Korkutan duyum; 10 Kasım'dan sonra...

Biraz düşünenler, araştıranlar bilirler ki, Osmanlı sonrası Ortadoğuyu yapılandıranlar, Türkiye'deki sistemi kuranlar; derin yapıyı ve bazı kurumları sistemin bekçisi haline getirenler İngilizlerdir.

Korkutan duyum; 10 Kasım'dan sonra...

Hamasetle, nutukla, sloganla hareket etmeyip dengeleri okuyabilenler yıllardır bize ezberletilenlerin hikâyeden ibaret olduğunun pekâlâ farkındadırlar. Aklı erenler, ulusalcı, anti-amerikancı ve anti-emperyalist geçinenlerin, bu konuda keskin fikirler serdedenlerin bizzat ABD-İngiliz kontrolünde olduğunu da çok iyi bilirler. (Ergenekon'un duayeni İlhan Selçuk tutukluluk hali kalkmadan soluğu Amerikan hastanesinde almıştı. Ergenekon'un baş provokatörü Doğu Perinçek bizzat İngiliz servisine çalışmaktaydı ve oğlu American Field Servis bursuyla Rusya'da okumuştu vd.) Türkiye'de derin devleri kuran, işleten ve bu günlere kadar getirenler, İngiltere ve NATO sonrası etkinliğini artıran ABD'dir. Yani bizim derin devlet made in İngiliz- Anglosakson'dur. Asrın başında kurulan ve bu günlere kadar (derin) devleti ve stratejik kurumları kontrol eden Anglosaksonlar kurdukları yapının Ergenekon davasıyla sorgulanıyor, mıncıklanıyor olmasından oldukça rahatsızlar. Bu rahatsızlıklarını gazeteci görünümlü bir İngiliz'e “Ergenekon yoktur, hayal mahsulüdür” şeklinde bir rapor hazırlatarak gösteriyorlar. Raporu dünyaya, AB ülkelerine servis ediyorlar ve Ergenekoncuların daha fazla kurcalanmasını engellemeye, Ergenekon davasını sorgulanır hale getirmeye çalışıyorlar. 28 Şubat sürecinin cadı avında hiç sesini çıkarmayan; e-muhtırada “bu Türkiye'nin iç meselesidir” diyen; kapatma davasında sukut eden ve Türkiye'deki bütün darbelerde yönlendirici olan ABD-İngiltere, Ergenekon davasının derin sistemin aleyhine geliştiğini fark ettikleri için davayı-süreci sabote etme, zihinleri bulandırma gayretindeler. Sistemin kurucusu ve hamisi Anglosaksonlar (İngiltere-ABD), demokrasinin-milli iradenin güçlenmesine rağmen Türkiye'nin derin kanallarında hala çok güçlüdürler. Devletin ve derin devletin kodlarını çok iyi bilen İngilizler aristokratik yapıları, stratejik kurumları, legal ve illegal örgütleri, medyayı harekete geçirerek ülkeyi de-stabilize edebilecek, dengeleri değiştirebilecek araçlara-imkanlara sahiptirler. İç kamuoyunda çok konusulup tartışılmayan ama dış misyon şeflerine ve batılı ülkelerin aydınlarına, kurumlarına servis edilen Gareth H. Jenkins'in “Gerçekle fantezi arasında Ergenekon Soruşturması” başlıklı raporu ağustos 2009 da yayımlandı. Raporu hazırlayan kişi BBC, Amerikanın Sesi gibi medya kuruluşlarına muhabirlik yapıyor, 20 senedir Türkiye'de yaşıyor, Türkçe biliyor ve asker-sivil ilişkinde uzman. Jenkins'in raporunu baştan sona okudum. Rapor “bir şey ellerinden kaçıyor” ve “kontrol gidiyor” endişesiyle, panikle hazırlanmış. Ergenekon davasının neresinde eleştirilecek bir şey bulurum ve yargılamayı tartışılır, güvensiz