Yargıtay Onursal Başsavcısı
Sabih Kanadoğlu,
Türkiye'de çağdaş
demokrasinin hazmedilemediğini söyledi. Kanadoğlu, "Demokrasinin gerçek olması için çağdaş olması lazım.
Anayasa'da
ifade özgürlüğünün, temel hak ve özgürlüklerin yer alması yetmez. Bunlar çağdaş demokrasilerde olur. Çağdaş demokrasi kurallar rejimidir. O kuralların dayandığı ilkelerde sıkıntı varsa, temel hak ve özgürlüklerde de sıkıntı vardır.
Ulus devlet,
laiklik, hukukun üstünlüğü tartışmalı ise çağdaş demokrasi olanağı olmaz. Hukukun üstünlüğünü kabul etmiyorsanız, eğer yargınız bağımsız değilse, hukukun üstünlüğü sözleri oy kazanmak için söylenmiş cilalı boş sözler ise sizin ülkenizde demokrasinin kurulması güçtür." dedi.
Muğla Barosu'nun düzenlediği "İfade Özgürlüğü ve İletişimin Tespiti" konulu konferansa, konuşmacı olarak
Sabih Kanadoğlu ve Yargıtay 8.
Ceza Dairesi Üyesi
Hamdi Yaver
Aktan katıldı.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk Kültür Merkezi'ndeki konferansı
CHP milletvekilleri
Gürol Ergin ve Ali
Arslan, Muğla Belediye Başkanı Osman Gürün,
Muğla Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Şener Oktik ve
hukukçular dinledi.
Konuşmasında adını vermeden bazı siyasi partileri ve
Başbakan Recep Tayip Erdoğan'ı da eleştiren Kanadoğlu, "Eğer kuvvetler ayrılığı ilkesini kabul etmezseniz, bu tek kişi iradesi olur. Bu ülkede parti içi demokrasi yoktur. O zaman demokrasi de olmaz. Yürütme size bağlı, yasama sözünüzden çıkamaz halde ise ve sadece arkadaşınız diye birini
cumhurbaşkanı seçtirebiliyorsanız, işte bu dikta rejimidir. Yurttaş saydamlık istemelidir. Saydamlığın olmadığı yerde yolsuzluklar vardır. Yolsuzlukların giderilmesi için dokunulmazlıklar sınırlandırılmalıdır. Yurttaş yargısına sahip çıkmalıdır." diye konuştu.
NİYET, 'FİKİRLER BAŞKA BAŞKA OLMASA KURTLA KUZU BERABER YAŞAR' HESABI
Sabih Kanadoğlu, mevcut anayasanın 1982 Anayasası olmadığını iddia ederek, "Niyet, 'Fikirler başka başka olmasa kurtla
kuzu beraber yaşar' hesabı. Ama şimdi anayasa değiştirme isteğinin amacı, daha çağdaş ve uygar olması için değil, 'Bu anayasayı öyle bir hale getirelim ki artık bizim hakkımızda laik cumhuriyet aleyhine suç işlediğimiz, odağı olduğumuz iddiasıyla bir kamu davası açılmasın. Açılırsa Anayasa Mahkemesi'ni öyle düzenliyim ki aleyhime karar çıkmasın. Hakimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu düzenini de değiştirerek ve Meclis'ten üye seçmeyi sağlayarak bize biat etmiş bir kurul oluşturalım.' şeklindedir. Siz sadece onu düşünüyorsanız, herhalde karşınızdakileri de kuzu yerine koyuyorsunuz. Çağdaş, uygar bir anayasa olmalıdır ama bu art niyetlerle yola çıkılmış bir düzen olmamalıdır. Şimdi ben öyle bir isteğin izini göremiyorum. Bunun için anayasa değişikliğine karşı ortaya çıkabilecek, oy çokluğunu düşünüp çoğunlukçu bir düşünceyle, çoğulcu değil, katılımcı değil, işte o tek kişi diktası isteğiyle yola çıkılıyor ise hayır. Ona karşı çıkmak, kendim için söylüyorum bir görevdir." şeklinde konuştu.
