Medya yöneticileriyle toplantı yapan
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'na Hanefi
Avcı da soruldu. Kısa
cevap vermekle yetinen Genel Başkan,
Hanefi Bey'in ofisinde çıkan kasetlerin sonradan oraya konduğunu, 'boşaltılmış bir ofis'te o kasetlerin bulunmasının mantıksız olduğunu söyleyiverdi. Demek ki, 'Avcı'nın gazeteci dostları'ndan etkilenmişti Genel Başkan. Bu kadar net konuştuğuna göre...
Normal sayılabilecek bir durum; çünkü bazı gazeteler ısrarla şöyle diyordu: "Odasını 28 gün önce boşaltmış ve hayatını istihbaratçılıkla geçirmiş bir polis şefi, 15 yıl önceki ses kayıtlarını hiç ofisinde bırakır mı?" Kulağa mantıklı bir
savunma gibi geliyor bu cümle.
Ne var ki gerçek, hafta sonunda bütün çıplaklığı ile ortaya çıktı. Nasıl mı? Devletin yaptığı arama tutanakları, cumartesi günü Star Gazetesi'nde manşet olunca Hanefi Bey ve dostlarının kamuoyunu yanılttıkları belgelenmiş oldu. Çünkü, "
İşyeri arama - el koyma - muhafaza altına alma tutanağı" adı verilen resmî belgeye göre Avcı eşyalarını toplamamıştı. 85 parçadan oluşan ve tek tek listelenerek dökümü yapılan eşyalar arasında (10. maddede)
siyah bir çanta içinden 24 adet teyp kaseti çıktığı yazıyordu. Üstelik resmî arama işlemi
kamera kayıtları gözetiminde yapılmıştı.
Eskişehir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan aramanın resmî tutanağı ortaya çıktığına göre, ofisin boş olduğuna dair propagandanın asılsız olduğu da anlaşıldı. Demek ki hukukî bir süreç devam ederken propagandalara kapılıp keskin laflar sarf etmemek gerekiyor. Kılıçdaroğlu, büyük ihtimalle, bazı gazeteleri okuduğu için bu hatayı yaptı. Peki, bu yanlışı temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp televizyon ekranlarında aşçılığa soyunan meslektaşlarımız niçin böyle davranıyor? Bir istihbaratçının
psikolojik harp taktiklerine teslim olarak yürütülen gazeteciliğin varacağı nokta budur. Hanefi Bey'in hilafı vaki beyanlarına inanarak
akıl yürütmelerin de kapasitesi ancak bu kadardır. Bakalım daha neler göreceğiz. Şimdiden anlaşılan o ki gerçekten bu mum, yatsıyı görmeyecek...
EKREM DUMANLI - ZAMAN