Kart kararı hakkında ilginç iddia

Etyen Mahçupyan, bugünkü yazısında gazetelerin satır arasında geçiştirdiği ilginç bir ayrıntıya dikkat çekiyor.

Kart kararı hakkında ilginç iddia

Kredi kartı dolandırıcılığının suç olmaktan çıkarılmasını isteyen ilginç bir merciden söz ediyor. İşte o yazı... Niyetten siyasete Zamanın hızlı aktığı, kaçınılmaz değişimlerin kokusunun alındığı dönemlerde gözlerimiz hep yapılanların, bizi istediğimiz noktalara taşıyacak adımların üzerindedir. Bunların bir an evvel gerçekleşmesine yönelik isteklilik entelektüel enerjiyi o yöne çekerken, yapılması gerektiği halde yapılmayanları da eleştiri merceği altında tutarız. Bu cevvaliyet yararlı olmakla birlikte bir miktar yüzeyselliğe de neden olur. Çünkü hızlı değişim dönemleri aynı zamanda direnç de üretir ve toplumu 'anlamak' bu direncin genel stratejisini de takip etmeyi gerektirir. Öte yandan söz konusu direnç zamanın ruhuna ters düştüğü ölçüde, kendi 'ürünlerini' vermekte zorlanır. Diğer bir deyişle söz konusu direnç siyasetini sadece gerçekleşen sonuçlar üzerinden takip etmek mümkün olmaz. Bunu anlamak için 'niyete' bakmak, gündemin arka planında kalsa ve sonuca ulaşmasa da neyin hedeflendiğini anlamaya çalışmak gerekir... Cumartesi günkü gazetelerin bazılarında küçük bir haber vardı. Anayasa Mahkemesi önüne gelen iki iptal davasını reddetmiş, yani mahkemelerin daha önce vermiş olduğu kararları onaylamıştı. Gündem açısından ilginç olan, bu davalardan birinin Genelkurmay Askerî Mahkemesi tarafından açılmış olmasıydı ve Türk Ceza Kanunu'nun 245. maddesinin iptali istenmekteydi... Söz konusu madde 'başkasına ait kredi veya banka kartlarını ele geçiren ve kart sahibinin rızası olmadan kullananlara' altı yıla kadar hapis cezası öngörüyor. Anlaşılan askeriyede bu suçu işlemiş olan belirli insanlar var. Ayrıca bu kişilerin sıradan erat arasında yer almadığını da rahatlıkla varsayabiliriz. Öyle olsaydı herhalde Genelkurmay Askerî Mahkemesi bunların cezasını ortadan kaldırmak gibi bir gayret içinde olmazdı. O halde epeyce rahatlıkla şu önermeyi yapabiliriz: Orduda başkasına ait kredi veya banka kartlarını ele geçirip kart sahibinin rızası olmadan kullanan en az bir, ama gerçekçi olarak bakıldığında herhalde birçok muvazzaf subay bulunuyor. Dahası bunlar 'kişisel suç' bağlamında kolayca feda edilebilir kişilere de pek benzemiyorlar. Bunların korunması gerekiyor... O kadar ki Genelkurmay Askerî Mahkemesi konuyu Anayasa Mahkemesi'nin önüne kadar getirebiliyor ve bu gazetede Adnan Keskin'in haberinde olduğu üzere kendini kamuoyu önünde deşifre etme riskini göze alabiliyor. Şimdi TCK'nın 245. maddesinde isnat edilen suça daha yakından bakalım... Burada son kertede bir hırsızlık veya evrak sahtekârlığı ima ediliyor. Diğer bir deyişle bilinçli bir eylemden söz ediyoruz. Ne var ki bunun ordu içinde önemli yeri olan muvazzaf subayların yapmasını düşünemeyeceğimiz bir eylem olduğu da ortada. Belirli bir kariyeri ve saygınlığı olan, Genelkurmay tarafından sahiplenilmeye değer askerlerin böyle bir suç işleyebileceklerine kim inanır? O zaman başa dönüp yeniden soralım: Acaba Genelkurmay Askerî Mahkemesi 245. maddenin iptalini niçin istedi? Bu maddeden 'yararlananlar' acaba kimler? Kariyer hiyerarşisi açısından kişi olarak önemsiz olmalarına karşın, böylesine üst bir makamca korunmaya çalışılmalarından hareketle ne söyleyebiliriz? Doğal olarak elimizdeki bilgi şimdilik sadece tahmin yürütmeye yetiyor, ama bu suçu işleyen ordu mensuplarının söz konusu eylemi kişisel çıkar için değil, bir 'proje' bağlamında yaptıklarını öne sürmek epeyce mantıklı gözüküyor. Böylesi bir durumda Genelkurmay Askerî Mahkemesi'nin girişimini de anlamlandırmak mümkün gibi... Çünkü eğer bu kart suistimalleri, bazı kişilerin kimliklerini veya kullanılan paranın kaynağını gizlemek için yapılmışsa; ve eğer bu kişiler 'vatan için' bir eylemin içinde iseler, cezanın kaldırılması talebi de anlaşılır hale geliyor. Belki de karşımızda JİTEM'vari bir örgütün dağarcığında bulunan adi suçlardan biri var. Formel hiyerarşinin dışında duran, devlet memurlarına resmî görevleri dışında 'işler' veren ve bu eylemlerin kaynağını da gözükmeyen mecralardan edinen bir teşkilat için, herhalde en kritik unsur elemanların kimliklerinin ve kullandıkları para kanallarının deşifre olmamasıdır. Düşünün ki JİTEM'in varlığı bile uzun süre inkâr edilmiş, kimliklere ve ücret bordrolarına karşın bu tutum savunulabilmişti. Bir örgüt olarak deşifre olduğunda ise anında kâğıt üzerinde ortadan kaldırılarak yerine yine muhtemelen aynı ağ ve imkânlar üzerinden JİT kurulmuştu... Kısacası yaşadıklarımızın ışığında bakıldığında, Genelkurmay Askerî Mahkemesi tarafından Anayasa Mahkemesi'nde açılan ve reddedilen iptal davasının ima ettikleri bu. Yukarıdaki muhakemenin gerçekliği ne denli yansıttığını bilmesek de, açıkça suç olan bir eylemin suç olmaktan çıkarılmasını istemenin ardında ilginç sebeplerin yattığı açık. Öte yandan Genelkurmay'dan gelen bu isteğin Anayasa Mahkemesi tarafından reddedilmesi, yaşadığımız günlerin değişmekte olan siyasi ibresine de işaret ediyor olabilir. Belki Yüksek Mahkeme üyeleri kendilerini kamuoyu önüne korunmasız biçimde atacak böyle bir tasarrufu 'fazla' buldular. Ancak bu olayda en değerli bilgi sonuçta değil niyette gizli... Çünkü siyaset elde ettiği sonuçlardan öte, hedeflediği amaçlarla anlaşılır. Askerin siyaseti de diğer siyasetlerden farklı değil... Söz konusu maddenin iptalini istemek, o maddeye giren eylemi kullanmaya açık olmayı da ima eder. Herhalde ordunun bu şaibeden bir an evvel kurtulmasında ve bu iptalin niçin istendiğinin kamuoyuna anlatılmasında yarar var... Etyen Mahçupyan - TARAF
<< Önceki Haber Kart kararı hakkında ilginç iddia Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER