Korucu'dan daha önce hiç duymadığınız bir hikaye

Bülent Korucu ülkenin içinde bulunduğu kaosun nasıl yönetildiğini bir hikaye ile özetledi.

Korucu'dan daha önce hiç duymadığınız bir hikaye

Hizmet hareketine karşı aylardır yürütülen bilinçli ve bilinçsiz yıpratma ve bitirme hareketleri paranoya halini alınca toplumun sessi kalan belirli kesimlerinde de hareketlilik başladı; insanlar artık 'bu kadarı da fazla' bağlamında cümleler kurmaya ve mırıldanmaya başladı. Zaman gazetesi yazarı Bülent Korucu bu paranoya hareketine ve bunu sürekli bilinçli olarak gündemde tutanlara 'Her şeyi Paralele Bağlama Teşkilatı (HPBT)' diyerek konuyla ilgili ve bu başlıkla bir hikaye kaleme aldı.

İşte Bülent Korucu'nun o yazısı:


"Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bedelli askerlikle ilgili soruyu cevaplandırırken ağzından şu cümleler döküldü: “Birileri zaman zaman çıkıp bu işi kaşıyorlar.” Durumdan vazife çıkaran ‘Her şeyi Paralele Bağlama Teşkilatı’ (HPBT) anında hummalı bir çalışma başlattı.

Hemen soruyu soran muhabir mercek altına alındı. ‘İmkânsız’ dedi kıdemli eleman: “En son havaalanında MİT’in Reza Zarrab’la ilgili raporunu sormuşlardı. Ondan sonra yurt içinde ve dışında akreditasyon uygulanıyor. Zor soru soracak kimsenin yaklaşmasına izin verilmiyor.” O halde ‘Yayınlayan gazete’ diyecek oldular. Anında çürüttü: “Ondan da bir şey çıkmaz. Damat beyin kardeşinin yönettiği gazete manşet yaptı. ‘Bedelliye yeşil ışık’ başlığını bizimkiler attı.” Manşette güzel bir fotoğrafıyla birlikte beyanatın sahibinin Başbakan Ahmet Davutoğlu olduğunu hatırlayınca ‘kim söyledi’ kısmına hiç odaklanmadılar bile. Kaldı ki ondan önce de Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş başta olmak üzere birçok AK Partili yetkili konuşmuştu. O ana kadar sessizce tartışmayı izleyen ekip başı, tedirginlikle karışık öfkeyle sesini yükseltti: “Arkadaşlar, Reis Diyarbakır’da inen bayrağı ve Kobani olaylarını bile Pensilvanya’ya bağladı. Mantıklı olması gerekmiyor. Sadece HPBT’nin yönettiği gazeteleri okuyan insanlar sizin bildiklerinizi bilmiyor. Otosansür yapmayın, kendinizi sınırlamayın.” Bu çıkış sonrasında kısa bir sessizlik oldu. Sonra uğultu tekrar başladı.

Ekip Şefi onları uğultularıyla baş başa bırakarak elindeki listeyle odadan çıktı. Daha yapılacak epey iş ve denetlenecek çok birim vardı. Sıradaki işi kısaca ‘ayakkabı’ diye not almıştı. Ermenek’teki maden ocağında hayatını kaybeden Tezcan Gökçe’nin babası ve ayakkabıları önemli sorundu. Sosyal medya ayakkabılar üzerinden çalkalanıyordu; en ürkek gazeteler bile o kareyi basmak zorunda kalmıştı. Cenaze törenine yırtık lastik ayakkabılarla katılan baba Recep Gökçe’nin, “Param yok, param olsa ben bu ayakkabılarla gezer miyim milletin içinde?” sözlerinin şoku atlatılamadan bir de valiliğin verdiği lastik ayakkabılar gündeme düşmüştü. Hâlbuki Soma’da daha büyük krizler kolayca halledilmişti. Algı mühendisliği adına en zor konu olduğu için ayakkabı meselesini en sona bırakarak ‘saray’ ekibinin yanına gitti.

‘Bin odalı Ak Saray’ aslında en hayati konuydu. Ayakkabıları bile böylesine önemli kılan aslında gazetelerin sayfalarında yer bulan bin odalı Ak Saray fotoğraflarıydı. İki kare arasındaki mukayese bütün algı balonlarını patlatıyordu. Odaya biraz abartılı bir hışımla girdi. Meselenin ciddiyetinin yeterince fark edilmediğini düşünüyordu. Sesinin yüksekliğine, salladığı parmak ve çattığı kaşlar eşlik ediyordu. “Patron dışarıda diye hemen rehavete kapılmışsınız. Yurt dışından televizyonlardaki alt yazıya müdahale edebilen bir patronumuz olduğunu unutmayın. Amerika dedi, Küba dedi; o yapabileceğinin en fazlasını yaptı. Sizden hâlâ tık yok. Böyle giderse sizi ben bile kurtaramam.” Çalışmaların özetini aktarmak üzere kıdemli eleman söz aldı: “Aslında Reis 750 odalı mütevazı bir bina düşünmüştü. Ancak inşaatı yapan paralel müteahhit, sırf onun zor durumda bırakmak için bin oda yapmış. Devlete bir de yıkım masrafı çıkarmayalım diye mecburen razı olduk. Reis kendini feda etti, eleştirileri göğüslemek pahasına devletin malının yıkılmasına ve yeni masrafa izin vermedi.” diyebiliriz.

Şef memnun olmuştu ama belli edip gevşekliğe yol açmak istemedi. ‘Biraz daha çalışın’ talimatı ile birinci odaya gitmek üzere ayrıldı. Bedelliyi paralele bağlayacak senaryo öncelikliydi. Zira onu hem tek adam hem de ikinci adam takip ediyordu. Ancak gazete yayına hazırlandığı sırada henüz sonuca ulaşamadıkları için şimdilik son bilgiyi aktaramıyoruz.

NOT: Bu hikâyede anlattığımız kişi ve olaylar tamamen hayal mahsulü değildir. En azından bir kısmının gerçek olduğunu hepimiz biliyoruz."
<< Önceki Haber Korucu'dan daha önce hiç duymadığınız bir hikaye Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER