Kur'an Kursu'na da çarşafa da karşı

CHP'li Güldal Mumcu, partisinin son dönemde yaptığı tüm açılımlara karşı çıktı.

Kur'an Kursu'na da çarşafa da karşı

Enver Aysever'le Aykırı Sorular Yoldayken... Güldal Mumcu'nun Meclis'te olması beni umutlandırıyor. Bazen kimi duyguları açıklamak güçtür. Hatta tanımadığınız kimseler için iyicil duygular beslemeyi, umut taşımayı nesnel ölçütlerle açıklayamazsınız... Güldal Hanım'ın siyasette rol alacağını işittiğimde güçlü bir heyecan duymam sezgiselmiş demek... Ama yanılmadım... 'Ben iflah olmaz bir iyimserim' dedi söyleşinin bir yerinde. Eşini teröre kurban vermiş biri için güç bir yaklaşım olsa gerek. Ama gülüyordu işte... Bu coğrafyadan umudunu yitirmemişti. 'Tanrı herkese taşıyabileceği kadar yük verir.' diye ekledi... Eğer bu inancı yitirirse kişi tüm yapıp etmeleri, çabası anlamsızlaşır. Uğur Mumcu gibi, toplumun tüm kesimlerinin saygısını, sevgisini, güvenini kazanmış birinin eşinin pes etmeye hakkı olmadığını da biliyor sanki... Uzun bir gündü... Sabah erken saatlerde Ankara'ya ndiğimde, akşam dinleyeceğimiz Fazıl Say'ın heyecanını tahmin ediyordum. Bu konsere özel olarak davet etmişti Fazıl... Öğle üzeri Uğur Mumcu adına kurulan vakıfta söyleştik Güldal Hanım'la... Yaşam sevinci yüzlerinden taşan çalışanlar sevgiyle karşıladı beni. Her yana sinmişti Uğur Mumcu'nun izleri. Fotoğraflar, kitaplar ve çalışmaların dosyaları... Güldal Hanım dostluğu ilk anda hissettirdi. Uzunca söyleştik... Akşam ülkenin okumuş, yazmış insanlarıyla birlikte izledik konseri. Herkes Mumcu için oradaydı... Görünen; ortak yazgıyı yaşayan insanların 'Mumcu' simgesi üstündeki uzlaşısıydı... 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in de Fazıl'ı dinlemek için, Mumcu için orada olması anlamlıydı... Açmazların derinleştiği, kutuplaşmaların yoğunlaştığı bir süreçte duruşuyla etkiledi beni, bizi Güldal Mumcu... İstanbul'a dönerken aklımda Say'ın ezgileri, Güldal Hanım'ın sözleri ve Uğur Mumcu'nun ilkeleri vardı... Kadınsın! Ne isin var Meclis'te TBMM ve kadın? Genel olarak toplumda kadına siyaseti pek yakıştırmıyorlar. İzmir'de seçim gezisinde yaşanan bir olayı anlatayım; bir amca 'Kadınsın sen orada ne yapacaksın' dedi. 'Sen ne bekliyorsun? Kadın, evde, dört duvar arasında mı otursun?' diye sordum. 'Evet' dedi. 'Kadının yeri evidir, evinde oturur' Ben de dedim ki 'Parlamento da dört duvar!' Bir dört duvar mantığı var. Kadının yeri evidir, başka yere çıkması uygun değildir. Kadın çalışmasın, çoluk çocuk büyütsün. Zaten AKP'nin anlayışı da buna çok yakın. AKP bu seçimlerde çok farklı çevreden kadınları Meclis'e taşıdı... Kadını Meclis'e taşımak, hakkını savunmak anlamına gelmiyor. AKP'nin kadınlar için çıkardığı yasalar, kadınlar açısından iç açıcı değildi. Kadının alışma alanlarındaki koşulları zayıflatılıp, sonra da 'kadın çalışsın' deniyor. Cumhuriyetin kuruluş felsefesi kenara itilerek ve başörtüsü siyasi simge haline getirilerek sanal bir tartışma yaratıldı. Oysa kadına sahip çıkan yasalar ve çalışma haklarını savunmak yok. Buna kendi partinizi de katıyor musunuz? Hayır. Geçen Parlamento