İşte o paralar...
PARALARDA İNÖNÜ RESMİ
KONU, siyasi kültürümüz açısından önemli olduğu için bugün de yazıyorum:
İnönü’nün paralardan
Atatürk’ün resmini çıkarıp kendi resmini koydurması...
AKP, Atatürk’e
CHP’den daha mı yakın ki, paralarda onun resminin kaldırılmasını eleştiriyor?! AKP’nin CHP’yi bugünkü politikalarıyla eleştirmesi gerekmez mi?
Öte yandan, bugünkü CHP’nin sorunu 1939’da paralardaki resim değişikliği mi, yoksa tıkanıp kalmış olması, bir türlü büyümemesi ve hatta gittikçe içine kapanıp Recep Peker çizgisine yönelmesi midir?!
Kanun emri değil
Neyse, paralardaki resim meselesi güncel
siyaset bakımından anlamsızdır ama başka bir açıdan çok önemlidir:
Türkiye’de rejimin normalleşmesi gibi hâlâ tam çözemediğimiz derin problemin tarihi bir göstergesidir bu resim meselesi.
Bu açıdan önemli olduğu için, konunun hukuki tarafını araştırdım.
Osmanlı parasından cumhuriyet parasına geçişi düzenlemek için 30
Aralık 1925 tarihli bir
kanun çıkarılmış. 2. maddesine göre, çeşitli mali kurumlardan oluşan bir
komisyon “yeni paraların şekil ve suretini” hazırlayıp önerecek,
Bakanlar Kurulu karara bağlayacaktır.
Bakanlar Kurulu, 16
Mart 1926 günlü
kararnameyle yeni paranın şekillerini onaylıyor:
“Elli, yüz, beş yüz ve bin liralık paralar için Reisicumhur Hazretlerinin resmi.
Bir, beş ve on liralık paralar için cumhuriyetin resmedilecek bir simgesi.”
Demek ki,
cumhurbaşkanının resmini koymak kanunun emri değildi. Milli Şef’in bir işaretiyle kararname de kanun da değişirdi zaten.
Kanuni gereklilik olmadığına göre, İnönü niye kendi resmini koydurdu? Bunun insani sebebi, elbette “ben” duygusudur. Ama İnönü, henüz kurumlaşmamış bir rejimin başında kendisini yeterince güvende hissetmemiş, otoritesini ‘
tahkim’ etmek için “Milli Şef” olmuştur; paralardaki resim, bu siyasi tablonun bir simgesidir.
Sıkıntılı geçiş dönemi
Başvekillikten uzaklaştırılmış olan İsmet Paşa
Ankara’da “menkub” yani “siyasi düşkün”dür! Yakup Kadri, o zaman İsmet Paşa’yla görüşmenin bile bir cesaret sayıldığını anlatır:
“Meğer, İsmet Paşa ‘tecrit’ olunmuş, göz hapsine alınmış bir durumda imiş! Şu halde, İsmet Paşa’nın kendisi de buna inanmış olacaktı ki, -başıma bir şey gelmesin diye- beni evine gizlice alıp görüşmek gibi bir ihtiyat tedbiri almayı lüzumlu görmüştü.”
İnönü’nün öldürüleceği söylentileri bile çıkmış, hatta Fevzi Çakmak, Pembe
Köşk’ü askeri koruma altına almıştı!
İnönü de Cumhurbaşkanı olunca,
kilit noktalara kendi adamlarını getirmiş, Atatürk’ün muhaliflerini yanına almıştır. 1927 CHP tüzüğünde Atatürk’e “Değişmez Genel Başkan” sıfatı verilmişti; onun vefatından 46 gün sonra, 26 Aralık’taki CHP kurultayında İnönü “Değişmez Genel Başkan” olmuştur.
Parti devleti sisteminde bu sıfat son derece önemlidir.
Bu kritik geçiş süreci hakkında
Cemil Koçak’ın Milli Şef Dönemi adlı eserini
tavsiye ederim.
İnönü böyle idi de, altı asırlık saltanatı deviren Atatürk kendini ve rejimini güvende hissedebilir miydi?!. 1950’de iktidara gelen DP, adeta kompleks halinde, sürekli olarak “ihtilal korkusu” yaşamamış mıydı?!. Bugün rejim sorununu tamamen oturtabildik mi?!
Netice: Artık bu köklü istikrarsızlık korkularını aşmalıyız, bunun da yolu liberal demokrasinin kurallarına herkesin, siyasetin, ordunun ve yargının uymasıdır.
TAHA AKYOL- MİLLİYET