TÜRKİYE, LAİK, DEMOKRATİK CUMHURİYET SONSUZA KADAR YAŞATILACAKTIR
Türkiye'nin, laik, demokratik bir cumhuriyet olarak, sonsuza kadar yaşatılacağını ve bundan hiç kimsenin kuşkusu olmaması gerektiğini dile getiren Kanadoğlu, "
Hukukçuların ve işin ehli olan kişilerin çalışması iyi bir
teklif olur. Biz hukukçular kimlerle ortak çalışma yapmalıyız. Sosyal düzenin bozulması, çağdaşlığa ve uygarlığa
evet demek. Sosyal düzeni bozuyor düşüncesi varsa evvela bu düşünce çağdaş değil de uygarlıktır. Eğer bir şey çağdaşlığa ve uygarlığa uygun ise, o takdirde izlenen yol doğru bir yoldur. Çünkü başka türlü bir yol kullanıyorsanız. İşte o zaman çağdaşlığa değil de gericiliğe doğru yol alırsınız. Zannedersiniz ki ileri gidiyorum. Ama yüzyıl iki yüz yıl, üç yüz yıl geriye dönersiniz. İşte bu ehil kişileri ben anlayamadım. Yani bu ehil kişiler bazılarının ifade ettiği gibi ulemalar kısmı mı acaba? Eğer ulema kısmıysa Türkiye laik, demokratik bir cumhuriyet olarak, sonsuza kadar yaşatılacaktır. Hiç kimsenin kuşkusu olmasın." ifadelerini kullandı.
Kanadoğlu,
AK Parti Hükümeti döneminde yapılan özelleştirmelerle ilgili olarak da şunları söyledi: "Bu uygulamalar sosyal devlet uygulaması değil. Yani buradan çıkıp, sadaka ekonomisini uyguluyorsanız ve oy almanın bir yoluysa ve valililer kömür dağıtınca Türkiye uçarsa, bu sorunuzun cevabı da sosyal devlet ilkesine çelişir anlamındadır."
DEMOKRATİK AÇILIM SÜREKLİ İSİM DEĞİŞTİRDİ
Kanadoğlu, demokratik
açılımın
Kürt açılımı diye başladığını, sonra demokratik açılıma geldiğini, son olarak kılık ve ad değiştirerek milli beraberlik adını aldığını söyledi. Kanadoğlu konuşmasına şöyle devam etti: "Demokratik açılım olarak ortaya atılmış her hangi bir talep yok, amaç yok, takip edecek yol yok, bu açılım adı altında yapılması tasarlananlar yok, bu konuda bir hukukçu olarak hiçbir şey düşünmüyorum."
Örtünmeyi
araç olarak kullanıp dini siyasete alet ederek oy kazanmaya çalışmanın laiklikle bağdaşmayacağını ileri süren Kanadoğlu, "Yoksa falanın filanın örtünmesi veya örtünmemesinin laiklikle hiçbir ilgisi yoktur. Bunu anlatamadığımız için de sıkıntı çekebiliriz. Ama laiklik, dini ve vicdani ölçütün içinde kendisini çağ dışılığa mahkûm etmiş bir kadına, 'Sen zorla bunları çıkar.' demez zaten. O
toplum içerisinde çağdaş bir kadın olur veya olmaz
tercih onun. Bunun laiklikle ilgisi yoktur. Ama bunu dini siyasete alet edenlerle
direk mücadele etmektir laiklik, bu da bizim yaptığımız gibi." diye konuştu.
DÜNYADA HİÇBİR ÜLKEDE ETNİK KİMLİĞE HİTAP EDEN DEVLET TELEVİZYONU YOK
TRT Şeş ile ilgili olarak da dünyanın hiçbir üniter yapısına sahip ulus devletinde bir etnik kimlik adı altında o ulus devletin televizyonunun 24 saat yayın yapmayacağını belirten Sabih Kanadoğlu, "Etkin kimliği itibariyle Türkiye sadece Güneydoğudaki yurttaşlardan ibaret değil. Bunun yanında diğer etkin kimlikli birçok yurttaşım var. Onların taleplerin nasıl karşılayacağını fevkalade merak ediyorum. Onun için bu yapılan 'ulus devlet kimliğimize, ulusal kimliğimize hani yakışmadı' sözü çok hafif kalır. Aslında o yapımıza yapılmış bir saldırıdır diye düşünüyorum." şeklinde konuştu.
Yargıtay 8. Ceza Dairesi Üyesi Aktan ise yargıda ifade özgürlüğü ve iletişimin tespiti üzerinde durarak, "Teknolojik gelişmelerden tüm insanlık yararlanır. Tarihsel birikimin arkasında olan hukuk bilimi de adil yargılama ilkesine uygun olarak bu gelişmelerden, kanıt toplamada yararlanmaktadır. Bu hukuk biliminin ve uygulamanın gereğidir, ancak bunun da hukuka uygun, adil yargılama ilkesine uygun olarak yapılması gerekir. Ne var ki bu uygulamalar bireylere deyim yerinde ise kayıp cenneti arar hale getirmiştir." açıklamasında bulundu. (CİHAN)