döneminde, kadına yönelik şiddet, namus kriteri ve onu kaldırmaya yönelik çalışmalarda AKP'li kadınlar CHP'li kadınlarla yan yana durmadı. Aksine erkeklerle birlikte el kaldırdı. AKP'li kadınlar güdümlü mü davrandılar? Siyasette önemli olan partilerin tavrıdır. İstediğiniz kadar kadın doldurun, o partinin anlayışı, kadınlar için doğru politikalar üretmiyorsa, erkek egemen toplumun bir unsuru olmaktan öteye gidemez. Yani kadın görünümünde erkek siyasetçiler mi oluyor? O kadar demesek bile, eğer kadın haklarını savunmada, partinin öncü bir politikası yoksa parti kararı ile yine kadın aleyhine bir şeye el kaldırabiliyor kişiler...Yani, isyan etmiyor. Demiyor ki, 'Bu namus cinayeti yasası kadınların lehine değil, karşıyız. AKP'li kadınlar olarak ret oyu vereceğiz.' Yapmadılar bunu. AKP'nin, kadınlarla kurduğu ilişki gayri Samimi mi? Öyle denebilir. Kadın, sadece kadın işinden anlarmış gibi kadınla ilgili konulara yönlendiriliyor. Kadına ekonominin emanet edildiğini gördünüz mü? Milli Savunma Bakanlığı'nı bir kadına verebilecek miyiz? TOPLUMUN ÖFKE EŞİĞİ DÜŞÜK İki Meclis başkanvekili kadın... CHP için doğal kabul ediyorum ama MHP'nin neden yaptığını bilmiyorum. Çok da sürpriz olarak nitelemedim. Erkek egemen Meclis, başkanlığınızdan hoşnut mu? Çok olumlu tepkiler alıyorum. Meclis yönetiminin bazı kuralları var. Demokrasi bir kurallar bütünüdür. O kuralları kimsenin ihlal etmeye hakkı yok. Kurallar olmasa bile bir toplumda nasıl konuşulması gerektiğinin bir usulü, adabı vardır. İçtüzükte de yazar, 'temiz bir dille konuşacaksınız' diye. Temiz dil nedir? Hakaret, küfür etmeyeceksiniz, saygılı konuşacaksınız. Ben milletvekilinin sözünün kesilmesinden yana değilim. Eleştirebilir; ama bunu saygı çerçevesinde yapmalıdır. Eğer Meclis'te tartışmazsak, nerede tartışacağız? Ama orada kavga edersek; ne istiyorum, nasıl tartışıyorum, ne soruyorum bilincini yerleştiremeyiz. Zaten öfke eşiği düşük bir toplumuz. Meclis'te size karşı hep bir saygı var... Toplumumuzda aslında erkekler kadınlara karşı saygılıdır. Bizde o eğitim vardır. Son zamanlarda eğitimimizdeki dağılma nedeniyle zayıflamış olabilir ama bizde anne ve eşe karşı saygı öğretilmiştir. Başkan kürsüsünden tablo nasıl görünüyor? Türkiye açısından umut verici mi? derseniz, sistematik olarak her milletvekilinin oy verdiği yasayı tam olarak bildiğini varsayamayız. İlgili olduğu hangi yasaysa, milletvekili o konuyla ilgili tartışmalara katılıyor. Parlamento'nun sistematiği de o. Yani hangi yasaya oy verdikleri konusu bile bazen net olmayabilir. Kamer Genç ile aranız nasıl? Sadece nezaket çerçevesinde, selamlaşmanın ötesinde uzun bir diyaloğumuz olmadı. Size sorun çıkarmıyor... Olduğu da olmuştur. İçtüzük uygulamasıyla ilgili 'Nasıl yönetiyorsunuz, uygulama yanlıştır' diye çok kere söylemiştir. Partinizle tartıştığınız oluyor mu hiç? Her parti bir kere tutumum hakkında bir şey söylemiştir. Hepsine eşit davranıyorum ki hepsi aynı şeyi söylüyor. Ama genelde bir sorun görmüyorum. Eşinizin kimliği size bakışı etkiliyor mu? Birçok milletvekili, Uğur'un ölümünün ardından geçen bunca yıl sonra, benimle ilk karşılaşmalarında samimi taziyelerini bildirdiler. Köksal Bey'i tarafsız buluyor musunuz? Aslına bakarsanız Meclis başkanlarının bizden daha tarafsız olmak zorunluluğu var. Çünkü biz, başkanvekilleri partilerini temsilen seçilmiş kişileriz. Meclis Başkanı'nın tarafsızlığı o kadar ki, oy bile veremez içtüzüğe göre. Her partiye eşit uzaklıkta durmak zorundadır. Biz mesela oy verebiliriz. Kürsüye çıkıp konuşma da yapabiliriz. Meclis Başkanlığı uzlaşı yeridir. Bu nitelikleri olan bir meclis Başkanı'nın, partisinin görüşlerine çok yakın duran bir şekilde konuşması olumlanacak bir şey değil. Köksal Bey, olabildiği kadar tarafsız ama bazen AKP'nin çizgisine çok yakın duran bir tavır sergiliyor. Siz rahatsız oluyor musunuz bundan? Gerginlik yaratmaması gereken bir konumda olan kişinin, gerginlik oluşturacak söylemlerden kaçınması gerekir. Bülent Arınç döneminde çok siyasallaşmıştı başkanlık? Evet, galiba en çok onun zamanından başladı bu iş. Köksal Bey o kadar değil. Yetki vermeyi seven bir yapıya sahip. Mesela Meclis Televizyonu, bugüne kadar hep ana muhalefet mensubu başkanvekiline bağlanıyor. Görevi o nedenle bana verdi. Ama vekil olarak bakıyorsunuz. Asıl değilsiniz. Ama orada da kendisi doğrudan müdahil oldu. Yetki devri ne kadar içtenlikli tabi tartışılabilir. Kuran kursu açılımını olumlu bulmuyorum CHP'nin Kuran açılımına ne diyeceksiniz? Türkiye Cumhuriyeti'nin bir kuruluş felsefesi vardı. Kadınlar başı açık, dik, kendine güvenli, eğitimli, neyin ne olduğunu bilen kadınlar olacaklar ki; çocuklarını aydınlık yetiştirebilsinler. Bunun için Atatürk olağanüstü adımlar atmış. Atatürk diyor ki, 'Yüzlerinizi, gözlerini böyle kapatmayın; hem yüzünüzü cihan görsün hem de siz cihanı görün!' Erkekleri daha çok suçluyor. Bugün kadın haklarına karşı aşama aşama geliştirilen bir saldırı var. Kuruluş felsefesine yönelik bu saldırı hepimizin gözü önünde gerçekleşiyor. İnanç örtüyle sınırlandırılıyor. CHP, öyle ya da böyle, bu kuruluş felsefesinin temel doğrularıyla yoğrulmuş bir parti. Bu yaklaşımlar bizi, kadınları rahatsız eder. CHP pusulasını şaşırmış mıdır bu süreçte? Şaşırmış değildir. Parti programında böyle bir şey yok. Çarşaf ve çocuklara yönelik Kuran kurslarına itiraz etmek yerine, destek vermek bana olumlu gelmiyor. Gelinen nokta? Türban özgürlük demek değildir. İnancı sadece başörtüsüne indirgemek, dine saygısızlık olarak geliyor bana. Temel prensip olarak çocuklara Kuran kursu eğitimi vermesine, çocukların anlamadıkları bir dilde dini eğitim almasına ve ergin olmadan din öğretilmesine karşıyım. CHP'nin giderek milliyetçileştiğini düşünür müsünüz? CHP kafatası milliyetçisi değildir. Baykal'ın 'devlet etnik kör olmalı' söylemi bunu açıkça ortaya koymaktadır. Türk milliyetçiliği dendiği andan itibaren bazı çevreler bunu ırkçılık temeline dayanmış bir söylem gibi algılıyor. Türk vatandaşıyız ve Türk vatandaşı olduğumuz için yurtseveriz. Ne mutlu Türküm diyene, ne mutlu bu ülkede yaşayan insanlara, demektir. Rakel'in acısını anlıyorum Rakel Dink'le tanıştınız mı? Hayır. Ama acısını anlıyorum. Bunun için tanışmak, konuşmak