Komployu deşifre ediyorum
Bu yazıda hem Hatip
Dicle hem de
Ergenekon sanıklarının
vekilliğine ilişkin arka plan bilgileri üzerinden bir
analiz yazacağım. Anlaşıldığı kadarıyla
Hatip Dicle de, BDP de seçimler öncesinde Dicle'nin
aday olamayacağını biliyordu. Buna rağmen süreci kanırtarak kabul ettirmek istedikleri görülüyor. Bu olayda Hatip Dicle maça
dopingli çıkmış. Fakat sonradan doping yaptığı anlaşılmıştır. Ancak burada YSK'nın verdiği karar sonuna kadar sorunlu. Bana göre özellikle Hatip Dicle'nin
tutukluluk kararını onayan hâkim Halim Aşaner, –ki kendisi 2008 yılında
Yargıtay 9. Dairesi'ne 2010 başında da YSK'ya üye olmuştur– kendi verdiği onama kararından habersizmiş gibi hareket ederek önce Dicle'nin vekil olabilirliğini onamış daha sonra da vekilliğini iptal eden kararın altına
imza atmıştır. Bu durum neresinden b
akılırsa bakılsın skandaldır. Dolayısıyla burada hem YSK'nın hem de BDP'nin Hatip Dicle konusundaki tutumunu sorunlu buluyorum. Doğrusu ben BDP'nin neden Hatip Dicle konusunda bile bile lades dediğini onaylamasam da anlayabiliyorum. Ama YSK'nın nasıl böylesi bir “akıl tutulmasına” kapıldığını halen anlamış değilim.
BDP'ye yakın çevrelerden edindiğim izlenime göre Hatip Dicle'nin aday gösterilmesini iç toplantılarında “bir hata” olarak konuşmuşlar. Ancak onlar bu hataya rağmen AKP'li Oya Eronat'ın Dicle'nin yerine vekil yapılmasını içlerine sindirememişler. Oysa bir sporcu dopingli çıktığı maçı kazansa bile doping testinden geçemezse, ikinci
şampiyon olur. Bahisçiler bütün paralarını dopingli sporcuya yatırmış olsa ve
hakem kararıyla dopingli sporcu kaybetse parasını dopingliye yatıran bahisçiler nasıl
isyan edip dopinglinin şampiyonluğunun onanmasını isteyemezse BDP'ye
destek veren
seçmen de isyan edemez. İsyan etmek isteyen bu hileyi yapanlara isyan etmeli. Bu nedenle de kimse de ikinciye neden şampiyonluğu kabul ediyorsun diyemez. Eronat'ın vekilliği de böyle bir durum.
Peki, BDP bu “hata”yı bile bile neden göze aldı? Burada kritik bilgi Dicle'nin
Öcalan'la olan ilişkisi. Edindiğim izlenime göre Dicle, Öcalan'ın güvendiği ve yeni kurulacak
çatı partisinin başına geçirmek istediği en önemli aday. Bu nedenle de Dicle'nin aday gösterilmesi talebi muhtemelen Öcalan'dan gelmiş. Öcalan'dan gelen bu talebe BDP'liler hayır diyememiş, zira Öcalan'a rağmen birçok kişi aday gösterilmiş ve bu da Öcalan'ı fazlasıyla kızdırmış. Hatta Öcalan'ın bu adaylar için “Bana yönelik ulusal komplodur” ifadesini kullandığı bile iddia ediliyor. Bu dengeler içinde Dicle'nin aday gösterilmesi Öcalan istedi diye olmuş ama zaten YSK iptal edeceği için de bu işlemi yapanlar böylece Öcalan'a büyük çalım atmışlar. Sanırım Öcalan bu nedenle hem bu vekil tercihini “bana yönelik ulusal komplodur” diye tanımlıyor hem de Hatip Dicle'ye sahip çıkılmasını özellikle istiyor. Nitekim son görüşmede Öcalan şunu söylemişti: “Hatip Dicle'nin bırakılması ve Meclis'e gönderilmesi gerekiyor. Bırakılmaması büyük siyasi riskler taşır, bizim savunduğumuz barışçıl çözüme de
darbe anlamına gelir.”
Bu durumda barışı istemeyen derin
Kürt ve Türk ortak yapımı bir derin
operasyon ortaya çıkıyor. Hem Öcalan'ın barış sürecinde en güvendiği Dicle yeni kurulacak Çatı partisinden uzaklaştırılıyor, yani Öcalan'ın sağ kolu kesiliyor, böylece barış sürecinde Öcalan'ın inisiyatifinin önü kesiliyor ve barış dinamitlenmiş oluyor, gerilim tırmandırılıyor; hem de sorumluluk AKP'nin üstüne yıkılarak BDP içindeki derin kişilerin Öcalan tarafından tasfiyesi önlenmiş oluyor ve operasyon tamamlanıyor.
