Genelkurmay Başkanımızın
Taraf'ın haberine cevabı tam da korktuğumuz gibi oldu.
Başbuğ, dudak uçuklatacak cinsten iddialar sanki hiç söylenmemiş gibi yapıp yine sızdıranların ve yayınlayanların peşine düştü. Sızdıranları da yayınlayanları da
hain ilan etmeyi de
ihmal etmedi. Oysa Türk
toplumu bu haberi sızdıranlara da, yayınlayanlara da büyük bir teşekkür borçludur. Onlar, kendilerini riske atarak PKK'yla mücadelenin zayıf halkasını hepimizin görmesini sağladılar.
Sayın Başbuğ'un
Aktütün yazımla ilgili yapılan okur yorumlarını okumasını isterdim. Hadi Taraf'a hain dedi; bu haberi önemseyen, Genelkurmay'dan açıklama bekleyen diğer basın mensuplarına da hain dedi. Bu haberler üzerine derin bir şaşkınlık ve hayal kırıklığı içinde "Ne olup bittiğini bilmek istiyoruz, lütfen bu haberin peşini bırakmayın" diye
mesaj atan binlerce okura da mı hain diyecek? Çocuklarının neden ve nasıl öldüğünü bilmek isteyen şehit yakınlarına da mı hain diyecek? Yarın öbür gün çocuğunu askere gönderecek olan anne babaların içlerini bir kurt gibi kemiren soruları dışa vurmalarını da mı
ihanet olarak görecek?
Aktütün haberlerine jet hızıyla gelen
yayın yasağı neyi sağlayacak; yasağı koyanların zihniyetini açığa çıkarmaktan başka? Her türlü bilginin, belgenin fotoğrafın dünyayı çepeçevre kuşatan bilgi otobanlarında fink attığı, Türkiye'nin en ücra köşelerine kadar anında ulaştığı bir çağda yayın yasağından medet ummak sadece otoriter zihniyetin değil, aynı zamanda aczin ifadesi olmuyor mu?
Genelkurmay'ın tutumu böyleydi de, ana muhalefetiyle iktidarıyla siyasi partilerin tutumu farklı mıydı? Baykal'ın, sorulması gereken soruların hepsini bir kenara itip, "Nasıl sızıyor, kimler sızdırıyor, hangi amaçla sızdırıyor, soru budur" demesi;
Başbakan Erdoğan'ın ortaya çıkan tablo üzerine Genelkurmay'dan doyurucu açıklama istemesi beklenen ilk merci olması gerekirken, Genelkurmay Başkanı'yla
ağız birliği halinde yayın yapanları suçlaması, bu olayın aydınlanmasında siyasi iradeden pek fazla bir şey bekleyemeyeceğimizi ortaya koydu. Bu durumda bir kez daha iş başa -yani topluma - düşüyor. Bu olayın aydınlanması için gereken demokratik baskıyı yaparsa toplum yapacak.
Gelinen bu noktada, toplumun yapması gereken ilk iş şu anda namlunun ucunda olan
Taraf Gazetesi'ni korumaktır. Her şeyden önce Türk toplumu Taraf gibi bir gazeteye sahip olmakla ne kadar şanslı olduğunu idrak etmelidir. Özellikle, bütün anketlerde basını "en güvenilmez" kurumların başında sayanların Taraf örneğinden hareketle basına güvenlerini tazelemelerinin, tek bir gazetenin ne kadar fark yaratabileceğini görmelerinin zamanıdır.
Taraf Gazetesi bütün Türkiye'ye özgür basının nasıl bir şey olduğunu gösteriyor. İşini iyi yapan bir yayın organının nelere muktedir olduğunu ortaya koyuyor. Gazeteyi çıkaran bir avuç kahraman yayına başladıklarından bu yana tek başlarına bütün siyasi partilerin, sivil toplum kuruluşlarının ve basının toplamından daha etkili bir demokrasi mücadelesi veriyorlar. Ve bu işi kelle koltukta yapıyorlar. Topluma düşen ise onlara kol kanat germek, bu özgür sesi gözü gibi korumaktır. Kendi haber alma özgürlüğü adına, şeffaflık adına, terörle mücadele adına, bu savaşın bitmesi adına, Türkiye'yi bu askeri bürokratik iktidarın cenderesinden kurtarmak adına bunu yapmak zorundadır.
GÜLAY GÖKTÜRK - BUGÜN