Özbek'in sözlerinde, Türk yargısı adına çok ciddi bir hatırlatma olmasının ötesinde, aslında farkında olmadan yaptığı bir özeleştiri var.
Pakistan'da
hukukçular,
yargıçlar, savcılar, avukatlar iki kez
yönetimle çatıştı. İki çatışmada da Pakistan'da askeri yönetim vardı, askeri yönetimin anayasa zorlaması vardı, Pakistanlı hukukçular buna karşı çıktılar. İstifa da ettiler, sokağa da çıktılar.
Askeri yönetimle çatışmaktan çekinmediler.
Şimdi bize gelelim:
1980 yılında bu
ülkede askeri
darbe oldu. Darbenin başındaki kişi “asmayalım da besleyelim mi” diye bir söz bile sarfedebildi. O sırada görevde olan,
Yargıtay,
Anayasa Mahkemesi ve Danıştay'da görevli hiçbir hukukçunun askeri yönetimin bu yöndeki uygulamalarına karşı bir tavır aldığını duymadık, görmedik.
O yıllarda da
adli yıl açılırken Yüksek Yargı başkanları konuşma yapar, ama askeri yönetimin hukukun temel ilkelerini çiğnemesi konusuna asla değinmez,
küçük imalarda bile bulunmaz, bulunamazlardı.
“Asmayalım da besleyelim mi” sözü hukuk ve
adalet kavramının bütün temel ilkelerini çiğnemesine; bu söz, yargının diktatörlüğün emrinde olduğunu açıkça ifade etmesine rağmen o zaman
istifa şöyle dursun, bir yargıç ya da savcı ya da herhangi bir Yüksek Yargı mensubunun tepkisini dile getirdiğini de görmedik, duymadık.
***
12
Eylül askeri yönetimi bir süre sonra gitti, askeri mahkemelerse yerinde kaldı. Sıkıyönetim mahkemeleri de kaldı. “Devlet
Güvenlik Mahkemeleri”nde asker üyeler kaldı. Yüksek Yargı mensuplarının bir ilke meselesi olarak buna da karşı çıktıklarını duymadık, görmedik.
Askeri yönetim 1982 Anayasası'nı, karşı fikrin belirtilmesinin
yasak olduğu bir ortamda halka oylattı,
referandum yaptı ve “
evet” aldı. Yüksek Yargı'nın böyle anayasa yapılamayacağını, böyle referandum olamayacağını belirttiğini duymadık, görmedik.
Pakistanlı savcılar, yargıçlar,
yüksek yargı mensupları askeri yönetimlerin dayatmalarına karşı korkmadan tepki gösterdi. Sokağa çıktılar, istifa ettiler.
Türkiye'de
12 Eylül askeri yönetimi, ayıp bir anayasa yaptı, Yüksek Yargı sesini çıkarmadı. Askeri yönetim “ibret olsun diye” ve “asmayalım da besleyelim mi” sözüne uygun olarak birçok kişiyi idam ettirdi. Yüksek Yargı'nın bunlara karşı çıktığını, bu olayların sahip oldukları hukukçu vicdanını yaraladığını; hukukçuların birinci görevinin ülkelerinde çağdaş bir hukuk devletini savunmak olduğunu gösteren bir tepkilerini duymadık, görmedik.
***
Bugün ülke yönetiminde seçilmiş bir hükümet var. Askeri yönetim şartları yok. Türkiye
demokrasi yolunda çok adım attı. Demokraside siyasi iktidarın uygulamalarına karşı çıkmak, karşı fikir beyan etmek hem yasaldır hem de meşrudur.
Yüksek Yargı
Ankara Adliyesi'nde toplantı yapabiliyor. Ama 12 Eylül askeri yönetiminde tümüyle
boyun eğmiş olmasını, yüzlerce idam kararının neden onaylandığını açıklamıyor, hatırlamıyor.
İyi ki,
HSYK Başkanvekili Pakistanlı hukukçuların askeri yönetimlerin anti-demokratik uygulamalarına karşı ayaklanmasını hatırlattı; biz de böylece bizim Yüksek Yargımızın askeri yönetimler karşısındaki “uyumlu” tavırlarını hatırlamış olduk.
OKAY GÖNENSİN-VATAN