hale nasıl getiririm diye; özensizce, subjektif iddialara dayandırılarak yazılmış. Jenkins, daha başlıkta Ergenekon davasını bir “fantezi” olarak sunmuş, nerede durduğunu göstermiştir. YazarErgenekon soruşturmasının birden ve güçlü bir şekilde çıkmasından, ardarda dalgalarla pek çok elebaşının içeriye tıkılmasından rahatsız görünüyor (s.8). Bu raporu ona sipariş verenler muhtemelen kurdukları derin sistemin bu kadar kısa sürede ve güçlü şekilde sarsılabileceğine ihtimal vermiyordu. Gareth Jenkins, Ergenekon avukatlarının diliyle konuşarak “Ergenekon'un AKP sempatizanları tarafından muhalifleri sindirmek ve uzun erimde bir İslam devleti kurmak için kullanılabileceği” tezini işliyor. Sistemi kuran ve o sisteme Şeriat-Komünizm gibi korkuları enjekte eden zihniyet, bir terör örgütünü (ETÖ) koruyabilmek için, işin ucunu Şeriata çıkarmakta, bazı korkuları depreştirerek, laik kesimleri-Avrupalıları davaya muhalif hale getirmek istemektedir (s. 12). Jenkins, Özel Harp Dairesi ve Seferberlik Tetkik Kurulu gibi NATO çerçevesinde kurulan karanlık-zanlı yapıları “masum” ve “müdafaa amaçlı” gösterme eğilimindedir. Oysa bu gün ortaya çıkmıştır ki, bu tür yapılar dış düşmana karşı değil, içeriye ve Türk vatandaşlarına karşı kullanılagelmiştir. 1980 öncesinin sağ-sol çatışmaları, Alevi-Sünni provokasyonları, laik-dindar kutuplaşmaları ve askeri müdahaleye ortam hazırlamaya yönelik bütün eylemler bu yapıların işiydi. Ülkedeki derin yapılar milli menfaatleri müdafaa için değil, aksine Türk milletine karşı yapılandırılmıştı ve sanal Komünizm-Şeriat tehdidi İngiliz-ABD kontrolündeki derin yapılara iyi kılıf oluyordu. Gareth Ergenekon gibi örgütlerin köklerinin sadece NATO'ya değil, İttihat ve Terakkiye uzandığını, 1970'lerin sonlarına kadar Özel Harekat Dairesi'nin finans kaynağının ABD olduğunu ifadeden sakınmıyor (s. 16-17-18). Ama İttihatçıları İngilizlerin yönlendirdiğinden, derin odaklar üzerinde Anglasakson ekolün etkili olduğundan bahsetmiyor. Jenkins, “1990'larda devletle Hizbullah'ın bir anlaşmasının olduğunu” yazmakta, ama PKK ve Hizbullah'ın derin devletçe halen kullanıldığı iddiasının bir “saptırma” “yanıltma” olduğunu söylemektedir (s. 21). Raporda, Jenkins ve patronlarının “Gül'ün Cumhurbaşkanı seçilmesinden” ve “askerin müdahale yeteneğinin zayıflamasından”, “(sivil) hükümetin etkinliğini artırmasından” rahatsız oldukları anlaşılmaktadır (s. 31). Jenkins, Ergenekon sanıklarında çıkan silahları masum gösterme gayretiyle; “Türkiye'de silahın, patlayıcının nasıl kolay elde edildiğinden, Güneydoğudaki örtülü operasyonlarda kullanılan silah ve mühimmatın kaydının iyi tutulmadığından” vs. bahsederek yakalanan bombaları, lavları, silahları aklamaya çalışıyor (s. 38). Niye acaba? Jenkins medyayı kendi kafasında bölüyor ve bir kısım medyayı “AKP yanlısı”, “yandaş” diye niteleyerek itham altında bırakıyor. Ama Ergenekonun avukatı medyaya “Ergenekoncu”, “Ergenekon yandaşı” demiyor. Doğan