Kahveci'nin Özal'a sunduğu gizli rapor

Hala sır perdesini koruyan bir kazayla ölen Adnan Kahveci, ölmeden önce Özal'a çok önemli bir "Kürt raporu" sunmuştu. Özal da onaylamıştı.İşte o rapor...

Kahveci'nin Özal'a sunduğu gizli rapor

Kürt raporu 'Eğer kültürel ve demokratik haklar konusunda tutucu olursak, bunun bölünmeyi hızlandıracağı düşüncesinden kurtulamazsak Türkiye daha hızla bölünmeye ve iç savaşa gider..' Önce fazla uzatmadan Adnan Kahveci'yle nasıl tanıştığımı anlatmak istiyorum... Toroslarda ot toplarken tanıdım onu... Ot deyip geçtiğime bakmayın, çok özel bitkilerden söz ediyorum. Endemik bitkiler açısından cennettir Toroslar. Çay yapılıp içilebilen, kurutulup baharat olarak kullanılabilen, kiminin değişik hastalıklara yararı olduğu söylenen otlar bunlar!.. Bitki toplamak için günün ilk saatlerinde dağda olmak gerektiğinden bir gün önceden çıkıp geceyi bir avcı kulübesinde geçirmeyi planlamıştım, öyle de yaptım.. Köylüler ' Senin gibi ota meraklı biri daha var yukarda' dediği için sabah gezinirken rastlarım, diye düşünüyordum.. Ama aranmama gerek kalmadı. Gün aydınlandığında yanında bir köylüyle kapının önündeydi. Başbakanlık'ta danışman olduğunu söylediğinde açıkçası fazla önemsemedim. Özal'ı tanıyordum, çok yakınında birisi olsa bilirdim diye düşündüm... Ama öğlene doğru Dalaman'a inerken anlattıkları, ne kadar tevazu perdesiyle örtülmüş olursa olsun hayatıyla ilgili verdiği bilgiler, üstün zekâ kelimesinin bedenlenmiş haliyle tanıştığımı anlamama yetmişti.. Indiana'da Purdue Üniversitesi'nden elektrik mühendisi olarak mezun olmuş Missouri Üniversitesi'nde doktora yapmış orada asistan profesör olarak çalışırken, öğretim üyesi olarak Boğaziçi Üniversitesi'ne gelmişti.. Korkut Özal'a danışmanlıkla başlayan bürokrasiyle tanışıklığı 12 Eylül sonrası Turgut Özal'a danışmanlıkla sürüyordu... Danışman kalmadı elbette... 87'de İstanbul Milletvekili olarak TBMM'ye girdi, devlet bakanlığı, ardından maliye bakanlığı yaptı... Bütün bu yıllar boyunca kâh gazeteci olarak kâh arkadaş hatta sırdaş- olarak ilişkimiz sürdü. Eşinin memleketi Arapkir'e birlikte gitmeyi planladığımız bir sırada 1993 senesi Şubat'ında onu aramızda çekip alan kazadan söz etmek istemiyorum... Neden Kürt raporu? Hemen söylemeliyim ki Adnan Kahveci milliyetçiydi.. Dostluğumuz süresince pek çok vesileyle onu bu yönüyle de tanıdım. Kürt meselesi konusunda onu bir rapor yazmaya sevk eden 1991-1992 Nevruz'unda yaşanan çok sayıda vatandaşımızın hayatını kaybettiği hadiselerdir. Türkiye'nin günün birinde bugün kendisine sıkıntı veren durumla karşı karşıya kalacağının alarm ziliydi o olaylar. Açık söylemek gerekirse, o dönemde devletin çatısında yangının bacayı sarmakta olduğunun farkına varan bir tek Özal vardı. Onun bu soruna neşter vurmaya hazırlandığı noktada ölmüş olmasının nasıl bir talihsizlik olduğunu, şimdi yaşadıklarımıza ve geçmişte elimizin altında olan avantajları zaman içinde umursamazlıkla nasıl yitirdiğimize bakarak düşünebilirsiniz. Kahveci'nin söz konusu raporu o ortamda nasıl hazırladığını bir başka vesileyle anlatırım. Şu kadarını söyleyeyim ki bu konuda bir çalışma yapma arzusunu rahmetli Turgut Özal'a iletmiş, onun iznini aldıktan sonra daktilonun başına oturmuştu. "Kürt sorunu bugün Türkiye'nin gündeminde enflasyon ve işsizlikten çok daha önemli bir boyut kazanmıştır. (Adnan Kahveci bu raporu yazdığında enflasyon %78'di) Sorunun çözümü için somut ve kapsamlı öneri üreten hemen hemen yok gibidir. Ayrıca hiç kimse kusurlu olduğunu kabul etmemektedir. Sorunun bugüne kadar çözülememesinin tek sebebi Türkiye'nin bunu çözecek demokratik olgunluğa erişememiş olmasıdır." Böyle başlıyordu rapor... Ve kendisine 'neden bu konuya bulaşıyorsun, gündeme getirmekle siyasi hayatın biter..' tarzında uyarıların yapıldığını aktardığı 'Kürt sorunu çözülmezse ne olur' sorusuyla devam ediyordu: "Demirel-İnönü hükümeti Kürt sorununun