarma Komando Alay Komutanı iken bu şahıs Tuğgeneral
Veli Küçük ile birlikte gelerek benimle tanıştı. Veli Küçük Paşam görüşmemiz sırasında bana, Yalçın Tanfer’i çok iyi tanıdığını, kendisiyle kişisel arkadaşlığı olduğunu, devlete çok yararlı bilgiler verdiğini ve kendisine kefil olduğunu söyledi. Veli Küçük Paşam ile Doğu ve
Güneydoğu Anadolu bölgesinde onun komutası altında birçok görevlerde bulunduğum için kendisine saygı duyardım. Daha sonra bu şahıs beni telefonla aradı, ziyarete geldi. Bazen yemek yedik, bazen çay
kahve içtik. 1997-99 arasında Şırnak’ta alay komutanı iken de beni aradı, görüştük… 1999 yılında tuğgeneral rütbesine terfi etmemi müteakip
Foça’daki
komando tugayına ziyaretime geldi. Veli Küçük Paşamın yakını olması üzerine birkaç kez yemek yedik… Ben Şırnak’ta tugay komutanlığı görevimi yürüttüğüm sırada (2001-2003), Yalçın Tanfer 5-6 kez yanıma gelmiştir. Bana geldiğinde yanında tanımadığım şahıslar da oluyordu. Yalçın Tanfer’i haber alma elemanı olarak tanıdığım ve kabul ettiğim için ve kendisi de sürekli olarak
Kuzey Irak ve
Suriye tarafına gelip geçtiğini bana söylediği için, yanındakilerin haber toplamada görevli şahıslar olduğunu zannediyordum.”
Sarızeybek, 2003 yılı ağustos ayında Urfa’da alay komutanı olarak göreve başlayınca Tuğgeneral Evci’nin gönderdiği Yalçın Tanfer ile tanışır. Tanfer, onu askerî tesislerde ağırlar. Hatta Tanfer, “Beni Urfa’daki aşiretleri barıştırmak üzere Genelkurmay görevlendirdi.” der. 11
Eylül 2003 günü birlikte köylere giderler. Türk kökenli Karakeçili aşiretinin aralarında
kan davası bulunan ailelerini barıştırma girişiminde bulunurlar. Ama kısa bir süre sonra albay, Tanfer’in geçmişi ile ilgili bazı bilgiler edinir. Bir kişinin işyerine esrar atıp sonra onu ihbar etmek suçlamasıyla 1985’te ağır ceza mahkemesinde toplam 10 yıl ağır
hapis cezası almıştır. Bu yüzden silah
taşıma ruhsatı olmamasına rağmen, belinde emekli bir orgeneral tarafından
hediye edildiğini iddia ettiği silahla dolaşmakta ve bu silahla askerî birliklere rahatlıkla girip çıkmaktadır. Üstelik Urfa’daki aşiretlerden gizli devlet faaliyetleri adı altında topladığı büyük paralar vardır. Albay Sarızeybek bu bilgileri Tuğgeneral İsmail Evci’ye ilettiğinde, “Bana Veli Küçük Paşam getirdiği için onu araştırma gereği duymadım. Bu olayları bilmiyordum.” cevabını alır.
Askerî mahkemedeki dosyada yer alan bilgilere göre, Tanfer’in jandarma ile tanışıklığı 1980’li yıllarda Veli Küçük’le başlıyor. Küçük’ün o yıllarda
Mardin Nusaybin’de binbaşı rütbesi ile tabur komutanlığı yaptığı biliniyor. Tanfer’in Barış Önaydın isimli yakın arkadaşının anlatımı, 29
Aralık 2003 tarihli jandarma raporuna şöyle yansımış: “2002 yılında yanılmıyorsam yaz aylarıydı, üç kez Sayın
Tansu Çiller’in yanına birlikte gittik. Korumalardan Nalan Hanım,
Mete Bey ve Cengiz Bey’le ben dışarıda sohbet ederken, Yalçın Bey Tansu Hanım’la görüşüyordu.” Dosyadaki ifadelere göre, 1998-2000 döneminde Tuğgeneral Veli Küçük
Giresun’da Jandarma bölge komutanı iken Tanfer buraya sık sık gidip geliyor.