gurubunu müdafaa ediyor (s 40). Gareth Jenkins (kendisine neresi dokunuyorsa!) kriminal incelemelere ve tespitlere rağmen “Ergenekon bombaları ile Cumhuriyet'e atılan bombaların aynı olmadığını” ispata çalışıyor. (s. 48). Sanki Ergenekonun tek ve en önemli deliliymiş gibi, Tuncay Güney'in kişilik problemlerinden bahsediyor. Deniz Feneri ile AKP'yi ve Ergenekon davasını vurmaya çalışıyor (s. 53). Alpaslan Aslan'ın psikolojik rahatsızlıklarından hareketle DANIŞTAY saldırısını bile boşa çıkarmaya çalışıyor (s. 60). Jenkins raporunda Ergenekon iddianamesinden ciddi alıntılar yapmıyor, iddianameyi çürütücü bir şey ortaya koyamıyor, ama mesnetsiz fantezilerini, ulusalcı gurupların, CHP'nin ayağa düşmüş iftiralarını, vehimlerini dile getiriyor. Binlerce sayfadan oluşan ilk iki iddianameyi sonuna kadar okuduğunu ifade eden Jenkins'in raporunu okuduğunuzda karşınıza iddianameden habersiz, ama birilerinin eline bir metin tutuşturduğu bir adam profili çıkıyor. Jenkins üretilmiş korkuları bilimsel bir makale gibi pazarlıyor. Gareth Jenkins Türkiye'nin komplo teorilerine çok yatkın olduğunu ifade ederek İngilizlerin asrın başında Türkiye'nin başına ördüklerini ve devam eden derin faaliyetleri “komplo teorisi” olarak sunma ve örtbas etme eğilimi göstermektedir. Bilimsel havalar içinde, milletin başına gelenler “komplo teorisi”, “deli saçması” diye nazarlardan kaçırılmaktadır. Bu kesim Türkiye'deki derin sistemi ayakta tutmak için Atatürk'ü ve Atatürkçülüğü çok iyi kullanmaktadırlar. Bizim Kemalistler-ulusalcılar mevcut sistemin “milli” olduğu hikâyesine fezasıyla inandırılmışlardır. Anglosaksonlar 11 Eylül sonrası ilgisiz binlerce insanı sorgulamadan, yargıç önüne çıkarmadan yıllarca tuttuklarını; Afganistan-Irak gibi ülkelerde kurgu sebepler üzerine 1 milyon masum insanın kanını döktüklerini unutarak, bizdeki derin elemanları masum zarflara sokma telaşına düşmüşler. Anglosaksonlar Türkiye'de çevirdikleri numaraların, derin ilişkilerin çözülmesini istemiyorlar. Kurdukları yapıların ayağa düşmesinden rahatsızlar. Tam da bu nedenle, sürece doğrudan veya dolaylı müdahale etmelerini bekliyorum… Bütün derin odaklar ve onların ağabeyleri-hamileri son günlerde bir hareket içindeler. Ergenekon davasından sıyıramayacaklarını ve 100–150 yıllık yatırımlarının tehdit altında olduğunu gördükleri için elemanlarını, derin kadrolarını harekete geçirerek taarruzları püskürtme gayretindeler. Eğer Anglosaksonlar işi ciddiye alır ve imkânlarını topyekün harekete geçirirlerse, memleketi karıştırabilirler, karşılarında yargı da, hükümet de duramayabilir. Zira bunlar (ABD-İngiltere) güvenlik kuvvetlerinde ve toplumun sinirleri içinde çok organize ve etkindirler. Böyle bir sürecin planlamasını yaptıklarına ve 10 Kasımı müteakip harekete geçeceklerine dair güçlü duyumlar var... YUSUF GEZGİN-AKTİFHABER
<< Önceki Haber Korkutan duyum; 10 Kasım'dan sonra... Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER