Yeni yapı, tek parti döneminde dipçikle özdeşleşen,
JİTEM tartışmalarıyla yıpranan
jandarmanın da işini kolaylaştıracak.
Millî
Güvenlik Kurulu (MGK), 21
Ekim 2008 tarihli toplantısında
terörle mücadelede daha etkin
işbirliği yapılması amacıyla önemli bir karar aldı. MGK bildirisine, "Terörle mücadelede koordinasyonu güçlendirmek üzere yeni bir kurumsal yapılanmaya gidilmesi benimsenmiştir." cümlesiyle yansıyan bu karar,
Hakkâri Yüksekova'ya bağlı
Aktütün Karakolu'na yapılan baskından (17 şehit verildi) sonra başlayan '
terörle mücadele ve
sivilleşme' tartışmalarına yeni bir boyut kazandırdı. İki terör zirvesinin nihai kararı da '
İçişleri Bakanlığı bünyesinde yeni bir iç güvenlik yapısının oluşturulması' olarak şekillendi. Aslında bu talep ilk kez, hükûmetin
Avrupa Birliği (AB) yol haritasını çizen Üçüncü
Ulusal Program'da şu ifadelerle dillendirildi: "İç güvenlik
hizmetlerinden sorumlu olan kolluk birimlerinin profesyonelliği, sivil idareye bağlılık ve sorumluluğu güçlendirilecektir."
MGK toplantısıyla 'devlet kararı' hâline gelen bu yeni yapılanmanın ipuçları yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Siyasi irade kararlılığını sürdürürse, İçişleri Bakanlığı bünyesinde 'iç güvenlik müsteşarlığı' oluşturulması, kolluk güçlerinin (
emniyet, jandarma, sahil güvenlik) tek merkezden yönetimi, ortak bilgi bankası oluşturulması gibi idari yapıda ciddi değişiklikler yaşanacak. İçişleri bünyesinde iki müsteşarlık olması hâlinde idari karmaşa yaşanabileceği gerekçesiyle yeni yapılanmanın 'genel sekreterlik' ya da '
başkanlık' adıyla
gündeme geleceği de dillendiriliyor. Ancak adı ne olursa olsun önümüzdeki dönemde
Türkiye Büyük
Millet Meclisi'nin (
TBMM) önemli gündem maddeleri arasında bu konularla ilgili
kanuni düzenlemeler ön sırada yer alacak. Hükûmet kanadından üst düzey bir
yetkili; "Kolluk güçlerinin daha iyi yönetilmesi için
yasal düzenleme yapılacak. Bu karar alındı." diyor. TBMM İçişleri Komisyonu Başkanı Ziyaettin Akbulut ise; hükûmetin
teklif getirmesi hâlinde 'kolluk güçlerinin
modern şekilde yönetilmesi' ve 'terörle etkin mücadele' amacıyla yasalarda gerekli düzenlemelerin yapılacağını dile getiriyor.
YASAL DÜZENLEME YOLDA
Türkiye, bir yandan terörle mücadele ederken, diğer tarafta
demokrasi, özgürlükler ve
insan hakları alanındaki kazanımlardan taviz vermek istemiyor. AB'ye tam üyelik sürecinin getirdiği bazı sorumluluklar, dünyada değişen yeni iç güvenlik yapılanmaları hem emniyet hem de jandarma
teşkilatı üzerinde çok ciddi revizyonları gündeme getiriyor. Bu değişimden en çok etkilenecek kuruluşlardan biri jandarma teşkilatı.
Askerî bir teşkilat olarak 1839'da kurulan jandarma, 280 bin
personeli ile emniyet teşkilatı yanında Türkiye'nin en önemli kolluk gücü. Ülke yüzölçümünün yüzde 92'sini kapsayan görev alanı içinde toplam nüfusun üçte birine (yaz dönemlerinde yüzde 50'sinden fazla)
asayiş hizmeti veriyor. Teorik olarak, barış zamanında İçişleri Bakanlığı'na bağlı görev yapan
Jandarma Genel Komutanlığı (JGK), savaş zamanında
Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) bünyesindeki
Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na tahsis ediliyor. TSK ile ilgili görevleri, örgütlenme biçimi,
bütçe ve
terfi sistemi, personel eğitim ve öğrenimi açılarından
Genelkurmay Başkanlığı'na; emniyet ve asayiş işleri yönündense İçişleri Bakanlığı'na bağlı.