Aynı şekilde Urfa’daki Bucak aşiretinin lideri Sedat Bucak ile ilişkileri de hayli eskilere dayanıyor. Bucak, Albay Sarızeybek’e onu devlet görevlisi olarak bildiğini belirtiyor. Nitekim Tanfer, kendisini Bucak’ın Ankara’daki yazıhanesinde görenlere, “Jandarma Genel Komutanlığı’nın sivil görevlisiyim.” diye tanıtıyor. Yalçın Tanfer’in Jandarma’daki pek çok iç olayı bildiği, üst düzey komutanlar hakkında çok özel bilgilere sahip olduğu ortaya çıkar. Nitekim Tuğgeneral İsmail Evcil bunu şöyle anlatıyor: “Bazen konuşmalarında özellikle eski komutanlarım ile ilişkilerini, eski komutanlarımızın görev sırasındaki bir
takım olaylarını bana ayrıntıları ile anlattığı için ve anlatımlarının vaki maddi olaylara uygunluğunu gördüğümden dolayı onu samimi buldum. Çünkü bizzat benim de bulunduğum Doğu’daki bir takım operasyonlarda, operasyonlara ilişkin hususları anlatıyordu ve anlattığı bütün olaylar benim bilgim ile birebir örtüşüyordu.” Tanfer yakalanınca üzerinden Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Başbakanlığınca verilen kimlik kartı çıkıyor. Üzerindeki ruhsatsız tabancayı anlatırken, “Rahmetli Orgeneral Aşir Özözer babam Osman Tanfer’in dostuydu, o hediye etti.” diyor.
Tekirdağ Jandarma Alay Komutanı Albay
Cemal Temizöz’ün verdiği bilgiye göre Tanfer, bazı üst düzey
emniyet görevlilerini de tanıyordu. Örneğin Manisa, Ankara ve
Balıkesir’de emniyet müdürlüğü yapmış olan Kemal İskender ile yakın irtibatı vardı. Eşi Çerkez kökenli olan Çakır, bu özelliği ile Çerkez kökenli bir komutan olan jandarma eğitim komutanı Korgeneral Nurettin Çakır ile yakınlaşıyor. Tanfer eşini anlatırken, “Eşim
vefat eden Hava Korgeneral Lütfi Akdoğan’ın yeğenidir.” diyor. Çerkezlik temasını işleyerek devlet kurumlarındaki üst düzey bürokratlarla temaslarını geliştiriyor. Nurettin Çakır Paşa’nın yanısıra, eşlerinin yakın köylerden ve Çerkez kökenli olması sebebiyle
Binbaşı Samet Toprak ile (halen albay) ilişki kuruyor.
Dosyada yer alan ifadelere göre,
Konya’nın Ilgın ilçesi İhsaniye köyü muhtarı Ragıp Doğ, Tanfer’i şöyle anlatıyor: “Köyümüzden Senem Hanım ile evlidir. Bu vesile ile tanıştık. Kendisini Türk Silahlı Kuvvetlerinden emekli yüksek rütbeli bir subay ve hatta Tansu Çiller’in danışmanı olarak biliyorduk.”
Abdülkadir Yavaş isimli şahıs ise Yalçın Tanfer’i şöyle anlatıyor: “Yalçın Tanfer ile tanıştıktan sonra bu şahıs kendisinin Jandarma Genel Komutanı olan
Teoman Koman Paşa’nın has adamı olduğunu, hatta Veli Küçük Paşa’nın has adamı olduğunu ve beraber çalıştıklarını, kendisinin MİT ve
JİTEM mensubu olduğunu söylüyordu. Hatta bana kimlik kartı da göstermişti.”
İşte bu acayip ilişkilerin odağındaki Yalçın Tanfer’in Urfa’daki sivil mahkemede; Albay Sarızeybek’in ise Gaziantep’teki
askeri mahkemede yargılamaları sürerken, 2004 yılı şubat ve mart aylarında Ankara’da ilginç bir gelişme yaşanır. Jandarma İstihbarat Başkanı Tuğgeneral Levent Ersöz’ün altındaki tüm istihbarat kadroları 24 saat içinde, Genelkurmay Başkanlığından gelen bir emirle dağıtılır. Buna, dokuz telefonun izlenmesi için
Şanlıurfa’yı arayan teknik takip subayı Uğur Yüzbaşı da dahildir. Sadece Levent Paşa ve Atilla Albay görevlerinde kalır. Bu arada Şanlıurfa Asliye
Ceza Mahkemesi Yalçın Tanfer’i 9 yıl altı ay ağır
hapis cezası ve 74,9 milyar lira para cezasına çarptırır.
2004 yılı ağustosunda yapılan
Yüksek Askerî Şûra toplantısından sonra Ankara’da bir deprem daha yaşanır. Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener Eruygur emekliye ayrılınca yeni gelen komutan Orgeneral
Fevzi Türkeri’nin ilk işi istihbarat başkanı Tuğgeneral Levent Ersöz’ü ve Teknik Takip Daire Başkanı Atilla Uğur’u görevden almak olur. Levent Ersöz,
Bilecik’teki er eğitim tugay komutanlığına gönderilir. Albay Uğur ise
Kocaeli Jandarma Komutanlığı’na. Bir yıl sonra Tuğgeneral Ersöz emekliye sevkedilirken, Albay Uğur Kocaeli’den
Çanakkale’ye gönderilir. Bu dönemde görev yapan ve adlî soruşturmaların başında olan Jandarma Genel Komutanlığı Adli Müşaviri Hâkim Albay Sadrettin
Aktaş da terfi ettirilmez ve emekliye sevkedilir. Nihayet 9 Aralık 2004 günü Albay Erdal Sarızeybek, askerî mahkemede
beraat eder. Yani amire
hakaret suçu oluşmamıştır.
Doğal olarak bütün bu yaşananlardan sonra geriye şu sorular kalır: Ankara’da 2003 yılı sonlarında ve 2004 yılı başında Jandarma’nın yaptığı bu çok gizli çalışma neydi? Sözkonusu kozmik gizlilikteki telefonlar kimlere aitti? O dönemde telefonları izlemeye alınan kişiler arasında bazı komutanlar var mıydı? Eğer bu çalışma Genelkurmay’ın bilgisi dahilinde ve emir komuta zinciri içinde yapıldıysa, neden bir gecede Jandarma istihbaratının kadroları dağıtıldı? Yok eğer bu faaliyet Genelkurmay’ın bilgisi dışında ise o zaman, eski
Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral
Özden Örnek’in anıları olduğu öne sürülen günlüklerdeki “
Ayışığı” planı ile bir ilişkisi var mı?
“Ayışığı” çalışmasının tam da bu olayların vuku bulduğu dönemde (2003 sonu, 2004 başı) cereyan etmesi bir rastlantı mı? Jandarma istihbaratındaki tasfiyenin emrini dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral
Hilmi Özkök verdiyse bunun sebebi neydi? Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener Eruygur 2004 ağustosunda emekli olur olmaz Jandarma İstihbarat Başkanı Tuğgeneral Levent Ersöz neden görevden alınıp Ankara dışına gönderildi? Yeni Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Fevzi Türkeri tarafından görevden alınan ve Bilecik Er Eğitim Tugayına atanan Levent Ersöz neden emekliliğini istedi?
Hakan Çağrı -
Aksiyon