“Türkiye'de basının bir bölümü, çok açık söylüyorum,
İstiklal Savaşı'ndaki mütareke basınını dahi aratacak seviyede. Ben inanıyorum ki mütareke basını dahi bu kadar
hain bu kadar önyargılı değildi.”
Açıklamayı duyan gazeteciler beni aradı “Başbuğ'un açıklamalarına ne diyorsun?” diye sordular. Açıklamayı satır satır okudum, benden söz etmiyordu. Ne hikmetse, herkesin aklına “muhatap” olarak ben geldim.
Sonuçta, Başbuğ'un sözlerinden Şamil
Tayyar çıkarılıyorsa ve kamuoyunda bu yönde bir
algı oluşuyorsa, bir iki satır
cevap vermem gerekir.
Neden
Şamil Tayyar?
Belki birikimden söz etmek mümkün ama temel neden 26 Nisan'da yazdığım Kaos Planı... Demişim ki, yeni anayasayı ve demokratik açılımları engellemek isteyen devlet ve
PKK içindeki
Ergenekon uzantıları Türkiye'yi
kaosa sürüklemek isteyebilir.
Bir de istihbarat birimlerine ulaşan ihbarları hatırlatarak tek tek muhtemel
eylem yerlerini sıralamışım.
Peki ne oldu?
Giresun'dan, Tunceli'den ve
Diyarbakır Lice'den
şehit cenazeleri geldi. Üç adres de yazımın içinde yer alıyor.
Daha vahimi, benim köşeme taşıdığım bu notlar, devletin tüm istihbarat ve
operasyon ekiplerinin elinde var. Zaten bana da oralardan geldi.
Keşke “yalancı” çıksaydım, vatan evlatlarının bir damla kanı akmasaydı. O halde soruyorum: Burada hain kim?
Kan akmasın diye çırpınan gazeteci mi, yoksa karakollarını bile bile koruyamayanlar mı?
Askerin eline el bombasını tutuşturan veya kendi askerinin ayakları altında mayınları patlatan
komutan mı? Yüksekova'da askeri helikopterle uyuşturucu taşıyan asker mi? Ergenekon mu?
Kafes mi?
Balyoz mu?
Paşam, önce içinizdeki hainlere bakın...
Sarıkamış'ta binlerce vatan evladını bile bile ölüme sürükleyen ittihatçı Enver Paşa'ya özenenler bilsinler ki, felaketin faturasını bu millet öderken, o ittihatçı
paşa Alman denizaltısıyla kaçtı.
Mustafa Kemal maskesiyle Enver Paşa rolüne soyunanların maskesi er geç düşecektir, düşmeye başladı.
Felaket senaryoları tutmadı, tutmayacak...
ŞAMİL TAYYAR-STAR