çözümünü yine zamana bırakmıştır. Sorunun çözümünü zamana bırakmak yapılabilecek en büyük yanlıştır. ANAP'ın başlattığı çözüme dönük uygulamalar şimdi tamamen durdurulmuştur. ' Milletimiz buna hazır değil' bahaneleriyle somut demokratik adımlardan kaçınılmaktadır. Benim inancım odur ki, Kürt meselesi Türkiye'nin en önemli gündem maddesi haline gelmiştir. Şırnak'ta Cizre'de Nevruz kutlaması bahanesiyle 80-90 kişi ölüyorsa ve Türkiye basınıyla, aydınıyla 'İşbaşında DYP- SHP koalisyonu var' diye susuyorsa, bu, çok büyük sorunlara gebeyiz demektir. Eğer Kürt sorununa ciddi teşhis konmaz, ciddi çözümler uygulanmazsa Türkiye iç harbe sürüklenir. Herkes korkup sessiz kalırsa Türkiye felakete doğru gidecektir. Şehit olan her asker ve polisten sonra Kürtlere karşı ayrımcılığın arttığının belirtileri vardır. Hızla artan bu gidişi durduramazsak iç savaşa sürüklenmemiz kaçınılmazdır." Özetle verdiğim bu girişin ardından 'Çözüm ne' sorusuna geliyor Adnan Kahveci... Ne yapmalı? Raporun bundan sonraki bölümünde önce bazı kabuller sıralanıyor. Bunların ilki 'Demokratikleşme ne kadar olursa olsun bölücü terörün tamamen durmayacağı' hatırlatması... Dolayısıyla 'Bu hakkı da verdik ama terör durmadı' sözünü demokratikleşmeye itirazın dayanağı yapmanın geleceği daha karanlık hale getirmekten başka sonuç doğurmayacağını söylüyor Kahveci. Ve hemen 'Askeri çözümle hiçbir ülke netice alamamıştır. Askeri çözümler her zaman iç harbi getirmiştir' diye ekledikten sonra kendi önerilerini sıralıyor: "Kürt sorunu bugün Türkiye'nin en temel sorunudur. Hatta sorun olmanın ötesine de geçmiş, siyasal yaşamı kilitleyen kriz haline dönüşmüştür. Bu tablonun altında kültürel, ekonomik, sosyal, siyasal etmenler yatabilir. Ama sorun kriz halini aldıktan sonra tek bir etmen dominant (belirleyen) hale gelmiş demektir ki, o etmen çözülerek sorun önce kriz durumundan çıkarılabilir. Bu nedenle Kürt kimliği ve dili hızla kabul edilerek siyasal alanda temsil olanağı sağlanmalıdır. Lozan Anlaşması'nda Ermeni, Rum ve Yahudilerden başka azınlık tanımadığımızın ifade edilmiş olmasından söz edilmesi kanımca yersizdir. Zira Lozan'ın imzalandığı yıllarda azınlık kavramının ifade ettiği manayla bugün azınlık kelimesinin ifade ettiği mana farklıdır. O yıllarda Fransa, Breton, İspanya da Bask diye bir azınlık tanımıyordu. Türkiye bu fikir evrimini geçirmek zorunda kalacaktır." Raporun özeti, yani siyasi planda yapılması gerekenlere ilişkin hususları alıntıladım buraya... Elbette rapor bundan ibaret değil. Alınması gereken ekonomik tedbirlere ilişkin uzun anlatımlar da yer alıyor. 1992 Mayıs'ında rapor Cumhurbaşkanı Turgut Özal'a verildi. Rahmetli bu konuda Kahveci'nin değerlendirmelerine ana hatlarıyla katılmakla birlikte, çözümü sınama/yoklama temelinde zamana yayılmış demokratikleşme sürecinde, ama ondan daha ağırlıklı olarak ekonomik açıdan güçlenmede görüyordu. Türkiye'de işsizliğin azalması, milli gelirin artmasıyla, zenginleşmeden pay alacak Kürtlerin Türkiye'nin ulusal birliğinin çimentosu haline gelebileceği kanısındaydı Özal. Irak sorunu gündeme geldiğinde 'Bir koyup üç alacağız' lafı ona ait değildi gerçi; ama geleceğin Kuzey Irak'ı hatta Suriye'yi içine alan bir konfederasyonu kaçınılmaz hale getirebileceğinin de düşünülmesi gerektiği kanısındaydı. Adnan Kahveci'nin bu raporu yazmasının üzerinden 15 yıl geçti.. Gerek teşhis gerekse öneriler bazında hâlâ 'ileri' diyebileceğimiz görüşler ifade edilmiş olmasına karşın, tablonun olanca vahametiyle hatta ağırlığını artırarak bugüne taşındığını ise biliyoruz... Ancak devletin zirvesine sunulmuş tek raporun ona ait olduğunu düşünmeyin... Çözümü namlunun ucunda gördüğüne inanılan ordunun da inzibati tedbirler dışında kültürel, siyasal, ekonomik tedbirler tavsiye eden raporları var... Avni Özgürel/Radikal
<< Önceki Haber Kahveci'nin Özal'a sunduğu gizli rapor Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER