Sizin hangi sözünüze inanalım?
Duy da inanma...
Emin Çölaşan, ‘
Doğan Grubu Yayın İlkeleri’ne uymadığı gerekçesiyle kovulmuş.
Bunu, ‘Gelin şu şerefsiz mirası reddedelim, ağzı bozuk taifesini mahallemizden kovalım’ diyen
Ertuğrul Özkök söylüyor.
Haklı...
Fakat, Çölaşan’ın kovulma gerekçesi içime sinmedi. Bunu, daha önce birkaç kez yazdım.
İnandırıcı değildi.
Daha inandırıcı gerekçeler bulunabilirdi, ‘Hükümetle ilişkilerimizi bozuyor.
İmar izni bekleyen arazilerimiz, mebzul miktar yatırımımız,
rafineri kurma girişimlerimiz, onay bekleyen kredilerimiz var; Emin Bey’i bu yüzden feda ettik...’ denilebilirdi.
Biz de anlayışla karşılardık.
Fakat, ‘yayın ilkeleri’ denince, biz hariçten gazel okuyanlara da bir çift söz düşüyor.
İşbu Doğan Grubu, canı sıkıldıkça ‘yayın ilkeleri’ deklare ediyor.
Bunu birkaç kez idrak etmiş ve çok mutlu olmuştuk.
Okur önünde söz veriyorlar:
Bir daha yalan yazmayacağız, demokrasiyi savunacağız, halkın haber alma hakkını önceleyeceğiz, grup çıkarlarını değil ‘kamu çıkarlarını’ gözeteceğiz,
eleştiri sınırlarının ötesinde kişileri
küçük düşüren haber ve yazılara yer vermeyeceğiz, ‘
hakaret ve
küfürle sonuna kadar savaşacağız’, bölücülüğe yıkıcılığa
prim vermeyeceğiz, estek köstek.
Kimse onlardan böyle bir şey beklemiyor oysa, ‘ilkelerinizi’ açıklayın diye sıkıştırmıyor.
Kendi kendilerine çalıp, kendi kendilerine oynuyorlar.
Hadi ‘ilkelerinizi’ koydunuz, aferin çok iyi yaptınız da, bari bunlara uyun...
Ne kadar samimi olduklarını ‘
Öğretmen evinde kara çarşaf’, ‘Mini etekli kızı diri diri yaktılar’ ve ‘Testis’ haberlerinde gördünüz.
Demokrasiyi savunacaklardı, darbelere ve muhtıralara
destek verdiler.
Kamu çıkarlarını gözeteceklerdi,
Hilton’un peşine düştüler.
Bölücülüğe ve yıkıcılığa prim vermeyeceklerdi,
TBMM’yi ‘kaosun kaynağı’ ilan ettiler.
Halkın haber alma hakkını önceleyeceklerdi, ‘
Ergenekon’u gizleme yoluna gittiler.
Çölaşan’ı da, Doğan Grubu Yayın İlkeleri’ne uymadığı, yani ‘ağzı bozuk’ olduğu gerekçesiyle kovmuşlar.
Madem ‘hakaret ve küfür’e savaş açtınız, ‘ilk
kurban’ olarak da Çölaşan’ı seçtiniz...
Hakaret ve tahkirde sınır tanımayan değerli ironik
kalem Bekir
Coşkun’u... ‘Entelektüel’ kontenjanından ona buna dirsek atan, lakap takan, ölmüş gitmiş insanların arkasından ‘çemkiriyor’ gibi ifadeler kullanan ilerici
şair Özdemir İnce’yi... ‘Büyük yazar’ olarak pazarlanan ama kısa sürede altının boş olduğu anlaşılan ‘bidon kafa’ Yılmaz’ı... Magazin yazması gerekirken anlamadığı siyasi konulara dalan ve ‘müptezel, alçak, aşağılık adam, çirkef’ sözcüklerini ağzından düşürmeyen o ‘terbiyesiz kalem’i neden mahfuz tutuyorsunuz?
Size nasıl inanalım?
Gözündeki merteği görmeyen Özkök, kendisine ‘hak’ verdiğim yazısında şöyle diyordu:
‘Hakaret bizim aydın ve yazarlarımıza eski kuşaklardan kalmış ‘şerefsiz bir mirastır.’ Bu geleneğin mirasyedileri halen aramızda bir külhanbeyi gibi dolaşmakta ve gelene geçene omuz atmaya devam etmektedir. Bildikleri tek dil küfür ve hakarettir. Bunu bir zeká kıvraklığı ve edebi tarz olarak yutturmaya çalışırlar. Ne yazık ki bazı insanlara da yuttururlar.’
Ne kadar doğru!
AHMET KEKEÇ-STAR