"
Yargı Bağımsızlığı" paneline panelist olarak
Yargıtay eski
Cumhuriyet Savcısı
Sabih Kanadoğlu, Yargıçlar ve Savcılar Birliği (
YARSAV)
Onursal Başkanı ve Yargıtay
Cumhuriyet Savcısı Ömer Faruk
Eminağaoğlu,
Anayasa Mahkemesi eski Başkanı
Yekta Güngör Özden, anayasa hukukçusu Prof.
Mümtaz Soysal ve
CHP Manisa Milletvekili Şahin Mengü gibi isimler katıldı.
Konuşmasına, "Yargı bağımsız mıdır?" sorusuyla başlayan Yargıtay Onursal Cumhuriyet Savcısı Kanadoğlu, "Bugün yargı bağımsız değildir. Yargının bağımsız olmamasındaki en büyük etken, laik
Türkiye Cumhuriyeti aleyhine eylemlerin odağı olduğu tespit ve
tescil edilmiş bir
iktidar tarafından yönetilmektedir. Bu iktidar, yargıyı kendi sultasına alma çabası içerisindedir. Zaten kendisinden başka bir şey beklemek de mümkün değildir." dedi. Yargı bağımsızlığıyla ilgili toplantıların devam etmesi gerektiğini söyleyen Kanadoğlu, "O halde biz, yargı bağımsızlığını elbette ki ortaya koyalım. Yargı bağımsızlığı olmadan, hukuk devletinden bahsedilmez diyelim, ama hiç unutmayalım ki,
toplum,
halk gücünü ortaya koyup yargısına sahip çıkmazsa hiçbir sonuç alınamaz." şeklinde konuştu.
Geçmiş dönemlerde de
baskılar yaşandığını, fakat bugünkülerin daha çok olduğunu iddia eden
Sabih Kanadoğlu, "Ortada, o gün yapılananın 10 misli daha fazla baskı var. Buna karşı çıkan, halkına sesini duyuran, yargıyı savunanlar nerede? Pekiyi halkımız nerede? Sivil toplum, muhafelefet nerede? Muhafelet partilerimiz 1982 yılından bugüne saydığımız Anayasa'daki yargı bağımsızlığının önüne geçen bütün olaylar sırasında koalisyonlarda iktidar oldular. Yargı bağımsızlığının elde edilmesi için ne yaptılar diye sormak lazım. Her şeyden önce yargı bağımsızlığını sağlayabilmek için halkımız, yargısına sahip çıkmalıdır. Ben bunu uzun süredir söylüyorum, bunun bir tek yolu var. Tabii halk güçlüdür, iktidarlar halkın istediğini yerine getirmek zorunda kalacak veyahut yine sizlerin oyuyla o yeri terk etmek zorunda kalacaktır." ifadelerini kullandı.
İstanbul 13. Ağır
Ceza Mahkemesi tarafından görülen
Ergenekon davasını eleştiren Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Eminağaoğlu da yargının bağımsız olmadığını, bu
mahkeme aracılığıyla
sıkıyönetim uygulaması yapıldığını öne sürdü. Eminağaoğlu, "İstanbul'da belli bir mahkeme, bütün davalardan soyutlanarak, birkaç kurul haline bölünerek sadece bir olaya bakmakla görevlendirilmiştir. Bu mahkemenin yapılanması ve işlemleri de bu çerçevede sürmekte, açılan davalar hiçbir şekilde ve surette genel usûl kuralları gözetilmeksizin belli bir mahkemeye açılmaktadır. Genel usûl kurallarına tâbi olmadan direkt bir dava açılması, bir özel
yetki hususunun yaratılmasıdır. Bu ancak olağanüstü mahkemelerde olabilir." diye konuştu. Olağanüstü mahkemelerin, sıkıyönetim zamanlarında olabileceğini söyleyen Eminağaoğlu, "Bugün Türkiye'de yaşanan tablo, fiili bir olağanüstü mahkeme döneminin geçerli olduğudur. Sıkıyönetimin yazılı kuralları olmasına rağmen yazılı olmayan kurallarla Türkiye'nin tek bir noktasından bütün Türkiye'nin soruşturuluyor olmasıdır. Adeta bir Türkiye savcılığı varmışcasına tüm Türkiye tek bir noktadan
soruşturma altında tutuluyor. Bunlar, yargı bağımsızlığının olmadığı yerlerde yaşanabilecek uygulamalardır. Onun için Türkiye'de ilan edilmemiş, yazılı olmayan ancak yaşanan bir sıkıyönetim hali vardır." dedi. Eminağaoğlu, konuşmasının önemli bir bölümünde, Kanadoğlu gibi iktidarın laik cumhuriyet aleyhine eylemlerin odağı olduğunu ve
Anayasa Mahkemesi tarafından affedilmesine rağmen ülkeyi beş yıl daha yönetme ehliyeti olmadığını öne sürdü.
Demokratik Toplum Partisi (DTP)'nin kapatılmasıyla ilgili bir soruyu cevaplayan Anayasa Mahkemesi eski Başkanı Özden ise bunu doğru bulduğunu belirtti. Konuya, "Partiler niye kapanıyor?" diye değil, "Neden kendini kapattırıyor?" diye bakılması gerektiğini belirten Özden, DTP'nin neye ve kime
hizmet ettiğinin kamuoyu tarafından yakinen bilindiğini söyledi.
Yekta Güngör Özden, şunları kaydetti: "Etnik ayrılıkçılığa, mikro milliyetçiliğe çalışıyorlar. Türkiye'de hangi yurttaşın diğerinden farkı var? Meclis'te 24
Kürt kökenli milletvekili var. DTP değil de iktidar partisinde de 80 milletvekilinin Kürt kökenli olduğunu düşünün. Kimden daha ne esirgenmiş ki? Hangi şehirde ev alamıyorlar? Hangi bankanın sahibi değiller? Hangi arabaya binmiyorlar, hangi yazlıkları yok? Hangi çocukları
subay, hekim, milletvekili ve
cumhurbaşkanı olmuyor ki hâlâ 'Kürtlere eşitlik' savı altında bu güzel Türkiye'yi karanlığa çekmeye çalışıyorlar?" (CİHAN)