Öyle anlaşılıyor ki
Türkiye daha uzun bir dönem, parti
kapatma davasına kilitlenmiş olacak. Yaralayıcı bir durum... Halkın neredeyse yarısının
destek verdiği bir parti kapatılmak isteniyor.
Vatandaşın (
AK Parti'ye oy vermeyenler de dahil) bu
siyaset dışı tasarruftan rencide olmaması mümkün değil. Üstelik sonu yok kapatma meselesinin. Bugün Meclis'te grubu olan dört parti var; ikisi hakkında
kapatma davası açılmış durumda. Yarın MHP ve
CHP hakkında dava açılmayacağını kim garanti edebilir?
Çözüm Meclis'tedir. Halk iradesini vekâleten temsil edenler, meseleye koyu particilik açısından yaklaşamaz; yaklaşmamalı. Parti çıkarı üzerine yapılan hesaplamalar geri teper. Liderlerin hadiseye daha kuşatıcı, daha uzun vadeli bakması ve demokrasinin devamını düşünerek karar vermesi şart. Bazıları fark etmese bile bugünkü durum, mazidekinden çok farklı. Geçmişte kapatılan partililerle ilgili oluşan
psikolojik hava bugünkünden çok daha değişikti. Mesela
Refah Partisi ya da Fazilet Partisi kapatılırken
halk buna da tepki vermişti; ancak o günkü atmosfer "kapatılsa da olur" gibi bir imajın oluşmasına müsaitti. Şüpheler köpürtülmüş, endişeler kışkırtılmıştı... Zaten bu nedenle yurtdışından da büyük tepki gelmedi. Oysa AK Parti ile ilgili toplumun bütün kesimleri aynı şeyi düşünüyor: AB yolunda bu kadar büyük adımlar atmış, ekonominin gelişmesi konusunda büyük mesafeler almış ve bu tür sebeplere binaen yüzde 47 destek bulmuş bir parti kapatılamaz; kapatılamamalı.
Önceki gün
Avrupa Birliği dışişleri bakanları toplantısı yapıldı Slovenya'da. Orada çok net söylenen cümle şu: "AK Parti kapatılırsa AB-Türkiye ilişkileri kesilir." Uluslararası gerçek aynen budur! Bu durum karşısında, "kesilirse kesilsin" denemez; zira AB bir devlet projesidir, hükümet projesi değil. Bugün AB'den kopan Türkiye'nin gireceği yeni yörünge tüyler ürpertici senaryolara da açıktır. Ayrıca, konu AB ile sınırlı da değildir;
parti kapatma davası demokratik yollardan çözümlenemezse Türkiye bütün dünyadan dışlanır, kendi içine kapanır, ekonomisi dibe vurur, dikta yanlısı bir avuç insanın dışında herkes çok ağır bedeller öder.
Her şey bir yana: Bu millet kendi iradesine siyaset dışı müdahaleleri istemiyor. Haklıdır da. Vatandaş arzu ediyor ki siyasetçinin ödüllendirilmesini de, cezalandırılmasını da kendisi yapsın. Halkın kapatma meselesine karşı olduğu o kadar açık ki "kapatılsın" diyenler bile cümleye "Aslında bu çağda parti kapatmak çözüm değil, ancak..." diye başlıyor. Ardından söylenen her söz çelişkidir, başka bir şey değil.
Türkçemizde ilginç bir deyim var: "İstemem ama yan cebime koy". Evet, bugünkü CHP'nin ve Deniz
Baykal'ın tavrı tam da budur. Siyaset arenasında yenemediği rakibini kurumlar eliyle mağlup etmek istiyor. Doğru mu bu, etik mi bu? "Mahkeme sürerken anayasa değişikliği etik olmaz." diyor Baykal. Peki seçimde yenemediğin rakibini e-muhtıralarla,
mahkeme kararlarıyla yenmeye kalkışmak etik mi?
Aynı durum MHP ve
Devlet Bahçeli için de geçerlidir. MHP, son dönemde tercihini halk iradesi ve kamu vicdanından yana koyarak kendine yeni alanlar açtı,
seçmen profilini daha geniş bir yelpazeye taşıdı. Şimdilerde MHP'li yetkililer, "
Anayasa değişikliği yapalım, parti kapatmayı kaldıralım/zorlaştıralım; ancak suçun şahsîliği doğrultusunda kişileri yargılayalım" diyorlar. Bu fikir kısmen doğru; ancak halk bunu yavaş yavaş şöyle anlıyor: "AK Parti kapanmasın, Tayyip Erdoğan'ı yasaklayalım". Şayet MHP'nin muradı buysa, bu düşünce de "istemem, yan cebime koy" demektir ki; Türk milleti buna da razı olmaz ve MHP bu işten zararlı çıkar. En güzeli, siyaseti tabii mecrası içinde yürütmek, siyaset dışı yollara başvurmamaktır.
Karşımızda siyasî bir
kriz var, doğrudur; ancak Türk demokrasisi bunu da aşacak birikime, tecrübeye ve yetkinliğe sahiptir. Yeter ki
ucuz ayak oyunlarına başvurmak yerine, kamu vicdanına uygun adımlar atılsın. Etik değerler gücünü ma'şeri vicdandan alır; siyasî kurnazlıktan ya da tuzaklardan değil...
EKREM DUMANLI/ZAMAN