Jandarma Genel Komutanı da yine teoride, asayiş hizmetleri açısından İçişleri Bakanı'na karşı sorumlu. Anayasada 'iç tehdit'le mücadele İçişleri Bakanlığı'na, 'dış tehdit'e karşı
savunma görevi de Millî
Savunma Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı'na verilse de; TSK, 'jandarma' ve oluşturduğu birtakım genelgeler marifetiyle iç güvenlik konularına müdahil olabiliyor. Güvenlik uzmanlarının tabiriyle, İçişleri, jandarmayı gerçek fonksiyonlarıyla kullanamamış oluyor. Görüldüğü gibi, hem teoride hem de uygulamada bir karmaşa söz konusu. Bu da,
ülkede asayişin sağlanmasında ciddi zaaflara yol açıyor.
İKİ BAŞLILIK YIPRATIYOR
Mevcudu 220 bini bulan; bütçe, terfi, atama, yapılanma açısından doğrudan İçişleri Bakanlığı'na bağlı emniyet teşkilatı ise, nüfusun üçte ikisinin (50 milyon) yaşadığı şehirlerin güvenliğinden sorumlu. Çok dillendirilmese de iç güvenlik alanındaki bu çakışma; jandarma ve emniyet teşkilatlarını istihbarat toplama, terörle mücadele, suçun takibi gibi birçok alanda zorda bırakıyor. Oysa özellikle küresel ve bölgesel bir tehdit hâline gelen terörle tek elden mücadele, koordinasyon ve uyum büyük önem taşıyor.
Bil
kent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve
Kamu Yönetimi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ümit
Cizre'ye göre de güvenlik sektöründeki demokratik dönüşümlerin temelinde yer alan hususlardan biri bu.
Birleşmiş Milletler (BM) Kalkınma Programı'nın İnsani Gelişme Raporu'na (1994) atıf yapan Cizre, güvenliğin yalnızca
üniforma ve
silah taşıyan birimlerce karşılanan bir ihtiyaç olmadığını, artık 'insani güvenlik' kavramının ortaya çıktığını hatırlatıyor.
Güvenlik güçleri arasında roller dağıtılırken, bu demokratik tariflerin gözetilmesi, jandarma ve polis arasındaki kısır çekişmelerin önlenmesi, sivil denetim ve yönetimin gerçekleştirilmesi gerekiyor. Güvenlik yapılanmalarında en önemli noktanın '
hesap verebilirlik' ve 'şeffaflık' olduğunu kaydeden Cizre, "En başta bu sağlanmalı, dış güvenlikten ordu, iç güvenlikten polis sorumlu olmalı. Jandarmanın pozisyonu, üstlendiği sorumluluk ve bağlı olduğu kurumsal yapı açısından açıklığa kavuşturulmalı." değerlendirmesini yapıyor.
SİVİL OTORİTENİN DENETİMİNDE OLMALI
Peki, jandarma, iç güvenliğin sağlanmasında İçişleri'ne bağlı gözükmekle birlikte neden daha işlevsel hâle getirilemiyor? Yeni kurulan belediyelerde jandarma-polis bölgesi tartışması neden sürüyor? Sorunun cevabını Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı'nın (
TESEV) hazırladığı 'Güvenlik Sektörü ve Demokratik Gözetim' raporunda
Lale Sarıibrahimoğlu veriyor: "Örneğin illerin emniyet ve asayiş görevi valilerin denetiminde olmasına rağmen, alay komutanlarının bu denetime tabi olduğu söylenemez. Jandarma Genel Komutanı'nın
Ankara'daki makam odasını ziyaret edenler, teşkilatın Genelkurmay'a bağlılığını gösteren sembolik bir örnekle karşılaşma imkânına sahip. Komutanın odasında barış dönemlerinde bağlı olduğu İçişleri bakanlarının değil, Genelkurmay başkanlarının fotoğrafı asılı." Sarıibrahimoğlu'na göre, jandarma, iç yönetmeliklerle kendini 'kanunların üzerinde bir etki gücüne sahip' gibi görüyor. 2004'te patlak veren '
Fişleme Skandalı' (sosyetik
fişleme) buna örnek gösterilebilir.