gerekmiyor. Yan yana, karşılıklı durmadığınız zamanlarda böyle acıları o kadar iyi anlayabilirsiniz ki... Onun ne hissettiğini, nasıl mücadele vermek, bu ülkeyi terk etmemek arzusunu da çok iyi anlıyorsunuz. Onun hayatı burası; o bir Türk vatandaşı. Uğur öldürüldüğü zaman en çok yadırgadığım; bazı arkadaşlarının bile cenazenin ardından, 'durma bu ülkede, iş ayarlayalım ve başka bir ülkeye git' demeleri oldu. O yüzden o duyguları çok iyi anlıyorum... Neden gitsin Rakel Dink? Bu ülke benim vatanım, onun vatanı, neden gidelim? 'Hepimiz Hrant'ız Hepimiz Ermeniyiz' sloganında ne hissettiniz? Hrant Dink ırksal bir nedenden ve faşizan bir duyguyla öldürülünce, o zaman 'bizi de öldürün' demek istendiği anlamında yorumladım. Anılarınızı yazmayı düşünüyor musunuz? Evet, anılarımı yazmayı düşünüyorum. Mumcu'nun aslında iki katili var Uğur Mumcu cinayetinin Ergenekon'la ilişkilendirilmesini nasıl karşıladınız? Ergenekon soruşturması, neyle başladığı ve neyle biteceği belli olmayan bir soruşturma. Uğur Mumcu'nun katillerini bulduk, deliller ortaya çıkardık, derlerse o zaman bakarız. Sizin içinizde bu iş kapandı mı? Hukuk açısından bu iş tam anlamıyla kapanmış değil. Umut operasyonunda Kudüs Ordusu diye bir örgüt ele geçirildi. 25-30 kişi yakalandı ve yargılandı. Mahkum oldular, kesinleşen cezalar aldılar. Topluma Kazandırma Yasası çevresinde bir kısmı dışarı çıktı. Hatta Muzaffer Dağdeviren, çıktıktan sonra Vatan Caddesi'nde kafasına tek kurşun sıkılarak öldürüldü. Bizim olayımızda bu kişilerden ikisi mahkum oldu; bir kişi hiçbir zaman yakalanmadı. Kod adı Cihan olan Oğuz Demir diye biri. O yakalanmadığı için dava hala açık. Savcı Keleş, yeniden iddianame hazırladı. Dava bitmedi yani... Davada açık olan bir nokta daha var. Savcı, olay yerinde iki kere tatbikat yaptı. Bir tanesi Yusuf Karakuş'la. Diğeri aradan bir müddet geçtikten sonra Tekin kod adlı Ferhat Özmen'le. Sonra dendi ki; asıl zanlı Karakuş değil Özmen'miş. Karakuş savcıya gidip demiş ki; 'Polisler suçu kabul etmem için baskı yaptı.' Savcı, o polisler hakkında suç duyurusunda bulundu. Polisler. Umut Davası sürerken aklandı. Bu durumda, aslında bizim iki katilimiz var (!). Uğur Mumcu'yu İslami bir terör örgütü mü katletti? Terörün ne olduğuna bakarak cevap vermek gerekir. Dünyanın her yerinde terör, farklı kimliklerle ortaya çıkan, çok uluslu, uluslararası istihbarat örgütleriyle bağlantıları olabilen, ancak aynı amaca odaklanmış bir yapılanmadır. Amaç, yılgınlık yaratmak ve çıkarlarına tehdit olarak gördükleri kişileri yok etmektir. Bu nedenle terör örgütünün sahnedeki kimliği değil, onu kullananların kimliği önemlidir. Ergenekon'a cephe almıyorsunuz öyleyse? Dünyanın her yerinde birçok örgütlenme ortaya çıktı devlet içinde. Ama bizim davamızda söz konusu olan Kudüs Ordusu, El-Kaide yapılanmasının alt versiyonu olarak nitelendirildi. El-Kaide'nin nasıl bir terör örgütü olduğu tüm dergilerde, araştırmalarda çıktı! Büyük, karmaşık bir yapıdan söz ediyorum... Akşam
<< Önceki Haber Kur'an Kursu'na da çarşafa da karşı Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER