Öfkeyle buraya kadar
Anayasa Mahkemesi'nin kararına beş kala hâlâ
cevap bekleyen bir soru var: Bazıları Ak Parti'nin kapatılmasını neden istiyor?
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı
Abdurrahman Yalçınkaya'nın Ak Parti'nin kapatılmasını neden istediğini biliyoruz; anlatmak için yazdığı '
iddianame' de, sözlü olarak sunduğu gerekçeler de elimizde. Hukuki açıdan parti
kapatmaya ve
Anayasa Mahkemesi üyelerini iknaya yetecek gerekçeyi biraraya getirdiğine inanıyor Başsavcı.
Sonuçta karar verecek olan Anayasa Mahkemesi'nin yargıçları; önlerine sunulan gerekçelere ve yapılan savunmaya bakarak yasaların öngördüğü tarzda bir suç oluşup oluşmadığına, oluştuğu kanaatine varırlarsa bunun ne tür bir ceza gerektirdiğine onlar karar verecek...
Benim merak ettiğim toplumda yeri olan kişiler: Önemli bir
işadamı... Bir akademisyen... Bir yazar...
Türkiye'nin son altı yılda kaydettiği -dışarıdan ve uzaktan bakanlarca bile fark edilen- pek çok alandaki ilerlemeye rağmen, kazanımlardan kendileri de yararlandıkları halde, bu tür insanların neden Ak Parti'nin kapatılmasını istedikleri...
Elle tutulur bir örnek olsun diye iki isim vereyim: Güneri Cıvaoğlu ile
Oktay Ekşi sözgelimi... Altı yıl öncesine kadar bugünkünden daha iyi bir hayat yaşamıyorlardı herhalde. Gidebilecekleri düzeyi hayli yüksek çok fazla
restoran var bugün; her istediklerini ânında bulabilecekleri büyük alış-veriş merkezleri ve butikler açıldı, açılıyor.
Hayat tarzlarına karışan yok; her
marka içkiyi rahatça satın alabiliyorlar. Mesleklerini özgürce ifa edebiliyor, eleştirilerini hapse düşme tehdidi olmaksızın korkusuzca ifade edebiliyorlar.
Güneri Cıvaoğlu, Ak Parti davasının kapatmayla sonuçlanmayabileceği hissine kapılmış, dün, bu noktaya nasıl gelindiğine dair bir '
komplo teorisi' ile çıkmış okurların karşısına. Ruh haline bakarak, “Onu üzmemek için kapatılsa iyi olacak” diye düşünmemek elde değil... İyi de, ülkeyi altı yıldır yöneten, kazanımlarından kendisinin de yararlandığı
iktidar partisi kapatılmayabilir diye neden üzülür bir yazar?
Zihnimde bu soruya cevap ararken, dünkü gazetelere kısa bir özeti yansıyan
İngiliz Times gazetesinde çıkmış son Türkiye değerlendirmesini yeniden
okuma ihtiyacı duydum; belki sorumun cevabını bulurum diye. Gerçekten de birkaç ipucuyla karşılaştım; bunlardan birini sizlerle de paylaşmak istiyorum.
Times'tan Janice Turner, “Türkiye'de özellikle kadınlar açısından ne oluyor?” sorusu zihninde olarak ülkemize gelmiş ve adı duyulmuş pekçok kişiyle görüşmüş. Cumhurbaşkanı'nın eşi
Hayrünnisa Gül bunlardan biri. Önyargılarla karşısına oturduğu 'first lady' İngiliz gazetecinin kafasını bir hayli karıştırmış olmalı. Yazıda benim ilgimi en çok çeken, o
akşam Hayrünnisa Gül'le görüşeceğini söylediği Prof. Aysel Ekşi'nin verdiği “O kadından nefret ediyorum” tepkisi oldu.
Aralarında şöyle bir konuşma geçmiş olmalı: İngiliz gazeteci, “Bu akşam first lady ile görüşeceğim”; Prof. Ekşi, “O kadından nefret ediyorum.”
Karşı karşıya gelip iki lâf etmediği, herhangi bir kişisel ilişki içerisinde bulunmadığı bir kadınla ilgili olarak 'nefret' gibi olağanüstü yoğun bir duyguya nasıl kapılır bir başka kadın? “Bu soruyu bir
psikiyatri uzmanına yönelteyim” desem,
Hürriyet başyazarı
Oktay Ekşi'nin eşi Aysel Ekşi'nin kendisi bir psikiyatri profesörü...
İki taraflı bir nefret söz konusu değil. Aysel Ekşi'nin duygusunu kendisine ileten İngiliz gazeteciye, “Yo, ben kimseden nefret etmiyorum” cevabını vermiş Hayrünnisa Gül.
Kendileri gibi olmayanlardan nefret ediyorlar ve insanı insan eden değerleri bir tarafa bırakıp, demokrasiyi 'fasa fiso' görüp bir an önce Ak Parti'nin kapatılmasını istiyorlar.
Bu nefret ve öfkeyle nereye kadar gidebilirler ki...
FEHMİ KORU/YENİŞAFAK