Onları yitirenlerin onulmaz acıları... İkisinin durumunun ağır olduğunu öğrendiğim yaralıların bundan sonraki hayatları...
Acılar, ıstıraplar, çileler...
***
‘7 asker şehit oldu’ diyen kısa cümle, gencecik çocuklarımızın öldüğünü söylüyor.
Kaybolan hayatları ve ailelerin yaşadığı dramları haykırıyor.
Adları, soyadları, aileleri,
yaşam serüvenleri..
Şehit düşenler kimler?
Araya araya sonunda bir gazetede adlarını buluyorum:
İzmir’den
Erdem Erkaçtı..
Amasya’dan Eraslan
Güngör...
Şırnak’dan Burhan Yalçın...
Gaziantep’den Emrah Katadelen...
Balıkesir’den Mustafa
Arslan...
Erzurum’dan
İlhan Sağlam...
Kayseri’den
Eyüp Yabangülü...
***
Bir haber sitesi, İlhan Sağlam’ın 21 yaşında olduğunu yazıyor... Yaşasa, dört ay on beş gün sonra
terhis olacağını da gene oradan öğreniyorum.
İkiz kardeşi ile birlikte baskına uğrayan
karakolda askerlik yapan Erdem Erkaçtı oto tamircisinde çalışıyormuş... Kardeşiyle birlikte askere üç ay önce gitmiş..
Neden öldüler?
Haberden okuyalım:
‘Terör örgütü üyesi iki kişi, yolda
gasp ettiği bir otomobille,
Pülümür ilçesine otuz kilometre uzaklıktaki
Kocatepe Köyü’nün yanındaki bir tepede bulunan
jandarma karakolunun önüne geldi.
Araçtan inen
teröristler, bir anda ceplerinden çıkardıkları el bombaları ve bazı patlayıcıları karakolun içine attı.
... Karakolun önüne araçla gelen
terörist ölü ele geçirilirken diğeri kaçtı.’
***
Munzur Dağı tepelerinde...
Kocatepe
Jandarma Karakolu...
Karakolun resmine bakıyorum.
Karakol, kuş uçmaz kervan geçmez bir diyarda.
Ne için var?
Güvenliğimizi sağlamak için.
Peki, oradaki askerlerimizin güvenliği?
***
Hepimizin güvenliği gibi askerlerin güvenliği de gene askerler tarafından sağlanır...
Kocatepe Karakolu hem kendi güvenliğini sağlar, hem
Türkiye’nin.
Doğrusu, iki teröristin bu kadar kolayca bir arabayı zaptetmesi...
‘
Parola’ bile söylemeden karakola girmesi...
Yedi gencecik insanı öldürmesi, ikisi ağır sekizini yaralaması...
Ardından da birinin kaçması...
Karakolun kendi güvenliğini hiç mi hiç önemsememesi...
Bütün bunlar, ölen çocuklar için duyduğum acıyı arttırıyor.
***
Militerlerin sürekli
siyaset konuşmaları...
Toplumun ise ‘
savunma’ konusuna ‘ne olur, ne olmaz’ diyerek uzak kalması...
Türkiye’de savunmanın konuşulmasını çok eksik bırakmakta.
Ne çağın gelişmeleri...
Ne savunmadaki teknolojik atılım...
Ne sanayi döneminin kavramlarının tümden değişmesi...
Ne avantajlar ya da zaaflar...
Bunların hiç biri, olumlu bir havada ve katkı sağlayacak bir biçimde konuşulmuyor.
Askeriyesi de siyaset, siyasetçisi de siyaset konuşunca, bunun bedeli
toplum tarafından ödeniyor.
***
Munzur Dağı eteğindeki karakolumuz nasıl böyle kolayca basıldı?
Dağbaşlarındaki gencecik insanlarımızı yitirmek...
Üstelik bizi savunanların böylesine savunmasız bir şekilde ölüme gitmesi...
İnsan bunu kabul etmekte zorlanıyor.
Hem de çok zorlanıyor.
Mehmet Altan/
Star