***
Bir de tartıştığımız Ergenekon ve KCK sanıklarının durumu var. Bence savcılar yazdıkları mütalaa ile hâkimler de kararlarıyla Ergenekon'un
tünel kazma operasyonuna dur dediler.
Ben Ergenekon ve
Balyoz sanıklarının daha ilk baştan MHP ve
CHP'den bir proje dâhilinde aday gösterildiğine inanıyorum. Bu proje
milletvekili adayı olan sanıkların vekil olduktan sonra serbest bırakılacağı öngörüsüne dayanıyordu. Ergenekon ve Balyoz sanıklarından milletvekili olanlar serbest bırakılınca bu sefer Ergenekon'un yoğun destekçisi medya üzerinden bir
kampanya başlatılacak ve bence haklı olarak şu soru sorulacaktı: Mustafa
Balbay, Mehmet
Haberal ve
Engin Alan milletvekili oldukları için serbest bırakılıyorsa aday olmuş ama vekil olamamış
Tuncay Özkan veya hiç aday olmamış diğerlerinin suçu ne?
Plan burada başlıyor
Milletvekili olduğu için serbest bırakılan sanıklar örnek gösterilerek ve hukuki bir dayanağı olmayan bu karara dayanılarak
itirazlar yapılacaktı. Ortada emsal olduğundan diğer sanıklar
doğal olarak haklı bulunacaktı. Yerel
mahkemeler milletvekili olmayanların tutukluluk halinin devam etmesi yönünde karar verse bile bu karar Yargıtay aşamasında bozulacaktı.
Bu durum tam bir
zafer havasına dönüştürülüp tam da bu süreçte yoğun bir medya kampanyasıyla
Silivri boşaltılarak Ergenekon çarkı yeniden döndürülmeye başlayacaktı. Böylesi bir olasılığın olması durumunda hem Ergenekon davasına
bakan mahkemeler
baskı altına alınmış olacak hem de
örgütün Silivri'de tutulan operasyonel aklı yeniden harekete geçtiğinden herşey 2004-2005 yıllarına yeniden dönecekti. Bu, cinayetlerin ve kaosun yeniden başlaması derin hücrelerin canlandırılması sürecini doğuracaktı. Ergenekon bu moral üstünlüğü bir tramplene dönüştürüp 2007'den bu yana kan kaybettiği mesafeyi bir zıplamada yeniden alacaktı. Ergenekon yapısının bir
terör örgütü olup olmadığına ilişkin elde bir
mahkeme kararı da olmadığından güvenlik birimleri bu yapıyı takip-tarassut altında hukuken tutamayacak, örgütün üstüne gidemeyecek, bunlara yönelik yeni operasyonlar yapamayacaktı.
Bence ilk baştan o sanıkların aday gösterilmesi bütün bunlar hesaplanarak yapıldı. Bu hesabın kendisi bile Ergenekon yapısının aklının ve etkisinin halen çalıştığını ve bir ana muhalefet partisini etkisi altına alabildiğini gösteriyor. Dolayısıyla bence savcılar kaygılanmakta haklılar.
KCK'lı sanıklar için de benzer bir durum geçerlidir ama KCK Ergenekon ile kıyaslandığında hem operasyonel akıl hem de etkinlik açısından ciddiye bile alınacak bir örgüt değildir. Bu nedenle ben KCK sanıklarının içerde tutulmasının aslında Ergenekon'un planını bozmak için atılmış bir adımın diyeti olarak okunması gerektiğini düşünüyorum.
Bu durumda ne yapılabilir?
Bütün bunlara rağmen ben milli iradeyle seçilmiş Ergenekon ve KCK sanıklarının salıverilmeleri ve Meclis'e girmeleri gerektiğini düşünüyorum. Burada hem Ergenekon soruşturmasının tavsatılmasının önüne geçecek ve içeride tutuklu bulunan kişilerin hep birden salıverilerek yeniden Ergenekon'un çarklarını çalıştırmayı önleyecek bir çözüm hem de milli iradenin Meclis'te tecelli etmesini sağlayacak bir adım atılmalı. Ben bu adımın, ilgili yasalarda “Milletvekili seçilen bir şahsın belirli koşullara bağlanarak, –örneğin yargılanmasının devam edileceği koşulunu koyarak– tutuksuz yargılanması gerektiği” şeklinde bir yasal
düzenleme yapılabilir. Böylece hem Ergenekon'un planı bozulur, hem çıkan şahısların
dokunulmazlık zırhına sığınıp nüfuzlarını kullanarak Ergenekon davasını tersine çevirmeleri engellenir, hem de milletin iradesine saygı duyularak bu şahısların Meclis'te faaliyet göstermelerinin önü açılmış olur.
Bu düzenlemeye hem seçimler öncesinde kendisini bağlayan CHP de itiraz edemez, hem de CHP'de aslında Ergenekon'un Truva Atı olmaktan kendini kurtarmış olur. Böylece CHP içinde Ergenekon'un oyununun farkında olan ve bundan rahatsız olan kesimler de rahatlamış olur.
EMRE USLU - TARAF