Fişleme hadiseleri, jandarma eliyle demokratik alanın ihlalinin en acı örnekleri aslında.
Taraf Gazetesi'nin
Cumhuriyet Çalışma Grubu adıyla yapılan fişlemeleri,
Nokta Dergisi'nin de medya mensuplarıyla ilgili fişlemeleri ortaya çıkaran yayınları bu alanda ihlallerin sürdüğünü gösteriyor. Taraf'ın 26 Ekim tarihli bir başka haberinde yer alan belgelere göre ise, jandarma, hükûmetin Ulusal Programdaki 'sivilleşme' taahhüdünden rahatsız olmuştu. Hatta iç güvenlikle ilgili bu talebi art niyetli görüp taslaktan çıkarılmasını istemişti.
12
Eylül darbesinden sonra çıkarılan 2803 sayılı Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunu, aslında ciddi bir sorunu da beraberinde getirdi. Bu yasaya göre, jandarmanın konumu Genelkurmay ile İçişleri Bakanlığı arasında yarı askerî, yarı sivil gri bir alana tekabül ediyor. Bu yasanın 10. maddesinde jandarmanın görev sahası belirlenmişken, zaman zaman polis bölgesinde faaliyet göstermesine imkân tanıması tartışmaya sebep oluyor. Nitekim
Şemdinli olayında tutuklanan iki ast
subayın polis bölgesinde neden görevli olduğunun cevabı verilmedi. Yetki karmaşasının yaşandığı yerlere en güzel örnek
Ortadoğu Teknik Üniversitesi (
ODTÜ). Kurulduğu yıllarda kırsalda bulunan; ancak bugün şehir içinde kalan üniversite hâlâ jandarmanın denetiminde. Ankara'da Çayyolu,
Bilkent, Pursaklar; İstanbul'da
Silivri,
Esenyurt,
Başakşehir gibi ilçe hüviyetine kavuşmuş Anadolu'daki birçok yerde de benzer sorunlar yaşanıyor. Bu çerçevede, son Belediyeler Yasası ile kurulan 43 ilçe ve kapatılan 1145 beldenin güvenlik açısından hangi kolluk gücünden hizmet alacağı da tartışılıyor.
Hükûmet kanadından alınan bilgilere göre, yeni belediyelerin tamamının kolluk hizmetleri emniyet teşkilatı üzerinden sağlanacak. Bu hizmetin hızlı ve doğru şekilde karşılanabilmesi için 2010'a kadar 40 binin üzerinde polis alınacak. Sadece 2009'da 20 bin polisin teşkilata katılması gerekiyor.
Emniyet teşkilatının, AB standartlarında çağdaş hizmet verebilmek ve artan kent nüfusunun ihtiyaçlarını karşılayabilmek için bu alımları yapması, olabildiğince profesyonelleşmesi gerekiyor.
Aynı şekilde jandarma teşkilatının sivil iradenin otoritesi altında profesyonelleşmeyi öne alacak şekilde hizmet kalitesini artırması şart. 280 bin mevcutlu jandarma teşkilatında 25 bin
uzman jandarma, 18 bin
astsubay, 4 bin 500 de subay görev yapıyor. Teşkilatın geri kalan kolluk ihtiyacı (yüzde 80) zorunlu askerlik hizmeti yapan er ve erbaşlardan karşılanıyor. Bu hizmetlerin bir an önce profesyonel kadrolar eliyle sunulması gerekiyor.
Zorunlu askerlik görevi yapan er-erbaşların önce terörle mücadele alanından, sonra da iç güvenlik hizmet alanından çekilmesi, tam profesyonelleşmenin yolunu açması bakımından önemli.
Türkiye, son dönemde iç güvenliğin sağlanmasıyla görevli jandarma teşkilatının profesyonel
eleman sayısını artırıp sivil otoritenin direktifi altına girmesi için önemli projelere
imza attı. Bu projelere değinen Lale Sarıibrahimoğlu, en önemlisini şöyle anlatıyor: "AB ile İçişleri Bakanlığı arasında 2007 yılında başlatılan proje, Jandarma Genel Komutanlığı'nın üzerinde sivil demokratik denetimin sağlanması amacıyla, vali,
kaymakam ve savcıların denetim kapasitesinin güçlendirilmesini öngörüyor." Fakat, jandarma henüz siyasi otorite tarafından denetlenebilir durumda değil. Türkiye'nin şeffaflaşması yolunda atılan onca adıma rağmen en önemli engellerden biri kim ve kimler tarafından belirlendiği tartışmalı '
devlet sırrı' kavramı. Bu kavramın arkasına saklanarak girişilen yasa dışı eylemler, toplumun devlete güvenini zedeliyor. Nitekim,
Susurluk ve Şemdinli olaylarında bu kavramın arkasına sığınılarak karanlık ilişkilerin aydınlanması engellendi.
