Abdullah Gül’ün
cumhurbaşkanı adaylığı süreci, siyasi tarih kitaplarına konu olacak gerilim ve manevralarla dolu. Geçtiğimiz dört ay içerisinde ibre birden fazla yön değiştirdi. Dünyanın gözü önünde cereyan eden
Türkiye’nin 11’
inci cumhurbaşkanının belirlenmesi süreci boyunca
demokrasi ile rejim tartışmaları arasında ipler defalarca kopma noktasına geldi. Türkiye’nin nefesini tutup gözünü kulağını
Ankara’ya çevirdiği aylar boyunca
Köşk’e çıkacak kişi konusunda hemen hiç tereddüt etmeyen isimlerden biri
gazeteci Tamer Korkmaz’dı. Abdullah Gül’ün
Çankaya adaylığını “yeni Ankara’nın
tercihi” olarak tanımlıyor Korkmaz. Geçtiğimiz iki yılı hatta
İkinci Dünya Savaşı sonrasında Türkiye ile
Amerika Birleşik Devletleri arasındaki ilişkileri anlamadan taşların yerine oturmasının zor olduğunu düşünüyor.
TAM BAĞIMSIZLIĞIN DOĞUM GÜNÜ
Tamer Korkmaz keyifli, akıcı ve açık üslubuyla gazete okurlarının yakından tanıdığı bir isim. Uzun yıllar parlamento muhabirliği yaptıktan sonra birikimini köşe yazılarında aktarmaya başlayan Korkmaz, siyasi tarihe vukûfiyeti ve meselelerin perde arkasına dair projeksiyonları ile dikkat çekiyor. Geçtiğimiz haftalarda yayımlanan
nehir söyleşi kitabı, bu kanaati bir kez daha doğruluyor. Ankara-
Washington Hattı ismini taşıyan kitapta Korkmaz, İkinci Dünya Savaşı sonrasında başlayan Türkiye-ABD ilişkisini başka bir açıdan ele alıyor.
Yazara göre
Amerika Birleşik Devletleri, 1944’ten 2006’ya dek Türkiye’deki
iktidar oyunlarının bir numaralı aktörüydü. 15
Mayıs 2006’da Türkiye, Birleşik Devletler’in etkisinden kurtulup tam
bağımsızlık yolunda çok ciddi bir adım attı.
Peki, bu tarihte ülkenin kaderini değiştirecek nitelikte ne olmuş olabilir? Korkmaz, “
Cumhuriyet tarihimizin en önemli hadisesi” diye nitelediği kırılmayı “perde arkasında” yaşandığı gerekçesiyle detaylandırmaktan kaçınıyor. Önemli olan, o tarihte Ankara’nın, Washington’un yörüngesinden çıkıp bağımsız stratejik ve yeni millî kimliğini kazanması: “Yazdıklarımızın perde arkasını söyleyemeyiz; çünkü şu anda önemli olan, ortaya çıkan manzaranın doğru anlaşılması. Doz aşımına sebep olmamak gerekir. Bu olay genel hatlarıyla algılanmadan detayları konuşmanın yararı yok.” Korkmaz’a göre böylesine büyük bir yol ayrımı veya kırılma göz önünde, açıktan cereyan edemezdi. Yazar, bu olayın
Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en önemli dönüm noktası olduğunu söylemekle ve Ankavgra’nın artık o bildiğimiz eski Ankara olmadığının altını çizmekle yetiniyor.
“Ankara-Washington Hattı:
Amerikan İktidarının Sonu” isimli kitabına Türkiye’deki ‘Amerikan iktidarını’ tarihî süreç içinde değerlendirerek başlayan tecrübeli gazeteci; Adnan
Menderes’in idamı ile ABD başkanlarından John F. Kennedy suikastının aynı el tarafından yönetildiğini iddia ediyor: Amerikan derin devletinin ve de FBI’ın bir numaralı adamı Edgar Hoover. Korkmaz, Türkiye Cumhuriyeti’nde 1944’ten beri alınan tüm stratejik kararlarda ABD’nin belirleyici olduğuna çok emin. Buna tüm
darbe süreçleri de dahil.