SINIR GÜVENLİĞİNİ KİM SAĞLAYACAK?
KKK'nın sorumluluğunda yer alan sınır güvenliği hususu ise bir başka tartışma alanı. Hâlen 9 bin 479 kilometrelik kara ve
deniz sınırının içinde 397 kilometrelik
Irak sınırı ile
İran ve
Suriye sınırlarının bir kısmı jandarmanın denetiminde. Oysa AB müktesebatı, Türk deniz ve kara sınırlarının güvenliğinin etkin biçimde sağlanabilmesi amacıyla askerin sınır güvenliğinden çekilmesini, yerine profesyonellerden oluşan 'sınır polisi' teşkilatının kurulmasını öngörüyor.
Jandarma teşkilatının asayiş hizmetleri sunarken 2004'te personel sayısının azaltılıp profesyonelleşmeye geçeceğine dair kabul ettiği projeden çekilmesi Türkiye'nin önündeki sorunlardan biri. TSK'nın 2014 personel
reformu adıyla yeni yapılanmanın ayaklarından biri olan profesyonelleşme, son güvenlik zirveleri ve bakanlar kurulu toplantılarında 'Jandarmanın ıslahı' başlığı altında tartışıldı. Jandarma komutanlığının orgenerallikten
korgeneralliğe indirilerek İçişleri'ne bağlanması teklifi de masada yer aldı. Ancak bunun tenzil-i rütbe olarak algılanmasıyla asker-sivil ilişkilerinde yeni bir çatışmaya sebep olabileceği hususu dikkate alındı.
Emniyet Genel Müdürlüğü'nün müsteşarlık seviyesinde JGK ile denkliğinin sağlanması; bu iki kolluk gücünü yönetecek bakanın güçlendirilerek başbakan yardımcısı seviyesine çekilmesi konusunda mutabakat sağlandığı söyleniyor. Bu tartışmalar bir anlamda yeni güvenlik yapılanmasının yol haritasını ortaya koyuyor.
Terör zirveleri öncesinde basında tartışılan, Kara Kuvvetleri'nin kolluk yetkisi, jandarmanın ise şehirde
operasyon-takip izni gibi '
demokratikleşme ve sivilleşmeyi' terse çevirecek talepleri ne bu zirvelerde ne de bakanlar kurulunda kabul gördü. Aksine, İçişleri Bakanlığı'nın güçlendirilmesiyle jandarmanın Genelkurmay yerine doğrudan bakanlığa bağlanması, valilerin jandarmanın sicil amiri konumuna getirilmesi gibi teklifler ciddiye alındı.
ÖNCE TERÖRLE MÜCADELEDE BİRİMLERİ PROFESYONELLEŞMELİ
Emniyet ve jandarma teşkilatları bünyesindeki 'terörle mücadele' birimlerinin (polis özel harekât, jandarma özel harekât) profesyonelleşmesi de öncelikli ele alınan bir başka konu. Bu birimlerin terörle mücadelede alacağı eğitimlerin terör psikolojisi, taktik ve uzmanlaşma üzerine yoğunlaşması gerekiyor. Genç yaşlarda sahada görev yapan özel harekâtçıların ileri yaşlarda istihdamı, bilgi birikim ve tecrübelerinin doğru kanaldan aktarılamaması da önemli sorunlardan. Bir de mücadele yöntemleri arasındaki farklar var.
Polis özel harekâtçıların terörle mücadele yöntemi,
teröristi en iyi
araç ve istihbaratla izleyip nokta operasyonlar yapmak. Jandarmada ise düzenli ordu birliklerinin alışkınlıklarından kalma iz sürme, terörist takibi, karakollarla alan kontrolü sağlama gibi yöntemler öne çıkıyor. Aktütün Karakolu baskınından sonra benzer güvenlik sorunları yaşayacak 60 karakolun varlığı tespit edilmişti.
Jandarmanın terörle mücadele eden birimlerinin eğitimleri ve sahadaki mücadele konsepti açısından da yeniliklere gitmesi elzem. Profesyonelleşmenin başladığı yer olarak değerlendirilebilecek jandarma uzman personelinin emeklilik, sosyal haklar açısından sorunsuz hâle getirilmesi büyük önem taşıyor. İnsan kaynakları eğitimi konusunda yaşanan ikircikli durum da çözüm bekleyen problemlerden. Hâlen jandarma okulları, jandarma eğitim birlikleri ve TSK bünyesindeki harp okulları kanalıyla personel ihtiyacını karşılayan teşkilatın, kendi eğitim kurumlarını
yapılandırma konusunda adım atması gerekiyor. Subay, astsubay, uzman jandarma dışında kalan personelin (mecburi askerlik hizmeti yapanlar) eğitim süresi çok kısa. Bu da kolluk güçlerinin terörle mücadelede başarısız olmasına sebep oluyor.
İÇ GÜVENLİK HİZMETİ ERBAŞLA DEĞİL, PROFESYONELLE YAPILIR
Lale Sarıibrahimoğlu'na göre, iç güvenliğin sağlanmasında temel kriterlerden biri, bu işlevi özel olarak eğitilmiş profesyonel güçlerin yapması. Oysa, kırsal alanda astsubay (profesyonel savaşçı asker) asayiş hizmeti vermekle görevli iç kolluğun amiri yapılırken, emrine verilen erlerin bu amaçla aldıkları eğitimin süresi yalnızca bir buçuk ay. Oysa bunun otomatik
tüfek gibi ağır silahları kullanmayı öğrenmek için bile yeterli olmadığı belirtiliyor.
İç güvenliğin sağlanması konusunda polis ile jandarma arasındaki uyumsuzluğun en önemli göstergelerinden biri istihbaratın tek elde toplanamaması. AB üyesi ülkelerde iç ve dış güvenlikle ilgili bütün istihbarat bilgileri başbakana bağlı ve bir sivilin başkanlık ettiği bir kurumda toplanıyor. Sarıibrahimoğlu, Türkiye'de istihbarat toplama konusunda sivil otoriteden ayrı hareket eden jandarma ve TSK'nın, iç tehdidin değerlendirilmesi ve güvenlik politikaları açısından denetimi elinde bulundurarak sivil otorite üzerinde siyasal güç sağladığını vurguluyor. 2005 yılındaki yasal değişiklikle istihbarat amaçlı dinleme yetkisine sahip MİT, polis ve jandarma bu işlevi yerine getirirken elde ettikleri bilgilerin '
Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı' adıyla kurulan tek merkezde toplanması sağlandı. Ancak varlığı hâlâ tartışılan JİTEM ya da JİT gibi kurumların istihbarat bilgilerini ne kadar paylaştığı önemli bir soru olarak ortada duruyor.
Hem jandarma hem emniyet teşkilatındaki temel sorunlardan bir diğeri de insan hakları ihlalleri.
Nisan 2003'te kurulan Jandarma İnsan Hakları Değerlendirme Merkezi, bu manada kendi teşkilatına önemli
açılım sağladı. Ancak, demokratik şeffaflık ilkesi çerçevesinde tüm ihlal ve şikâyetlerin incelenip cezai müeyyidelerin uygulanması hususlarında alınacak çok mesafe var.
İSPANYA MODELİ Mİ FRANSA MODELİ Mİ?
Jandarmanın yeniden yapılandırılması ve ıslahı hususunda hem hükûmet hem güvenlik çevrelerinde konuşulan iki
model var.
Fransa ve
İspanya modelleri. İspanya, Fransa,
İtalya gibi ülkeler de Türkiye gibi çoklu kolluk gücü yapılanmasıyla iç güvenlik hizmetlerini karşılıyor. Ancak 1980'lerden sonra bu ülkelerde jandarma teşkilatları sivil denetim altına girdi. Hem silahlı kuvvetler hem jandarma teşkilatları iç ve dış güvenlik tehdit algılamalarının şekillendirilmesinde sivil otoriteye tabi oldu. Türkiye'de ise bu (Genelkurmay'ın doğrudan Millî Savunma Bakanlığı'na bağlanması) hayata henüz geçirilmedi.
Terör zirvelerinin ve güvenlik toplantılarının en çok zikredilen örneklerinden İspanya'da, içişleri bakanlığına bağlı bir müsteşarlık, bunun altında polis ve jandarma yapıları oluşturulmuş.
Aksiyon'a konuşan bir yetkilinin verdiği bilgilere göre,
Başbakan Yardımcısı
Cemil Çiçek, üst düzey güvenlik görevlileri ile yaptığı İspanya ziyaretleri sırasında bu yapıyla ilgili detaylı bilgiler aldı, ilgili birimler de konu üzerinde çalıştı. Ayrıca Emniyet Genel Müdürlüğü, 'Karşılaştırmalı Polis Yönetimi' adıyla 32 ülkedeki kolluk gücü uygulamalarını masaya yatıran detaylı bir çalışma hazırladı.
Fransız modeli, Türk jandarmasının AB uyum çalışmaları çerçevesinde örnek aldığı modeller arasında ilk sırada. Ülkede gerçekleştirilen son güvenlik reformu ile jandarma ve polis içişleri çatısı altında birleştiriliyor. 1 Ocak 2009'dan itibaren organik ve operasyonel açıdan iki kolluk gücü de
içişleri bakanı emrine girecek. İç güvenlikteki
rekabet, dağınıklık ve koordinasyonsuzluk temelli çözülecek.
Çok tartışılan bir model olmasa da İtalyan jandarmasının yapısı ve geçirdiği değişimler de Türkiye'de tartışılan ve talep edilenlere benziyor. Polis (polizia di stato) ve jandarmanın (carabinieri) yanı sıra orman polisi gibi belli bir alanda uzmanlaşan kolluk kuruluşları bulunuyor.
Ordu komutanlığı statüsüyle İtalyan idari yapısında yer alan jandarma teşkilatı, İtalyan Kara Kuvveti Komutanlığı'nın bir parçası. Jandarma genel komutanlığı, savunma bakanlığına bağlı. Bu bağlılık; kuruluş, personel kaynağı,
disiplin, sicil, sevk ve idare,
lojistik destek ve askerî görevleri kapsıyor. Jandarma genel komutanlığı görevini, kara kuvvetlerinden bir korgeneral yürütüyor. Hizmet ve görevi açısından içişleri başta olmak üzere çeşitli bakanlıklara bağlılığı bulunuyor. Ayrıca kamu güvenliğini sağlamak ve toplumsal olayların önüne geçmek için tümen komutanlığı seviyesinde 'seyyar birlik'ler bulunuyor.
Türkiye, iki kolluk gücünü daha verimli kullanmak adına yeni tercihler yapmak zorunda. İç güvenliğin hizmetlerinin tek elden yönetilmesi ve jandarmanın sivilleşmesi meselesi
AB müzakereleri çerçevesinde 24. fasılda ele alınıyor. Gelişmiş demokrasilerin insani güvenlik, bazı ülkelerin anavatan güvenliği (homeland security) olarak dile getirdiği modern eğilim ve ihtiyaçlar Türkiye'de de kolluk kuvvetlerinin profesyonel ve modern yapılanmaya kavuşmasını öngörüyor. Jandarmanın iç güvenlikte sivil iradeye tabi olarak profesyonelleşmesi,
Sahil Güvenlik Komutanlığı'nın yeniden yapılandırılması, TSK'nın sadece dış tehdit unsurlarıyla mücadele eder duruma gelmesi, düzenli ordu birlikleri olarak 'iç güvenlik' alanından çekilmesi gerekiyor.
Güvenlikte demokratikleşmenin yolunun açılması hususunda ilk
imtihan jandarma konusunda verilecek.
Türkiye belki de demokratik toplumlara uyum sağlayacak bir modeli benimseyecek. Ankara'da, tartışmalar içten içe sürüyor. Sonuçları hemen alınmasa da
siyasetin bu yeni tercihi sivil-demokratik alanı derinleştirecek, 'iç güvenlik' alanının yönetimini ve denetimini normalleştirip pekiştirecek gibi gözüküyor.
AKSİYON