“ABD YENİ TÜRKİYE’Yİ TEST ETTİ” İDDİASI
Tamer Korkmaz’a göre, ABD’nin Türkiye üzerindeki etkinliğinin kırılmasında önemli eşiklerden biri 1
Mart tezkeresinin reddiydi. Ve bugün tezkere oylamasına baş
bakan sıfatıyla katılan ve oylamadan ABD’nin aleyhinde bir karar çıkmasını önle(ye)meyen Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığını konuşuyoruz. “Sözünü ettiğiniz kopuş, Türkiye-ABD arasında bir krize sebep olmaz mı?” Korkmaz bu soruyu, “Son bir yıla yaşananlara bakarsak bu süreci zaten yaşadığımızı görürüz.” diye cevaplayarak devam ediyor: “Amerika önce ülkenin ekonomisini batırmak istedi, piyasadan milyonlarca dolar çekti; ama beceremedi. Yeni Ankara, krize meydan vermedi. ABD, Türkiye’nin yeni durumunu
test ediyordu.
Danıştay,
Hrant Dink,
Malatya, Anafartalar provokasyonları ülkenin karıştırılmasına yönelik adımlardı.” Türkiye neticede ABD karşısında başarılı bir sınav verdi Korkmaz’a göre.
Yazar, Amerika’nın
Irak yenilgisine de dikkat çekiyor.
Tezkere’nin reddi sonrasında Türkiye
İslam dünyası ve
Ortadoğu coğrafyasının tam desteğini aldı. 15 Mart 2007’de ABD
Dışişleri Bakan Yardımcısı’nın “
Ermeni tasarısını geçirirsek Türkiye
İncirlik’i kapatabilir” ifadesi Türkiye’nin İncirlik’i kapatabilecek bir noktaya geldiğini ve ABD’nin de bunun farkında olduğunu doğruluyor Korkmaz’a göre.
ÜST DÜZEY YETKİLİ İDDİASI YALANLANMADI
Deneyimli gazeteci, yakın geçmişte MGK’nın yetkilerinin azaltılmasının da önemli anlamlar içerdiği kanaatinde. Korkmaz’ın en önemli iddiası ise ‘yeni Ankara’nın’ devletle milletin barıştırılması için Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı adaylığını desteklediği tezi: “Bu karara şuradan varıyoruz.
Tayyip Erdoğan, son âna kadar kendisi adaydı. 23
Nisan gece yarısında üst düzey bir devlet yetkilisiyle görüştü ve ertesi gün Abdullah Gül’ün adaylığını ilan etti. Korkmaz’ın çeşitli vesilelerle dile getirdiği gizli görüşme iddiası hiçbir hükümet yetkilisi tarafından yalanlanmadı. Tamer Bey’e göre bu sessizlik Abdullah Gül’ün bir tercih olduğunu gösteriyor. Ve bu tercih, partinin tercihinden ya da siyasi bir manevradan daha kıymetli: “Tam da bu noktada devlet ve milletin barışmasına son yıllarda ne kadar çok ihtiyaç duyulduğu ortaya çıkıyor. Eşi başörtülü olan Abdullah Gül’ün adaylığı devlet ve milletin barışması açısından en önemli adım. Bu tablo,
CHP’nin kastettiği karga ile kurnaz
tilki uzlaşmasını değil, gerçek bir uzlaşmayı ifade ediyor. Abdullah Gül şu anda devlet kurumları arasında mutabakatı sağlayacak bir isim.”
Yakın geçmişe dair önemli analizlerin yer aldığı kitabı
komplo teorileri listesine almak isteyenler çıkabilir. Ancak yazar, darbelerin ve provokasyonların perde arkasını ortaya koyan
belge ve bağlantılar ortaya çıkmışken bu tabloyu komplo teorisi kapsamında değerlendirmek isteyenlerin “saf, aymaz ve gafil” değillerse bile mutlaka “iliştirilmiş” olduğu kanaatinde.
AKSİYON